19 Eylül 2016 Pazartesi

Yol üzerinde pek çok rengeyiğinin sakin sakin otlamakta olduğunu göreceksiniz. Özellikle açıklık, çimenin bol olduğu alanlarda takılıyorlar. Sanırım hem boynuzları yüzünden sık ormanlarda yürümek pek hoşlarına gitmiyor, hem de okuduğumuza göre, yol kenarlarını sevmelerinin başlıca sebebi tuzlu otlarmış. :) Kış aylarında yolların donmasını önlemek üzere serpilen tuzlar, ilkbaharın gelişiyle eriyen buzlarla yolların kıyısına akıyor ve hemen yol dibinde bitmekte olan ot ve çalılara karışarak onlara tuzlu bir tat veriyormuş. Zaten biraz keçiyi, biraz da ineği andıran rengeyikleri de bu tuzlu otlara bayıldıkları için hep yol kenarında takılıyorlarmış.
Finlandiya’da oturup da yolumuzu Laponya’da geçirmemek olmazdı diye düşünüyorum. Her ne kadar ağustos ayında gitmiş olsak, Laponya’ya özgü kış etkinliklerinin hiçbirini görememiş olsak da, gezimizden mutlu ayrıldık.

Bu gezimiz 5 gün sürdüğünden, okumayı kolaylaştırmak adına her günü ayrı bir yazıda anlatmaya karar verdim. Şimdiden makalelerin bağlantılarını paylaşıyorum, yayınladıkça bağlantılar da açılacak :)

1. Gün - Kuzey Kutup Dairesine Yolculuk: Laponya (bu yazıyı şu anda okumakta olduğunuzdan herhangi bir link yok burada)

Normalde Laponya’ya Kuzey Işıkları’nı görmek, rengeyikleri ya da Sibirya Kurtlarının çektiği kızaklara binmek, kayak yapmak, buzdan otel/bar ya da galeri gezmek için gidiliyor ve tabii ki bu etkinliklerin neredeyse tamamı da ancak kış sezonunda yapılabiliyor. Bu kadar kuzeyde kışların biraz daha uzun sürdüğü ve Kuzey Işıkları’nın da normalde yılın 8-9 ayı görülebildiği düşünülürse aslında en vasat zamanda gitmişiz gibi duruyor; ancak ağustos ayında Laponya’yı ziyaret etmenin de pek çok artısı var diye düşünüyorum. 

Bir kere fiyatlar (uçak olsun, konaklama olsun) kış aylarına göre inanılmaz ucuz kalıyor. Konaklamak için bir orman/göl evi(kulübe) seçecekseniz gördüğüm kadarıyla Laponya’da bu tarz kulübeler turistlere yönelik yapıldığından birbirine çok yakın inşa edilmiş bulunuyorlar. Örneğin temmuz ayında Finlandiya’nın GöllerBölgesi yakınlarında gittiğimiz kulübe bir aileye ait olduğundan kulübeler arasındaki mesafeler de daha makuldü, komşular görülmüyordu. Yazın Laponya’da böyle bir kulübe kiralamanın avantajı gelen çok insan olmadığı için koca mahallede tek başınıza oturuyormuş gibi hissetmeniz :)

Çevremizde pek çok kulübe olmasına rağmen kalan yoktu.
Yaz aylarının bir diğer artısı ise tundra yani bir diğer adıyla kutup bozkırlarını henüz karın beyaz örtüsü kaplamadan görebilme imkânına sahip olmanız. Özellikle zaten çevrede az olan birkaç tepeden birine çıktığınızda, bütün Laponya ayağınızın altına serilmiş gibi olacak :)

Laponya’da Finlandiya’nın üç büyük milli parkı bulunuyor. Bunlar Lemmenjoki, Urho Kekkonen ve Pallas-Yllästunturi milli parkları. Biz Pallas-Yllästunturi Milli Parkı’nın bulunduğu bölgenin yakınlarında kalan Kittilä’de 5 gün kaldık. Lemmenjoki ve Urho Kekkonen, Pallas-Yllästunturi iki katı büyüklükte bir alana sahiplermiş. Urho Kekkonen Milli Parkı Rusya sınırında kalıyor ve milli parkta gezinirken yanlışlıkla Rusya tarafına geçmemeniz sizin yararınıza diyorlar. Saydığım bu milli parklarda özellikle İngilizce olarak yolları/parkurları belirten tabelalar yok. Arada sırada bazı bilgilendirme panoları çıkıyor ancak ya tamamı Fince ya da pek bir şey anlayamıyorsunuz. O yüzden en iyisi yanınıza GPS almak, gideceğiniz rotaları önceden internetten iyice araştırıp koordinatlarına ulaşmak. Biz gitmek istediğimiz, hatta yollarını not ettiğimiz yerlerin çoğuna nasıl gidileceğini anlamadığımız için gidemedik. Yollarda da soru sorabileceğiniz fazla insan olmadığından temkinli olmakta yarar var.

