29 Aralık 2015 Salı

Başlık olarak “Illasi Şatosuna Farklı Bir Bakış” dedim, ancak sanırım blogumda daha önce Illasi ve Illasi Şatosundan bahsetmemiştim. Fırsat bu fırsat, hazır peri masallarındaki gibi fotoğraflarını çekmişken (uzaktan ancak bu kadar oldu) bir de yazı yayımlayayım dedim....

30 Kasım 2015 Pazartesi

“Keçileri Kaçırmış Bir Köy: Les Lindarets” ve “Montriond kasabası, Montriond Gölü ve Ardent Şelalesi” başlıklı yazılarım devamı olan bu yazımda Haut-Savoie bölgesine yapığımız hafta sonu turunun ikinci gününü ele alacağım. İkinci gün olabildiğince erken kalkıp çadırımızı topladık, kamptan çıkışımızı yapıp Şeytan Köprüsü Vadisi’ne ilerledik. Fransızca ismi Gorges du pont du diable olan bu vadi için aslında bir obruk diyebiliriz. Şeytan Köprüsü (Pont...

26 Kasım 2015 Perşembe

“Keçileri Kaçırmış Bir Köy: Les Lindarets” yazımda bahsettiğim üzere Cenevre’den ayrılmadan önce çevrede görmek istediğimiz birkaç doğal güzelliği daha ziyaret etmeye karar verdik. Gerçekten de Leman Gölü ve çevresinde, Fransa tarafında, Mont-Blanc’a doğru uzanan tepelerde görülecek çok şey var. Hepsini gezmeye sanırım insanın ömrü yetmez :) Yine de bir hafta sonu kaçamağı yapıp dolaşmak oldukça güzel. Biz de Lindarets yazımda belirttiğim üzere,...

23 Kasım 2015 Pazartesi

Cenevre’den ayrılmadan önce hep gidip görmek istediğimiz, ancak fırsat bulamadığımız yerleri gezmeye çalıştık. Bunlardan biri de Keçili Köy, ya da asıl ismiyle Les Lindarets köyü idi. 1467 metrede konuşlanmış bu köy Cenevre’ye arabayla sadece 1 saat 45 dakika mesafede. Özellikle çocuklu ailelerin çok seveceğini düşündüğüm bu köy tam bir keçi cenneti. Etraf, besleyebileceğiniz ya da masaların üzerindeki tuz kalıplarını yalamakta olan keçilerle...

20 Kasım 2015 Cuma

Bu yazımda sizlere Verona yakınlarında bulunan Valle delle Sfingi’den (Sfenks Vadisi) bahsetmek istiyorum. Ben bir broşürde fotoğrafını görüp de “Aaa buraya gitmeliyim” dedikten sonra yollara düştük. Arabanız yoksa sanıyorum ulaşmanız biraz güç. Toplu taşıma geçmiyor. Ancak bölgeye tur düzenleyen trekking şirketleri var....

19 Kasım 2015 Perşembe

Yaptığım son çevirilerden biri olan Maymun Gezegeni, İthaki Yayınlarınca geçtiğimiz ay sonunda yayınlandığından beri kitap hakkında küçük bir yazı kaleme almak istiyordum. Yazıya, kitabın Fransız yazarı Pierre Boulle’ü tanıyarak başlayalım isterseniz; çünkü pek çok kişi, Maymunlar Gezegeni filmlerinin bir kitap uyarlaması olduğunu bilmek bir yana, yazarının Fransız olduğunu da bilmiyor. Açıkçası ben de çeviri bana gelene kadar kitabın aslının...

18 Kasım 2015 Çarşamba

Uzun zamandır bir şeyler karalamak istiyordum; ancak taşınma ve sonrasında yerleşme telaşı sürekli olarak bu işi ertelememe sebep oldu. Sanıyorum artık yavaş yavaş yeni yazılar ele almaya başlayabilirim. Açılışı da Helsinki’yle yapmış olalım. Aslında geçtiğimiz kış buraya yaptığım geziyle ilgili bir şeyler kaleme almıştım. Ona buradan (Helsinki) ulaşabilirsiniz. Bu sefer ki yazım daha çok burada yaşayanları ya da yaşamayı düşünenleri...

