isviçre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
isviçre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2017 Çarşamba


İsviçre deyince aklımıza gelen lezzetlerin başında elbette çikolata var. Fondüyü de unutmamak gerek :)

Peki İsviçre'ye özgü yiyecek ve içeceklerin ne kadarını biliyorsunuz? Raclette? Caraque? Fondünün ne gibi çeşitleri vardır?

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Görsel: ©By Maproom CC BY-SA 3.0

Fransızca, Almanca, İtalyanca, İngilizce hatta Romanş dillerinden birini ya da birden fazlasını öğrenmeye karar verdiniz, o halde İsviçre doğru tercih :)

Peki neden Fransa, Almanya, İtalya ya da İngiltere değil de İsviçre?

16 Kasım 2016 Çarşamba

Kasım başında Teori Eğitim için yazdığım İsviçre makalelerine bir yenisi eklendi (Makaleye ulaşmak için: İsviçre’nin Pek Bilinmeyen Durakları).

Bu makalede İsviçre'nin pek de bilinmediğini düşündüğüm gezi duraklarına kısaca değinmeye çalıştım.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Uni Dufour - Cenevre Üniversitesi
Hep İsviçre deneyimlerimden bahsediyorum; ancak sanırım şimdiye kadar adam akıllı İsviçre'de öğrencilikle ilgili bir şeyler karalamadım. En azından öğrencilik hayatı nasıldır, harçlar ne kadardır ve bilinen üniversiteleri hangileridir gibi konular hakkında yazmadım sanıyorum.

Peki, bakalım bu çikolataları ve peynirleri dışında eğitimiyle de dünyada lider sayılabilecek ülkede öğrencilik nasıl?

19 Ağustos 2015 Çarşamba









Geçtiğimiz ay Cenevre’den günübirlik Meringen’e, Reichenbach Şelalerini görmeye gittik. Yolculuğumuz arabayla ortalama 2,5 saat sürdü. Trenle gitmek isterseniz sanırım 3,5 saate yakın sürüyor aktarmalar yüzünden. Olur da yolunuz Interlaken’e düşerse, Meringen de aynı bölgede kaldığından girip bi şelaleleri görün derim.




Kaynak: Wikipedia






Peki bu şelalelerin özelliği ne?
(Bu noktadan itibaren Sherlock Holmes’e göndermeler olabilir, “yahu niye yazdın sonunu, ben bilmiyordum” diyen varsa okumasın, gerçi öyle açıkça şöylediğim bir şey de yok ama uyarmış olayım :))
Elbette bu kadar meşhur olmalarının en temel sebebi Sir Arthur Conan Doyle’un yazdığı Sherlock Holmes karakterini buradaki şelalelerden atması. 

Belki de pek çok yazarın yaptığının aksine Doyle, Holmes ve Moriarty karakterlerini ölümüne dövüştürmek için seçtiği bu noktayı kaleme almadan önce ziyaret etmiştir. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, İsviçre’ye yaptığı bir gezi sonrası pek beğendiği bu şelaleleri kitabına ekleyecek kadar değerli bulmuştur.

6 Ocak 2015 Salı

Kaynak
Küçükken televizyondaki sirk ve sihirbazlık gösterilerini izlemeyi pek severdim. Sonra yıl sanıyorum ‘99’du, David Copperfield geldi İstanbul’a. Ya ben çocuk olduğumdan gözümde çok büyütmüştüm, ya da hakikaten acayip tantanası yapılmıştı. Ancak biletler el yaktığından gösteriye gitmemiştik.

Böyle böyle hep içimde bi ukte olarak kaldı sanırım sihirbazlık. El çabukluğum da yok ki kendi kendime yapayım :)