Gelelim birkaç ayrıntıya…

Helsinki’den Laponya’ya Ulaşım
Aslında Laponya oldukça geniş bir alanı kapsıyor ve genel anlamda bu alana özellikle İsveç’in kuzeyi de dâhil. O yüzden gideceğiniz yerleri araştırırken “aa bak şurası da güzelmiş, yakındır gidelim” demeyin, 4-5 saat mesafede ve İsveç tarafında olabilir. Öte yandan Laponya (Fince: Lappi) Finlandiya’nın kuzey bölgesine verilen ad. Biz birkaç saatliğine İsveç’e geçip gelmemiz dışında sadece bu bölgede kaldık. Elbette bu bölgede oldukça geniş. Büyük bir tur yapmayı düşünmüyorsanız gidebileceğiniz iki “büyük” havalimanı bulunuyor; bunlar Rovaniemi ve Ivola Havalimanları. Biz özellikle Rovaniemi’den geçmek istediğimiz için aslında böyle bir rota çizdik ve sonuç olarak Kittilä ve Pallas-Yllästunturi Milli Parkı çevresini gezmeye karar verdik. Yani önce rotamıza değil, uçacağımız havalimanına karar verdik, sonra da programımızı oluşturduk.

Yolculuk Süresi:
Helsinki’den Rovaniemi’ye uçmak yaklaşık olarak 1-1,5 saat sürüyor. Arabayla gitmek isterseniz iki şehir arasındaki mesafe 800 küsür kilometre, yaklaşık 9 saatmiş. Galiba tren + otobüs seçeneğiyle de Rovaniemi’ye ulaşabiliyorsunuz, ancak bu yolculuk yaklaşık 13 – 14 saat sürebiliyormuş. Ayrıca Rovaniemi’den sonra kuzeye devam etmek isterseniz araba kiralamanız bir zorunluluk; çünkü ara ara otobüs durakları görsek de ne geçen bir otobüs gördük ne de durakta bekleyen bir kişi. Zaten belki bu otobüs durakları sadece kışın, kayak merkezlerine insanları taşımak için kullanılıyordur :)

Şirin ama otobüs geçmeyen duraklardan biri :)
Yanlış bilmiyorsam Helsinki’de direkt olarak Laplonya’ya sadece Finnair ve Norwegian uçuyor. Biz daha ucuz olduğu için Norwegian’ı tercih ettik. Memnun kaldık.

Rovaniemi’ye Varış
Rovaniemi’ye varınca ilk işimiz internetten kiraladığımız arabamızı bulmak oldu. Bize en makul fiyatı veren Sixt olduğundan oradan kiraladık. Rovaniemi havalimanı inanılmaz küçük bir yer. Sanıyorum sadece iki tane kapı var :) Uçaktan çıkar çıkmaz valizlerin olduğu alana geliyorsunuz. Bu alan dışarıdan sizi karşılamaya gelecek olanlar varsa onlara da açık. Zaten hemen yan tarafta da araba kiralama şirketlerinin masaları bulunuyor.

Rovaniemi’ye iner inmez, ağustos ortası da olsa bir Noel havasına giriyor insan; çünkü her yerde Noel süslemeleri hâkim :) Malumunuz Rovaniemi aynı zamanda Noel Baba’nın evine de evsahipliği ediyor. Buranın nasıl bir para tuzağı olduğundan biraz sonra bahsedeceğim ancak Noel Baba’nın yanına girmek ücretsiz ve yazın Rovaniemi’ye gitmenin artısı olarak uzun uzun kuyrukta beklemek zorunda kalmayacaksınız.



Valizlerimizi aldıktan sonra araba kiralama kısmına geçtiğimizde ilginç bir durumla karşılaştık, gerçi belki pek çok insan biliyordur ancak biz bilmiyorduk daha önce karşılaşmadığımız için, araba kiralama şirketleri visa elektron kart kabul etmiyorlarmış. Çünkü sanıyorum bu tip kartlarda kaparo dondurma olanağı olmuyormuş. Bizim kartımız Finlandiya bankasından olmasına rağmen kabul etmediler, neyse ki yanımızda arkadaşlar vardı onların kartıyla hallettik. Ancak yanımızda kimse olmasa nasıl yapardık bilemiyorum, önceden hazırlıklı gitmenizde fayda var.

Rovaniemi Havalimanı çok küçük, ancak aynı zamanda askeri jetlere de burayı kullanıyor. Artık bu sıralar Finlandiya’nın Nato’ya girip girmeme meselesi yüzünden mi bilemiyorum, biz beklerken de pek çok jetin kalktığına şahit olduk. Dönüşümüzde de yine bu jetlerle karşılaştık. Uçak fotoğraflamayı seviyorsanız oldukça uygun bir yer :)