28 Eylül 2015 Pazartesi

Kaynak Bu sefer bir değişiklik yapıp günümüzün bilim haberleri hakkında yazdığım kısa bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle yabancı kaynaklarda aşağıdaki iki konu hakkında da pek çok makale okumak mümkün, ancak Türkçe olarak basit bilgilere ulaşmak bazen zor olabiliyor :) Lozan’da insan beyni projesi (Humain Brain Project) üzerine tartışa dursunlar, Amerika’daki Ohio State Üniversitesi’nden bilim insanları laboratuvar ortamında...

24 Eylül 2015 Perşembe

Sanırım Milano, şimdiye kadar İtalya’da gördüğüm şehirler arasında en az hoşuma gideni. Belki Verona’dan Cenevre’ye dönerken hep Milano trafiğinde takılıp kalmamız, belki sanayi şehri olması, belki de çok fazla çarpık abidik gubidik mimari yapıyla donatılmış olması buna etkendir. Yine de görülmesi gerek diye düşünüyorum. Sırf gar binası ve Duomo için listeye eklenebilir :) Alışveriş çılgınları içinse pek bir şey söyleyemeyeceğim. Bence İstanbul’da...

21 Eylül 2015 Pazartesi

Verona yazımı kaleme aldıktan sonra aklıma Verona’nın Arena’sında gittiğimiz opera geldi. Sanırım tarihi doku içerisinde yaşadığım ilk gerçek opera deneyimi bu oldu. Gittiğimiz opera Carmen idi. Oldukça hoş olmasına rağmen yaklaşık 4,5 saat sürüyordu ve itiraf etmeliyim ki, bunaltıcı bir yaz akşamında gittiğimizden, taşta oturmaktan bir taraflarımız yamyassı olduğundan operanın sonunu getiremeden çıkmak zorunda kaldık. Tabii bu biraz...

17 Eylül 2015 Perşembe

Nasıl olmuş da Verona yazımı hazırladığım halde yayımlamak için bir köşede unutup gitmişim anlamadım. Geç olsun güç olmasın diyeyim ve Verona hakkında yazdıklarımı paylaşayım :) Verona, İtalya’nın kuzeyinde bulunan mütevazı bir şehir. Aslında pek çoklarının bildiği üzere şehrin ismi pek çok kez Romeo ve Juliet ile anılır; çünkü Shekspeare’in Romeo ve Juliet’i Verona’da geçer. Her ne kadar hikâyedeki karakterler geçeğe dayansa da, günümüzde...

14 Eylül 2015 Pazartesi

Lizbonyazımda da belirttiğim üzere, Lizbon’dansonraki durağımız Madrid olmuştu. Lizbon’danyaklaşık olarak 1saat uçuş mesafesinde olan Madrid’e varmak kolay oldu. İlk gün için yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu. Otelimizi bulup, çevrede biraz tur attık. Ulaşım sistemini kavramaya çalıştık. Madrid’in metro sistemi gerçekten de çok gelişmiş. Hemen her köşeye metro ile anında varmak mümkün; tabii ki grev yoksa (Yazımın sonunda bu imalı cümleyi...

10 Eylül 2015 Perşembe

Cenevre’de Kalacak Yer Sorununa Çözüm Önerileri Eğer bir gün yolunuz Cenevre’ye düşer ve uzun süreli kalmanız gerekirse, ilk fark edeceğiniz ayrıntı kalacak yer bulma sorunu olacaktır. Cenevre’de yeni ev inşa edilemediği için ve şehre gelen sayısı her geçen gün arttığından, kalacak yer bulmak da bir o kadar sıkıntılı. Yine de umudu kesmeyin derim. Yalnız şehre gelişiniz kesinleşir kesinleşmez yapacağınız ilk şey kalacak yer ayarlamak olsun;...

8 Eylül 2015 Salı

Bu yıl sanıyorum özellikle Yunanistan’daki ekonomik krizin etkisiyle fiyatların düşünmesiyle pek çok insan Türkiye’den Yunan adalarına akın etti. Benim böyle bir amacım yoktu ama denk gelmiş oldu. Yolum Bodrum’dan geçerken “Yahu hep buralardayız, Kos da karşıda, görüyoruz. 45 dakikada feribot geçiyormuş, neden gitmiyoruz ki?” diye sordum kendi kendime. Elbette öyle ha deyince gidilmiyor, vize gerek ne yazık ki. Neyse ki benim oturma iznim...

