Sanırım
Milano, şimdiye kadar İtalya’da gördüğüm şehirler arasında en az hoşuma gideni.
Belki Verona’dan Cenevre’ye dönerken
hep Milano trafiğinde takılıp kalmamız, belki sanayi şehri olması, belki de çok
fazla çarpık abidik gubidik mimari yapıyla donatılmış olması buna etkendir.
Yine de görülmesi gerek diye düşünüyorum. Sırf gar binası ve Duomo için listeye
eklenebilir :) Alışveriş çılgınları içinse pek bir şey söyleyemeyeceğim. Bence
İstanbul’da aynı mağazaların ürünlerini çok daha uygun fiyatlara
bulabilirsiniz, illa da İtalya’dan almak gerekmiyor: p
Milano’da
kuşkusuz en çok hoşuma giden yer gar
binası idi. Milano’nun gerçekten de kocaman bir gar binası var ve şehre trenle
gelmeseniz bile gidip görülesi bir yer.
Ben
şehre tren yoluyla giriş yapmış biri olarak diyebilirim ki, Milano’ya adım atar
atmaz modanın beşiği olduğunu görebilirsiniz. Bir kere devasa posterler her
yeri kaplıyor. Ayrıca gar binasının yakınlarında da meşhur alışveriş caddeleri
var.
Benim
Milano’daki şanssızlığım ise, şehre Paskalya tatili zamanı gitmek oldu. Bu
yüzden şehirde kaldığım 1,5 gün boyunca hiçbir müzeyi ziyaret edemedim. Ancak
şehri gezme imkânı buldum.
Tren
istasyonundan çıktıktan sonra ilk amacım elbette ki başımı sokacağım Hostel’i (Youth
Hostel) bulmaktı. Milano’da, metro sistemi sayesinde ulaşım çok rahat. Üstelik
günlük sınırsız biletler de yaklaşık 3 euro (2010 fiyatıydı bu). Bu fiyat en
başta fazla gibi gözükse de Milano gibi büyük bir şehir için uygun bir fiyat.
Metronun tek kötü tarafı şehri yakından tanımanıza engel olması… Sonuç olarak
bence yürüyerek gezmek şehri ve yaşamı tanımak için daha ideal.
Gelelim
hostel bulma telaşıma. Bir kere, artık benim yanlış not almamdan mı, yoksa
internet sitesinde mi yanlış tarif ettiklerinden bilmiyorum, hostelin yerini
bulmam çok zor oldu. (Belki biraz da tehlikeli) İnmem gerektiğini düşündüğüm
metro durağında indikten sonra fark ettim ki, etrafta kimsecikler yok. Koskoca
bir metro durağına inmiştim; ancak etrafta görevliyi geçtim, bir Allah’ın kulu
yoktu. Ne yapacağım diye kara kara düşünerek merdivenleri çıkmaya başladım.
Duraktan dışarı çıktığımda durum daha da vahimdi. Etrafta yayaların yürümesi
için bir yol yoktu, her taraf ya şantiye alanı ya da otoyoldu! Çaresiz,
birilerini bulmak amacıyla tekrar aşağı indim. Şansıma orta yaşlarını geçmiş
bir kadına rastladım. Derdimi anlatmaya çalıştım; ancak kendisi ne İngilizce ne
de Fransızca biliyordu; fakat bana beklememi söyledi; uzaktan genç bir oğlanın
yaklaşmakta olduğunu gördüm. Kadınla oğlanın tanıdık olduklarını öğrendikten
sonra derdimi İngilizce anlattım. Sağolsunlar gpslerinden bakıp yardımcı oldular da hosteli bulabildim :)
Hostel
şehrin merkezinde değildi; ancak çok sapa bir yerde de değildi; metro durağını
doğru not edebilmiş olsaydım, gayet da kolay ulaşılan bir yer olduğunu gördüm.
Ancak, hostelden memnun kalmakla birlikte içinde kalanlardan hiç hoşnut
kalmadım; benim odamdaki kızlar gayet sessiz ve sakin olmasına rağmen yan
odalardaki “genç”ler oldukça gürültücüydü, geç saatlere kadar bağırıp
çağırdılar. Ranzadan aşağı inmeye üşenmesem gidip kavga edebilirdim sanırım.