Derken geçen ay Arturo Brachetti’nin Cenevre’de pek çok gösteri düzenleyeceğini öğrendik. Böylece geçtiğimiz pazar günü için Théâtre du Léman’da yerimizi ayırttık. Yeri gelmişken söyleyeyim, gayet lüks bir otelin içerisinde bulunan Théâtre du Léman’nın koltukları gerçekten çok kötüydü. Bir kere yere çok yakındı (ben bile ufacık boyumla dizlerimin kafam hizzasına geldiğini gördüm), ayrıca koltuk sıraları arasında da fazla boşluk yoktu. Neyse ki bizim önümüz boştu. Ola ki buraya gösteri izlemeye giderseniz bildiğiniz olsun öndeki ilk 5-6 sıradan yer almayın, yoksa sahneyi tavana bakar gibi seyretmek zorunda kalabilirsiniz. Bizim koltuklar sağ tarafta kalmasına rağmen sahneyi gayet iyi görüyorduk, giderseniz size de tavsiye derim, görüş açısı bakımından aşağıdaki fotoğrafa bakabilirsiniz. Ayrıca sahneye de çok yakındık.

17 Aralık 2014 Çarşamba

Fribourg

17 Aralık 2014 Çarşamba - Hiç yorum yapılmamış

ERASMUS’da derlediğim, ancak yayınlamadığım yazılarıma devam ediyorum. Bu sefer ki 
durağımız Fribourg.

Yine 2010’un soğuk bir mart gününde bir arkadaşımla birlikte Fribourg’a gitmeye karar verdik. Her ne kadar 7 mart günü gezmek için pek ideal bir gün olmamasına rağmen güzel bir gün geçirdik. Fribourg - Cenevre arası trenle yaklaşık olarak 1 saat 20 dakika. Fribourg’a vardığımızda saat 11:30-12:00’ye gelmesine rağmen, biraz günlerden pazar olmasından, biraz da Fribourg’un oldukça küçük bir yer olmasından gerek, etrafta in cin top oynuyordu.

Yine de bu ortam bizi yıldırmadı ve Sanat ve Tarih Müzesi (Musée d'Art et d'Histoire) ile gezimize başladık. Müzede adından da anlaşılacağı üzere Fribourg’da çıkan kalıntılar ve yapılan eserlerden örnekler vardı.

16 Aralık 2014 Salı


Aslında Interlaken hakkındaki yazımı ERASMUS’dayken kaleme almıştım. Ancak o zaman yayınlamamışım. Her türlü yararı dokunacağını düşünerekenten, üzerinden 4 yıl geçmiş de olsa yayınlamaya karar verdim. Zaten İsviçre çok da değişken bir ülke değil. Büyük ihtimalle aynı şeylerle karşılaşacaksınız :) Böyle bir iki tane daha yazım var. Onları da ilerleyen günlerde paylaşacağım.

2010 Martında arkadaşlarım Anna&Anna ile günü birlik Interlaken’e gitmeye karar verirken oldukça ilginç bir gün yaşayacağımızı bilmiyorduk.

Interlaken - Cenevre arası trenle 2 saat 42 dakika sürüyor. Bu süreye bir aktarma da dahil. Aktarma genellikle Bern istasyonunda yapılıyor. 

9 Aralık 2014 Salı

Günün başlangıcında şöyle güzel bir kahvaltının yerini hiçbir şey tutamaz. Peki Cenevre’de nerede kahvaltı edilir ? 

Bugün İki GezgininSeyahat Rehberi’nden Yelda’nın mesajı sonrası aklımdan işte bunlar geçti. En başta bu konu hakkında çok bir şey yazamayacağımı düşünsem de bir de baktım ki küçük bir liste oluşturmuşum bile ve böylece yazdıklarımı blogda da paylaşmaya karar verdim.

Öncelikle belirtmeliyim ki açıkçası kahvaltı için pek Cenevre’de dışarı çıkmışlığım yok; çünkü buralarda kahvaltı denilen şey ya pastanede en fazla reçel eşliğinde croissant atıştırmak oluyor ya da şeker koması  demek (çünkü olur da uzun bir kahvaltı yapmaya giderseniz genellikle sadece şekerli yiyecekler sunuluyor). Yine de bir iki tavsiye vermeye çalışayım :) Bu arada özellikle bruch için, erken rezervasyon şart. Bir de dikkat ettim genellikle sadece pazar günleri bruch seçeneği sunuluyor.  