3 Eylül 2015 Perşembe

Münih dönüşü Neuschwanst Şatosunda Uyuyan Güzel’i anıp, Resia Gölü’ndeki çan kulesinin sırrını çözdükten sonra Verona’ya doğru ilerlerken karşımıza Ötz kasabasının tabelası çıktı ve birden “Bir dakika, şu 1990’larda bulunan meşhur Buz Adam buralarda bir yerlerde olmalı” dedik. Ne yazık ki kendisi Ötz’de değildi ama Bolzano’nun merkezindeki arkeoloji müzesindeydi. Ötzi günümüzden 5300 yıl önce yaşamış ve doğal şartlarda...

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Münih ve Neuschwanst Şatosu maceramızdan sonra Avusturya’yı kat ederek (çok da uzun bir mesafe değildi zaten, Şato’dan İtalya’ya inmek yaklaşık 2,5-3 saat sürüyor; ama elbette trafik vardı, elbette abartısız tam 2 saat kıpırdamadan kaldık o trafiğin içinde) tam da İtalya Avusturya sınırında bulunan Resia’ya geldik....

27 Ağustos 2015 Perşembe

Disneyland’ın simgesi Uyuyan Güzel’in Şatosu’nun Almanya-Avusturya sınırındaki Neuschwanstein Şatosu örnek alınarak yapıldığını biliyor muydunuz? Aslında doğruyu söylemek gerekirse ben pek benzetemedim iki şatoyu birbirine. Ama Almanya’daki şatodan yola çıkarak tasarlamışlar Disneyland’dakini. Münih ziyaretimizden sonra arabayla İtalya’ya doğru dönerken yolda bu şatoya da uğrayalım dedik. Ama giderken yolda işler biraz karıştı ve sonunda...

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Reischenbah Şelalelerinden sonraki durağımız Münih’ti. Elbette gönül isterdi ki bir Oktoberfest zamanı gidelim, ancak denek gelemedik. Şimdi gitmek hiç gitmemekten iyidir deyip yollara düştük. Meringen – Münih arası arabayla yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Biz yine bir konferans için Almanya’da bulunduğumuzdan şehrin merkezine trenle 20-25 dakika mesafedeki İbis Budget’de konakladık. Ancak şehir merkezinde, ya da daha yakınında uygun fiyatı başka...

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Geçtiğimiz ay Cenevre’den günübirlik Meringen’e, Reichenbach Şelalerini görmeye gittik. Yolculuğumuz arabayla ortalama 2,5 saat sürdü. Trenle gitmek isterseniz sanırım 3,5 saate yakın sürüyor aktarmalar yüzünden. Olur da yolunuz Interlaken’e düşerse, Meringen de aynı bölgede kaldığından girip bi şelaleleri görün derim. Kaynak: Wikipedia Peki bu şelalelerin özelliği ne? (Bu noktadan itibaren Sherlock Holmes’e...

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Yeni bir ülkeye taşınırken en önemli sorunlardan biri anlaşma güçlüğü olabiliyor. Özellikle de yeni yerleştiğiniz ülkenin dili hakkında pek fikriniz yoksa. Ben Fransızcayı bilerek geldiğim için büyük problem yaşamadım; ancak aldığım sorular üzerine bir yazı kaleme almaya karar verdim. Belki yardımım dokunan birileri olur :) Hiç Fransızca bilmeyenler için Öncelikle belirtmeliyim ki ne yazık ki Cenevre’de ücretsiz bir Fransızca kursu yok....

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Belki de en iyisi bisikletle gezmek aslinda :) En çok soru aldığım konulardan birisi insanların tatillerini nasıl planlayacakları üzerine oluyor. Özellikle de pek çok ülkeden geçecek insanların uygun yöntemleri bulmaları ülkeye ve diline yabancılarsa bayağı zorlayıcı olabiliyor. Bazen harita üzerindeki iki nokta arasında oldukça kısa olarak gözüken mesafe aradaki dağlar yüzünden saatler sürebiliyor (Bakınız İsviçre’den Avusturya’ya geçmek, neredeyse...

21 Mayıs 2015 Perşembe

Cambridge tarafından Boston merkeze bakış Amerika gezimizin son durağı Boston’du. Boston’a yaklaşık olarak 1,5 gün geçirdik. Açıkçası şehri küçümsemek gibi olmasın ama bu süre zarfında 3 kere şehir turu attık, görmek istediğimiz her noktayı da gördük. Bir önceki durağımız olan New York’dan Boston’a otobüsle geçtik. Sanıyorum kişi başı 20 dolar gibi bir ücret ödedik. Yolculuk 4 saat sürüyor, herhangi bir mola yok ama otobüsde WC vardı, biz...