Ama napalım, hostellerin yapısı böyle, kabul etmek gerek.
Gelelim
Milano’da gezip gördüğüm yerlere...
Milano’nun
rahatlamak için bire bir olan ve görülmesi gerektiğini düşündüğüm iki büyük
parkı var. Biri gerçekten kocaman ve içinde küçük çaplı bir gölet ve akarsu
bulmak mümkün. Tabii pek çok da insan... Malum Milano’ya gelişim tatil vaktine
denk gelince herkes soluğu parklarda almıştı.
Duomo’yu bilmeyeniniz yoktur. Ya
da şöyle diyeyim, bilmeyeniniz yoktur; ama ismini bilmeyenimiz olabilir. Fotoğrafta
görmüş olduğunuz katedral Milano’nun meşhur katedrali Duomo.
Duomo’ya giriş ücretsiz. Ancak
içerisinde fotoğraf çekmek yasak. Hatta sizi engelleyecek görevliler bile
mevcut. Sanırım belli bir ücret öderseniz fotoğraf da çekebiliyorsunuz.
Dilerseniz
katedralin çatısına çıkabilirsiniz.
Çıkış ücretleri 2015 itibariyle asansörlü çıkış 13euro ve merdivenle çıkış
8euro imiş. Biz nasıl çıkmıştık hatırlayamadım birden, ama katedralin çatısında
yürümek pek hoşuma gitmişti. Yağmurlu bir gün olmasına rağmen hoş vakit
geçirmiştik. Yine de gitmeden önce çatıya çıkmak istiyorsanız saatleri kontrol
edin derim. Sanırım kışın çıkış yasak.
Duomo’nun çevresinde de pek çok
güzel yapı görebilir; katedralin hemen önünde bulunan meydandaki küçük çaplı
gösterileri izleyebilir, ya da çevredeki kafelerde mola verebilirsiniz.
Milano’da görülmesi gereken bir diğer yapı ise Sforzesco kalesi. Kalenin de çok geniş bir avlusu bulunmasına karşın, çevresindeki büyük parkta da dinlenebilirsiniz.
Sokaklar
arasında gezinirken, Saint Ambrose Bazilikası’na rastadım, resimlerde
göründüğünden daha büyük bir alana sahip:
Milano’da
bana en ilginç gelen şey hiç şüphesiz metro duraklarının isimleri idi. Çünkü
hemen her durak, çeşitli ülkelerin bilinen şehirlerinin ismini taşıyordu. Tıpkı
“Moskova” durağı gibi J Ayrıca çeşitli metro
duraklarında ilginç e-bay reklamları da görmek olasıydı. Ev ilanları, araba
ilanları gibi...
Elbette
Milano’da gezebileceğiniz pek çok müze var. Ama dediğim gibi benim gelişim
Paskalya’ya rastladığından kapalıydılar. Örneğin Leonardo Da Vinci’nin “Son
Akşam Yemeği” freski Milano’daki Santa Maria delle Grazie Kilisesi’nde
bulunuyor (Bunu da gittiğim zaman bilmediğim için atlamışım. Ben kendisini Floransa’da sanıyordum). (Not: Şimdi
bilet fiyatlarını kontrol ettim de freski görmek 26€, ağzım açık kaldı, belki
girmediğim iyi olmuştur: p Açıkçası Vatikan Müzesi+Sistine Şapeli'nden çok daha pahalı olması bana biraz garip geldi).
Son
olarak Milano’ya genel bir bakış atalım:
Sanki Milano'daki her yapı ince uzun gibi :)
Elbette her köşe başında bir kilise var. |
Sokak aralarına sıkışıp kalmış yapılar |
Burası ev miydi başka bir yapımıydı hatırlayamadım. Ama küçük bir kale havası vardı. |
İşte Milano'daki güzelim(!) yapılardan biri. Kendisini Duomo'nun tepesinden fotoğrafladım. Merkezde kalan güzide bir yapı... |
İyi eğlenceler! :)
0 yorum:
Yorum Gönder