7 Aralık 2014 Pazar


Bu yıl Lyon’da düzenlenen ışık festivaline katılamadık. Ancak Lyon’daki festivalin başlangıcından 1 ay önce 6 - 23 kasım tarihleri arasında Cenevre’de de oldukça ışıklı bir etkinlik vardı: Coup de Soleil aux Bastions (Bastions’da (Parkinda) Güneş Yanığı diye çevirebiliriz gibi). Fondation Wright tarafından düzenlenen, güneşin dünya ve insanlık tarihindeki önemini anlatan bir ışık gösterisi.

17 Ekim 2014 Cuma

Geçen hafta, en sonunda Yann Tiersen’i canlı izleme fırsatım oldu. Üstelik de en ön sıradan, rahat rahat. Özellikle İstanbul’daki tıklım tıkış konserlere alışık olan ben, en başta bu durumu biraz yadırgamadım değil. Üzerimde zıplayan yoktu ve sahneyi rahatça görüyordum! Tek problem çevremde bulunan ve şarkı sonları ve başlarında Yann Tiersen’e tezahürat yapıp çığlık çığlığa kendinden geçen tiplerin tüm şarkılar boyunca ya facebookta ya da whats app’da mesajlaşmasıydı. Bir de bu tipler konseri en önden izliyorlar. Git arkadan izle kardeşim, ayrıca bak konsere gelmişsiniz, 1 saatliğine de yazışmayı ver arkadaşlarınla. Tabii bunları direkt yüzlerine söylemedim mecbur buradan döküyorum içimi :D

Şimdiye kadar iki kez Tiersen’in İstanbul konserlerini kaçırmış olan ben, Lozan’a konsere gidecek olmaktan oldukça memnundum. Les Docks adlı mekanda gerçekleşen konser kapılarını saat 20:30’da açacaktı, saat 21:00’de alt grup, saat 22:15’de de Yann Tiersen’in sahne alması bekleniyordu. Böylelikle Cenevre’den yola çıktığımızda saat 20:15, Lozan’a vardığımızda ise 21:15’di. Ancak gelin görün ki konteynırdan bozma konser alanına girmeyi bekleyen en az 250 kişi dışarıda kuyruk olmuştu. Kapıların bir saat önce açılmış olması gerektiğinden en başta bu duruma inanamadık. Kapıdaki kontrol ne kadar yavaş olabilirdi ki? Herhalde kapıda bilet almak isteyen ahaliydi bu! Ama ne yazık ki yanılmıştık... Böylece kendimize dışardan yiyecek birşeyler bulup sırada beklemeye başladık. İçeriye girebildiğimizde saat neredeyse 22 olmuştu ve hâlâ dışarıda bekleyen insanlar vardı.

Bu noktada ufak bir not düşeyim, gördüğüm kadarıyla Les Docks’da, içeride yiyecek satan bir bölüm yok, ancak alkollü, alkolsüz içkiler mevcut. Dilerseniz vestiyer de var. İçeriye girerken kolunuza damga basılıyor. Sanıyorum böylece başka bir kapıdan sigara içmek vs için dışarı çıkıp içeri girebiliyorsunuz. Ama ne yalan söyleyeyim ben dışarı çıkmayı denemedim.


Gelelim konsere... Konser tam saatinde başladı (bu arada alt grubu ne duyduk, ne de gördük, acaba sahneye bile çıkmadılar mı?). Yaklaşık 1,5 saat süren konser oldukça etkileyiciydi. Hem müzikler, hem de grubun performansı çok iyiydi.





Kullandıkları ensturmanları da canlı canlı görmek güzeldi.