19 Mayıs 2015 Salı

Sanırım Amerika gezimizin en zevkli ayağına geldik. Her ne kadar New York gibi pek çok etkinliği içinde barından bir şehir için fazla vakit ayıramamış olsak da, 4 gün (hatta 3 buçuk) belli başlı yerleri fazlaca koşturmadan gezebilmemiz için yeterli oldu. Şimdiye kadar pek çok kişiden New York ve İstanbul arasındaki benzerlikleri dinlemiştim, bir de kendi gözlerimle görmüş olmak değişik oldu. Yine de belirteyim, New York’la İstanbul’un kalabalık...

14 Mayıs 2015 Perşembe

Baltimore ve Washington DC neredeyse birbiri içinde sayılabilecek iki şehir. « Washington’a giderseniz Baltimore’u da kesin görün » demeyeceğim ama « Baltimore’a gitmişken Washington’u da görmeden etmeyin » derim :) Dediğim gibi Baltimore Washington DC arası oldukça yakın olduğundan uçakla gidip gelmenizi gerektirecek bir durum söz konusu değil, bu durumda ya trenle ya da özel arabayla iki şehir arasında ulaşımı sağlayabilirsiniz....

25 Nisan 2015 Cumartesi

Baltimore’da konaklarken günü birlik, arabayla yaklaşık 1,5 - 2 saat uzaklıktaki Philadelphia’ya gitmeye karar verdik. Yalnız kararı o kadar ani verdik ki, yola çıkmaya karar verdiğimizde saat 10:30-11:00’e geliyordu. 2 hafta öncesinden tren biletlerine bakmıştık, ancak fiyatlar uçuk bir şekilde tek kişi tek yön 100 dolar civarında dolaşıyordu. 1,5 saatlik tren yolculuğunun neden bu kadar pahalı olduğunu anlayamadık. Ardından otobüsle gitmeye...

23 Nisan 2015 Perşembe

Sonunda biz de Amerika’ya ayak bastık. Evet, hakikaten de her şey filmlerden fırlamış gibi, bu kadar gerçekçi filmler yaptıklarını bilmiyordum Amerikalıların... Yine de artık kendimizi fazla doldurduğumuzdan mı, ya da belki de koca ülkenin tamamını gezmediğimizden mi, bizi pek tatmin etmedi gördüklerimiz.  Eğlenceli, en azından hayatta bir kere gidilip görülesi yerler, ancak iş yaşamaya geldi mi, bence dünya üzerinde bulabileceğiniz çok...

5 Mart 2015 Perşembe

Şubat başında bir haftalığına Helsinki’deydik, ancak zamanımızın çoğunu kağıt işleriyle geçirdiğimizden ve hava da biraz soğuk olduğundan Helsinki’nin altını üstüne getirme imkanımız olmadı. Cenevre’den Helsinki’ye direkt uçmak için tek şansınız Finnair ve yolculuk 3 saat sürüyor. Fiyatları oldukça tuzlu ve ne yazık ki bu pahalılığa rağmen çay kahve ikramı dışında bir ikramları yok. Para verip alacağınız yemekler de çok küçük gözüktü gözümüze....

1 Mart 2015 Pazar

24 Haziran 2010 günü Lizbon’daki son günümüzü, Lizbon’a trenle 45dk uzaklıktaki Sintra’ya ayırdık. İyi ki de ayırmışız, masal şehri gibi bir şehirdi Sintra. Herhalde Portekiz’de de en çok eğlendiğimiz yerdi (zaten bir Lizbon’u görmüştük hehe). Sintra’da görülebilecek belli başlı 3 nokta var. Şehir merkezi, Mouros Kalesi ve Pena Sarayı ve bahçesi. Bahçe dediysem sakın küçük bir şey düşünmeyin, gerçekten kocaman bir “orman”ı var Pena’nın. Öyle...

10 Şubat 2015 Salı

ERASMUS günlüklerine Portekiz’in incisi Lizbon ile devam ediyorum. 2010 Haziranında ERASMUS’dan arkadaşlarımla birlikte 6 günlüğüne Lizbon ve Madrid’e gittik. Gezimizin ilk durağı Lizbon’du. Lizbon’da geçirdiğim 3 gün boyunca kendimi adeta evimde gibi hissettim. Bunun önemli sebebi ise Lizbon’un hem coğrafya, hem de insan yapısı olarak Türkiye’yi andırması idi. Şehrin iki yakası arasından geçen boğaz ve köprü adeta İstanbul Boğazı’ndan bir...

