Münih ve Neuschwanst Şatosu maceramızdan sonra
Avusturya’yı kat ederek (çok da uzun bir mesafe değildi zaten, Şato’dan
İtalya’ya inmek yaklaşık 2,5-3 saat sürüyor; ama elbette trafik vardı, elbette
abartısız tam 2 saat kıpırdamadan kaldık o trafiğin içinde) tam da İtalya
Avusturya sınırında bulunan Resia’ya geldik.
Arabamız olduğundan kasabanın merkezindeki
pahalı otellerde kalmaktansa 10km uzakta Padoellhof isimli bir otelde kaldık.
Daha doğrusu evlerinin birkaç odasını ziyaretçilere açmış yaşlı bir hanım ve
oğlunun işlettiği bir yerde kaldık. İtalyancanız yoksa nasıl anlaşırsınız
bilemiyorum kendileriyle. İtalyanca bile anlaşmakta zorlandık biz çünkü yerel
lehçede konuşuyorlardı; ama bir şekilde hallediliyor :)
Avusturya sınırındaki trafik yüzünden
kasabaya geç vardığımızdan, otele yerleştikten sonra arabayla merkeze inip göl
kıyısında küçük bir tur attık.
Huzur... |
Başı dumanlı, karlı dağlar yanlış konumlandırmadıysak İsviçre tarafında kalıyor |
Akşam çökerken gelen sütçü kamyonetcikleri :) |
Sonrada oteldeki yaşlı hanımın tavsiye
ettiği, merkezden daha uzakta, dağlara doğru bir başka lokantaya girdik.
Lokantanın ismini hatırlayamıyorum ama otelden sonra yaklaşık 5km daha arabayla yukarı
sürmeniz gerekiyor, sağ tarafınızda bir kilise kalacak, kilisenin karşısındaki
lokanta. Oldukça memnun kaldık. Hem fiyatlar makul, hem de fazlasıyla
doyurucuydu. Eğer akşam çökecek olmasaydı lokantanın arka tarafında küçük çağlayanlar yapan dereye doğru da yürünebilirdi belki.
Ertesi sabah ise önce erkenden kahvaltımızı ettik:
Elbette kahvaltıda yöresel tatlar denedik, zaten başka da şansımız pek yoktu. Buyrunuz speckli ekmek (dikkat domuz içerir) |
Sonra da Verona’dan da geçen Adige Nehri’nin
kaynağını bulmak için kısa bir yürüyüşe çıktık (bu sırada savaş zamanlarından
kalma siperleri de görebiliyorsunuz yol üzerinde);
Siper kapalıyken |
Siper açıkken |
İp gibi akan kaynak :) |
Tepeden kasabaya bakış |
Adige'nin kaynağını bulduktan sonragölün ortasındaki çan
kulesini fotoğraflamak üzere göl kıyısına indik.
Bu noktada, “ne olmuşta bu kule böyle
gölün ortasında kalmış” ona açıklık getirelim.
Bolzano bölgesinde,
Avusturya sınırından iki adım mesafede 1498metrede konuşlanmış Curon Venosto
kasabası, 1900’lü yıllarda Curon (ya da diğer bir adıyla Graun) adıyla üç göle evsahipliği yapmaktadır. Ancak 1910 yılında,
artan enerji ihtiyacının karşılanması için bu üç gölden ikisinin birleştirilmesine
karar verilir (Resia ve Curon Gölleri, üçüncü göl ise halen
yerinde durmakta, ismi de San Valentino alla Muta). Elbette
köylerinin sular altında kalacağını gören Curonlular bu duruma isyan eder,
Roma’daki hükümete ve Papa’ya mektuplar yazarlar ama bir sonuç alamazlar.
1920’li yıllarda iki gölün birleştirilmesi için baraj yapımına başlanır, ancak
ilk olarak 1939’daki Birinci Dünya Savaşı, sonrasında da İkinci Dünya Savaşı
yüzünden barajın yapımı sekteye uğrar. Savaşlar bittikten sonra ekonomik kriz
ve malzeme yetersizliği boy gösterdiğinden yapım hepten durur, ancak biraz da
İsviçrelilerin yardımlarıyla 1950 yılında kullanıma açılır. Böylece Curon köyü
de sular altında kalır, sadece köy kilisenin çan kulesi gölün ortasında
dikilmeye devam etmektedir.
Günümüzde ise gölün ortasına birkaç ada
kondurup üzerine de güneş panelleri koymak gibi bir hedefi varmış İtalyanların.
Açıkçası Resia Gölü bana pek büyük gelmedi. Ufacık gölün ortasına bir de ada ve
paneller yerleştirilirse nasıl bir görüntü ortaya çıkar bilemiyorum.
Kışın göl donunca kuleye kadar yürümek de
mümkün oluyormuş. Efsaneye göre halen soğuk kış gecelerinde, göl donduğunda çanın
sesini de işitmek mümkünmüş. :)
Bir sonraki durağımız Buz Adamı Ötzi’nin ayak izlerini takip ederek vardığımız Bolzano olacak. :)
0 yorum:
Yorum Gönder