Konser boyunca sadece Tiersen değil, baterist dışında tüm grup üyeleri sürekli ensturman değiştirdiler. Kâh piyano çaldılar, kâh şarkı söylediler, kâh ksilofonun başına geçtiler. Hepsi birbirinden yetenekliydi. İşte bu noktada biraz Yann Tiersen’e içerlemedim değil. Zaten konser boyunca iki teşekkür, bir merhaba dışında başka birşey söylememiş olan sanatçı, grup arkadaşlarını da bizlere tanıtmadı. Bence tanıtması gerekirdi, çünkü diğer elemanlar da en az onun kadar başarılıydı ve parçalarını onlar olmaksızın çalması  pek bir anlaman ifade etmeyebilirdi. Bunun üzerine ben internetten araştırayım dedim, biraz zor oldu bulmam ama buldum sanırım, belki albümden albüme çalıştığı kişiler değişiyordur, tüm müzikleri kendisi de yazıyor olabilir, ancak kim olduklarını paylaşması hoş olabilirdi :) Uzatmadan yazayım elemanları : Lionel Laquerrière, Robin Allender, Neil Turpin (Bateri), Ólavur Jákupsson, Emilie Quinquis ve Gaëlle Kerrien. Tabii bu bulduğum liste albümün kayıt listesi. Sanıyorum konserde vokalistlerden biri (Emilie Q. veya Gaëlle K.) yoktu. Hatta ilk şarkıdan sonra sahneye çıkan vokal de kulise gitti, hemen hemen tüm vokalleri Jákupsson yaptı. Kısacası sahnede Tiersen dahil 5 kişi kaldılar.




Yann Tiersen tüm konser boyunca piyano, keman, ksilofon, melodika ve gitar gibi pek çok ensturman çaldı. Ama açıkçası tüm bunların yanında akordeon çalmamasına biraz üzüldüm.


Ancak her şeye rağmen çok güzel zaman geçirdik. Tüm şarkılar harikaydı. En sonunda birileri pena atar mı diye bekledim, ama sanırım pena kullanmadılar :p Ben de şarkı listesiyle avundum :)


Listeyi sizinle de paylaşmış olayım. Yann Tiersen Infinity Turnesi, Lozan şarkı listesi:

  • Meteorites
  • Slippery Stones
  • Ar Maen Bihan
  • Midsummer Evening
  • Palestine
  • Dark Stuff
  • La Dispute
  • La Crise
  • Steinn
  • In Our Minds
  • Chapter19
  • Rue des Cascades
  • Grønjørd
  • The Gutter
  • The Crossing
  • Vanishing Point
  • Lights

--------
  • The Long Road
  • Sur Le Fil
  • Till The End


15 Ekim 2014 Çarşamba

Genel harita
"Neuchâtel'de Romantik Bir Haftasonu" yazımda belirttiğim üzere aşağıda sizinle Neuchâtel Kantonu'nda bulunan yürüyüş parkurlarını paylaşayacağım.

Toplamda 13 parkur var. Numaraların renklerine bakarak zorluk derecelerini anlamak mümkün.
Mavi : Kolay
Kırmızı: Orta
Siyah: Zor

Her haritada hem Fransızca, hem Almanca, hem de İngilizce açıklamalar bulunuyor. Ben yine de kısmen özet geçeceğim her resmin üzerine. Resimleri olabildiğince kaliteli taratmaya çalıştım, baskı aldığınızda bir sorun olmayacağını umuyorum.

Yürüyüşler için sanıyorum en ideal zaman nisan - kasım ayları arası. Özellikle sezonun kapanmasına doğru, ekim ayında giderseniz sonbaharın renkcümbüşünü yaşayabilirsiniz. Gerçekten doğanın aldığı renkler bir harika :)

Yazının en sonunda tüm parkuların uzunluğunu ve numaralarını gösteren listeyi görebilirsiniz.

NOT: Her haritanın alt kısmında bulunan sembolleri iyice okumayı unutmayın. Özellikle çocuklarıyla gezecekler için "convient aux familles" (aileler için uygundur) sembolünü aramanızda yarar var. Bazı parkurlar çocuklar için hem zorlayıcı hem de tehlikeli olabilir. Genel olarak tüm orta ve kolay parkurların ailelere uygun olması lazım, ancak kontrol etmeyi unutmayın :)

1 - Gorges d'Areuse
İlk durağımız Areuse Vadisi. Bu parkurla ilgili yazım için "Neuchâtel'de Romantik Bir Haftasonu" başlığına tıklayabilirsiniz.

Parkur toplam 7 saat 50 dakika sürüyor ve grafikte de görülebileceği üzere kısmen düz bir yol. Ancak tamamını yürümek zorunda değilsiniz. Örneğin biz "Champ du Moulin"den girdik ve "Boudry"den çıktık. İki nokta arasını işaretler 2 saat gösteriyordu, fakat biz ertrafı seyredip fotoğraf çekmekten 3 saatte bitirebildik. Eğer hızlı hızlı yürümeyi düşünmüyorsanız belirtilen saatlerin üzerine biraz daha eklemenizde fayda var.