5 Şubat 2015 Perşembe

Küçük Prens’in Ardından...

5 Şubat 2015 Perşembe - 4 yorum
Küçük Prens’i elime ilk aldığımda ilkokuldaydım. Daha yeni yeni okumayı söktüğümden pek de farkına varamamıştım yazarın söylemek istediklerinin; ancak Küçük Prens’in güzelliğinin buradan geldiğine inanıyorum. İnsanın her yaşında farklı anlamlar çıkartabileceği bir eser bu. Belki de bu yüzden bu özel kitabı çevirmek bir o kadar zor ama çok da değerli. Pek çok altmetnin getirdiği zenginliği hedef metne aktarabilmek ve okuyucuya da anlatabilmek,...

2 Şubat 2015 Pazartesi

Oslo’da kaldığımız sürenin büyük bir kısmını Holmenkollen’deki konferansda geçirdik. Bu yazıda sizlere Holmenkollen (ve doğal olarak Oslo) çevresinde yapabileceğiniz kış aktiviteleri hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Holmenkollen Oslo’nun merkezine trenle 20-25 dakika mesafede. Bu sayede Oslo’nun merkezinde konaklayıp günübirlik Holmenkollen’e gidip gelebilirsiniz. Tabii yapacağınız aktiviteye göre gidiş noktanız Holmenkollen’den başka...

28 Ocak 2015 Çarşamba

  Ocak aynın başında bir seminer için bir haftalığına Oslo’daydık. Böylece hayatımda ilk defa bu kadar kuzeye gitmiş oldum. Eee haliyle Oslo’dayken pek çok şehir ve ülke de güneyde kalıverdi birden. Mesela hiç Danimarka’yı güneyde bir ülke olarak düşünmemiştim, ya da Londra’nın Toronto’nun, Quebec’in bulunduğumuz yerden güneyde kalması oldukça garipti. En azından bakışaçısı açısından :) Sanıyorum Oslo’ya en depresif zamanlardan birinde...

16 Ocak 2015 Cuma

ERASMUS’dayken Almanya’da ziyaret ettiğim ikinci şehir Leipzig idi. Aslında Leipzig’in haritadaki konumu da dahil olmak üzere, şehir hakkında hiçbir fikrim yoktu; taa ki birkaç Alman arkadaşım beni davet edene kadar. Böylece giderken Berlin’de duraklamış, sonra da arkadaşlarımın yanına gitmek üzere Leipzig’e geçmiştim. Leipzig isminin kökeni “Lipsk”ten geliyormuş ve “ıhlamur ağaçlarının bulunduğu yer” demekmiş. Burada doğmuş olan ve Leipzig...

15 Ocak 2015 Perşembe

Hüzünlü Bir Şehir : Berlin

15 Ocak 2015 Perşembe - 2 yorum
Berlin gerçekten de içerisinde pek çok Türk’ün yaşadığı, belki de Avrupa’nın en önemli ve büyük başkentlerinden biri. Öyle ki havalimanına inince kendinizi İstanbul’a inmiş gibi hissediyorsunuz, her köşede birleri Türkçe konuşuyor. Havalimanından çıktıktan sonra da durum farklı değil, bir kaç metre yürüdükten sonra sağdan soldan bangır bangır Serdar Ortaç çalarak geçen arabalarla irkiliyorsunuz. Almanlarda duruma alışmış. Benim birlikte kaldığım...

14 Ocak 2015 Çarşamba

ERAMUS’da kaleme alıp yayınlamadığım yazılarıma İsviçre’nin İtalyanca konuşulan kısmına (Ticino’ya) olan gezilerimle devam ediyorum. Okumanın kolay olması açısından, üç şehrin ismiyle andığım üç bölüme böldüm yazıyı. Bakalım 2010’da Ticino’da durumlar nasılmış :) Lugano Nisan ayının başında İtalya’da geçirdiğim Paskalya tatilimin sonunda, Milano üzerinden dönüşe geçmiştim. Milano’dan sonra sırasıyla Lugano, Locarno ve Luzern güzergahını...