2 - Gorges de la Poëta Raisse
Toplam 5,5 saat süren bu parkur sanıyorum 650 metrelik bir tırmanış olduğu için "zor" olarak tanımlanmış. 

Bu arada her haritanın sağ tarafında bulunan fotoğrafın nerede çekildiğini görmek için haritadaki fotoğraf makinası simgesine bakmanız yeterli.  


3 - La Vy aux Moines
İşte kısmen makul ve aynı zamanda Les Taillères Gölü'nün yanından da geçen bir parkur. Biz vaktimiz olmadığı için bu parkura gidemedik ancak hoş olabileceğini düşünüyorum.


4 - Sentier du Lac
Bu parkurda ise neredeyse Neuchâtel Gölü'nün yarısını turluyorsunuz. Bu noktada Neuchâtel Gölü'nün İsviçre sınırları içerisinde kalan en büyük göl olduğunu söylemekte fayda var. Uzunluğu 38,3, genişliği 8,2km olan bu doğal gölün en derin noktası ise 153metre. 


5 - Creux du Van
İşte bir başka zor fakat bir o kadar da güzel bir parkur. Ama açık konuşayım biz parkurun tamamını gezmedik, sadece manzara noktasının bulunduğu Le Soliat'a gidip oradan fotoğraf çektik. Bu manzara için sırf Soliat'a gitmeye değer. Ancak özel araba veya aşağıdan yürüyerek gelmek dışında başka bir ulaşım olduğunu sanmyorum ne yazık ki. Fotoğraflariçin diğer yazıma tıklayabilirsiniz.


6 - Sentier de la Tourbière
Oldukça kısa ve kolay olan bu parkur fazla vakti olmayan fakat yürüyüş yapmak isteyen kişiler ve aileler için ideal olabilir. 


7 - Saut du Doubs
Fotoğrafta oldukça albenili gözüken Doubs şelalesini ne yazık ki ziyaret edemedik. Toplamda 6,5 saat sürüyor gözüken bu parkuru da 1. parkuda olduğu gibi kısım kısım ziyaret edebilirsiniz diye düşünüyorum. Örneğin sadece Les Brenets'e gidip oradan Saut du Doubs'a yürüp geri dönebilirsiniz. Haritaya göre gidiş dönüş 2 saat sürecek.


8 - La Voie Révolutionnaire
İşte oldukça uzun süren hatta belki de arada konaklamanızı gerektirecek kadar uzun olan bir parkur. Toplamda 10,5 saat sürüyor ve yer yer inişler ve çıkışlar mevcut. Konaklamak için çeşitli noktaların yanında bulunan sembollere bakabilirsiniz. İsteğinizde göre otel veya kamp işaretleri mevcut. 


9 - L'Escarpineau
Fotoğraftaki manzara oldukça güzel, ancak haritaya bakınca aynı yerden geçiyormuş gibi gelmiyor parkur. Belki yukarıdan bakılabilen bir nokta vardır, bilemiyorum tabii parkura gitmediğim için yanlış yönlendirmeyeyim. :)


10 - Sentier des Statues Boucles Mont Racine
Heykelli yürüyüş yolunun özellikle çocuklar için eğlenceli olabileceğini düşünüyorum, en azından fotoğraflardan öyle gözüküyor :) Eğer parkurun en tepe noktası olan Mont Racine kadar çıkmak istiyorsanız 2saatin üzerine 1 saat daha eklemeniz gerektiğini unutmayın :)


11 - Chaumont Sentier du Temps
İşte Neuchâtel gezimizde konakladığımız otelin bulunduğu Chaumont noktasından Neuchâtel merkeze kadar inen yol. Arabayla geçerken gördüğüm kadarıyla sürekli orman içinde yürüyor olacaksınız. Herhangi bir tırmanış yapmayacağınız bu parkur boyunca sürekli aşağı doğru ineceksiniz. Başlangıç noktası olan Chaumont'a gitmek içinse La Coudre'dan funikülere binmeniz yeterli.


12 - Chasseral - La Vue des Alpes
1600 metreden yürüyüşe başlayacağınız düşünülürse, parkurun isminden de anlaşılacağı gibi Alpleri görmemeniz için -sis dışında diyelim- herhangi bir sebep yok :) 

Her ne kadar orta zorlukta bir yürüyüş parkuru olsa da aileler için önerilmemiş.


13 - St - Blaise - La Neuveville
Ve geldik listedeki son parkura. Yaklaşık 3,5 saat süren kolay bir parkurla kapanış yapıyoruz. Bu parkur sayesinde hem Bienne Gölü'nü hem de Neuchâtel Gölü'nü ziyaret etmiş oluyorsunuz.


Umuyorum yukarıdaki haritalar ve açıklamalarla gezilerinize biraz olsun ışık tutabilmişimdir.

Şimdiden iyi yürüyüşler, iyi eğlenceler diliyorum :)


14 Ekim 2014 Salı


Neuchâtel çok romantik bir yer olduğundan değil ama, bize hediye gelen Smartbox paketiyle bir gece iki günlük hoş bir haftasonu geçirmiş olduk. Hem eğlendik, hem rahatladık, hem de bol bol yürüdük.

Juralara bakan Neuchâtel Kantonu’nda pek çok yürüyüş parkuru var. Biz kısmi olarak 2 tanesini ziyaret ettik. Bunlar Creux-du-Van ve Areuse yolu idi. Areuse toplamda 7 saatlik bir yol, fakat biz 2 saatlik kısmını yaptık. Creux-du-Van ise 5,5 saatlik bir parkur, fakat onun da sadece en güzel noktasına arabayla gidip oradan vadiyi seyrettik ve geri döndük.

Çevrede pek çok yürüyüş yolu var dedim. Bunların hepsinin bulunduğu kataloğu bir sonraki yazımda bulabilirsiniz. Direkt broşürü (ki kendisi haritalı) taratıp koymayı düşünüyorum. Sanıyorum böylece herkes için yararlı olur ve dilediğiniz parkuru rahatça seçebilirsiniz :)

11 Haziran 2014 Çarşamba

Jura’da Yürüyüş

11 Haziran 2014 Çarşamba - Hiç yorum yapılmamış

Jura, Fransa - İsviçre sınırında bulunan ve Almanya’ya kadar uzanan bir sıradağ. İsim kökeni Keltçe Jor (Orman) sözcüğünden geliyor. Jura Devri de yine Jura dağlarından geliyor. Nitekim pek çok kişinin bildiği Jurassic Park filminin ismi de bu devirden çıkma (Jurassic Period). Jura’nın en yüksek noktası olan Le Crêt de la Neige 1723 metre.

Jura’nın hem Fransa, hem de İsviçre tarafında pek çok kayak pisti, raket ve trekking yolu bulunmakta. Ancak arabanız yoksa size tavsiyem yürüyüş için İsviçre tarafında bir nokta seçmeniz. Hem ulaşım çok daha kolay ve düzenli, hem pistler daha belli, hem de süreleri Fransa tarafına göre daha makul (örneğin Fransa’da 3 saatte gidip gelebilirsiniz denilen yolu hızlı hızlı yürüseniz de 4,5 saatten önce bitiremeyebiliyorken, İsviçre tarafında 1,5 saatte çıkarsınız denilen yolu 45 dakikada bitirebillirsiniz). Ama kayak için Fransa tarafı - en azından fiyat açısından - daha cazip olabilir diye düşünüyorum.

Gelelim bizim gezimize.

13 Nisan 2014 Pazar


Mart ayında bir haftalığına İsviçre’nin Luzern şehrinin yakınlarındaki Engelberg kasabasındaydık. Üniversitenin düzenlediği bir aktivite dolayısıyla bölgede bulunduğumuzdan bu kadar gelmişken eh artık ben de bir kayak işine elimi sokayım dedim. Gerçi sonra biraz pişman olmadım değil.

Engelberg’deki ilk günümüzde hava bayağı kapalı olduğundan vaktimizi otelde geçirdik. Zaten kasabaya vardığımızda saat 4’e geliyordu. Cenevre’den Engelberg’e yolculuğumuz trenle yaklaşık olarak 3,5 saat sürdü.

28 Kasım 2013 Perşembe


Annemasse, ERASMUS süreci boyunca İsviçre dışında gezmeye gittiğim ilk şehirdi. Aslında pek de şehir diyebileceğimiz büyüklükte bir yer değildi. Köy diyebiliriz. Fransa İsviçre’ye göre daha ucuz olduğu için Annemasse’a alışverişe giden ya da Annemasse’da oturup Cenevre’ye çalışmaya gelen pek çok kişi var. Ben de Alman arkadaşlarımla birlikte bir cumartesi günü alışveriş ve gezme amaçlı Annemasse’a gittim; ancak Annemasse'a varınca

12 Kasım 2013 Salı

Peki ben ne yaptim bu bayramda? Cadilar Bayrami çikolatasini mideye indirdim...

Aslında ayın 1'inden beri bu yazıyı kaleme almak istiyordum, fakat ancak zaman bulabildim.

Cadılar Bayramı, nam-ı diğer Halloween, Türkiye'de yeni yeni arkadaş ortamlarında ya da çeşitli partilerle kutlanan bir eğlence. İşin 'şeker mi şaka mı kısmı' Amerika'ya uzanıyor, o yüzden Cadılar Bayramı'nı sadece Amerikan vari bir kutlama olarak düşünmüşümdür hep. Ta ki İtalya'da kutlayana kadar.

İtalya'da Cadılar Bayramı kutlamak demek aramızdan ayrılmış sevdiklerimizi hatırlamak demek. Gidip bir mum yakmak, çiçek koymak ya da kiliselerde yapılan anma törenlerine katılmak demek. Bir de 31 ekimi takip eden

2 Kasım 2012 Cuma




Bildiğiniz üzere 31 Ekim temel olarak Amerika olmakla birlikte dünyanın hemen her yerinde Cadılar Bayramı olarak kutlanıyor.

Cenevre de bu bayramın genel olarak kutlandığı yerlerden biri, ancak bu yıla kadar ev partileri, grup partileri dışında büyük bir hareketlilik görmemiştim (belki de bir kaç ay öncesine kadar büyük bir binada oturmadığımdan). Bu yıl gerçekten de bir Cadılar Bayramı atmosferi yaşadım. Akşam üzeri 7'den akşam 10'a kadar kapının önünde

5 Ekim 2012 Cuma


İnsanın yurtdışına çıktığı zaman en çok aradığı şeylerden biri hiç şüphesiz ki damak tadımıza uygun yiyecekler. En başta bu pek sorun olmasa da (en azından Avrupa'da, sonuç olarak Asya ülkelerinde durum daha farklı olabilir), yabancı bir ülkede uzun süreli misafir kalınca insan, alıştığı tatları aramıyor değil.

Bu tatları elde etmek için de genellikle elimizde 3 seçenek oluyor:
  1. Evimizde kendimiz hazırlamak
  2. Marketlerdeki Türk menşeli gıdaları reyon aralarından bulup çıkartmak, ya da bir Türk bakkal bulmak.
  3. Türk lokantasına gitmek


Elbette bu 3 seçenek bir ülkede her zaman aynı anda bulunmayabilir.

Ben genellikle birinci ve

19 Eylül 2012 Çarşamba


Eylülün 15 gibi İstanbul'dan Cenevre'ye geri döndük. Bir haftalık kısa ama sıcak bir tatilin ardından (bkz. Fethiye, Kaş vb... Onu da ayrıca kaleme almak lazım) İstanbul'dan Cenevre'ye dönmek, sonbaharı yaşamadan, yazdan kışa atlamak demekmiş... Geldiğimiz gibi çıkardık yorganları. Gündüzler öyle aman aman soğuk olmasa da, geceleri yorgan örtülüyor. Böyle giderse bir yorgan daha satın almamız gerekecek.

Cenevre'ye gelince mevsimlerin hızı hayata da yansıdı. Her ne kadar Cenevre pek hayat dolu olmasa da (İstanbul'daki o kalabalığa tekrar alıştığım 15günden sonra), gerek üniversitede derslerin başlaması, gerekse tekrar yemek