Noel Baba’ya Ziyaret
Rovaniemi’deki ilk durağımız Noel Baba’nın köyüydü. Burasının kışın daha da kapsamlı çalıştığını düşünüyorum. Biz gittiğimizde bile yeni evler inşa etmekle meşgullerdi. İçerisi tabii ki tamamen pazarlamaya yönelik. Kendimi bir an Amerika’da gibi hissetmedim değil. Yine de hazır Rovaniemi’ye kadar gitmişken bir görün derim. Noel Baba’nın görülebildiği iki kısım var sanıyorum (iki ayrı Noel Baba da olabilir tabii); biri köy otoparkına girince sağda kalan, büyük lokantanın olduğu binada (ki burada ayrıca küçük bir çeşit müze ve büyükçe bir hediyelik eşya dükkânı da var),  ikinci kısım ise, arabayla içeri girince solda, postane, diğer hediyelik eşyalar ve kuzey kutup dairesi çizgisinin geçtiği meydandaki binada. Biz en başta tam ne olduğunu anlamadığımızdan ilk kısma girdik. Buradaki müzeye giriş ücretsiz. Girip bir tur atabilirsiniz. Müzenin sonunda Noel Baba’nın odası ve küçük bir fotoğraf/kartpostal dükkânı var. Burada bekleyen oğlana Noel Baba’yı nasıl görebileceğimizi sorduğumuzda bize biraz daha beklememiz gerektiğini, geleceğini söyledi. Biz de dışarıda beklemeye karar verdik (Bu arada en uygun fiyatlı kartpostalları bu oğlan satıyordu).


Müzeden bir kare
Bu sırada da köyün diğer kısmını fark ettik. Bu kısımda öncelikle postaneye uğradık. Kendi kendimize ve sevdiklerimize gönderilmek üzere kartpostallar yazdık ve postaladık. Bu noktada kartları atabileceğiniz 2 posta kutusu bulunuyor. Biri anlık kartlar için, yani ne tarihte attıysanız artık ona göre bir vakit varıyor; diğer posta kutusu ise Noel’de varacak şekilde mektupları saklıyor ve böylece Noel tarihinde damgalayıp sahiplerine yolluyorlar. Oldukça hoş bir fikir :) Bu arada kartpostalların Rovaniemi’ye özgü bir mühürle damgalandığını söylemekte de fayda var. Bu damgada rengeyikleri ve kuzey kutup dairesinin koordinatlarını görebiliyorsunuz.

Postanenin girişi
Bunlar da Noel Baba'ya yollanan mektuplar, ülkelere göre sınıflandırılmışlar
Oturup sevdiklerinize mektup yazabileceğiniz pek çok masa var.
Kuzey kutup dairesi koordinatli ve rengeyikli damga :)
Postanenden çıktıktan sonra, hemen postanenin arkasında kalan kuzey kutup dairesi çizgisinin üzerinde poz vermeyi ihmal etmedik. Buradan ilerisi artık buz :p


Biz böyle güzel güzel dairenin üzerine yürürken birden bire köyün meydanını ve meydandaki evin kulesindeki “Noel Baba Burada!” yazısını gördük. Tabii ki hemen koşa koşa gittik. Baktık giriş ücretsiz, hemen içeri daldık. Büyükçe, Charlie’nin Çikolata Fabrikası filminden fırlamış gibi bir dekorun içerisinde biraz yürüyüp merdivenleri çıktık ve kuyrukta beklemeye başladık. Kuyruğun sonuna gelince sizi bir Elf karşılıyor. Nasılsınız iyi misiniz diye soruyor, nereden geldiğinizi tatilinizin nasıl geçtiğini soruyor. Sonra da sizi içeri buyur ediyor.

İçeriye girdiğimizde karşımızda aksakallı, gözlüklü, koca ayakkabılı, diksiyonu oldukça düzgün bir Noel Baba bulduk. Tek tek elimizi sıkıp nereden geldiğimizi sordu. İtalya ve Türkiye deyince öncelikle bana Türkçe “Merhaba, nasılsın?” dedi; sonra da İtalyanca konuşmaya başladı. Bir süre şudur budur konuştuktan sonra bana dönüp hangi şehirden geldiğimi sordu. “İstanbul” dedim. “Ah!” dedi. “Tam nerede bu İstanbul?” ben de başladım saf saf Türkiyenin kuzey batısında, Avrupa ve Asya kıtaları arasında, boğaz kıyısında falan diye anlatmaya. Sonra durup bana “Ah! Konstantinopolis yani, ben o adla biliyorum da, uzun zaman oluyor, ziyaret etmiştim” dedi. Meğer bir şakaya kurban gidiyormuşum da haberim yokmuş, o sıra biraz afallamasaydım aslında (sonradan aklıma geldi her zaman olduğu gibi), “yazlığınıza giderken İstanbul’dan geçmiyorsunuz galiba?” diye sormam lazımdı. Malum tarihi Noel Baba kişiliğinin Demre’de yaşadığı bilinmekte. Ne yanıt vereceğini görmek isterdim doğrusu; günün birinde yine yolumuz düşerse sorarım belki :)

Noel Baba’ya güle güle deyip (tam çıkarken gerçekten “güle güle” diye seslendi adam Türkçe olarak) çıkınca sizi başka bir Elf karşılayacak. Size içeride çekildiğiniz fotoğrafları ve videoyu gösterecek (evet videoya da çekiliyorsunuz). Dilerseniz satın alabiliyorsunuz. Sanıyorum 1 büyük fotoğraf 30€, 3-5 küçük fotoğraf 25 €, 1 yıl boyunca sınırsız olarak videonuzu ve çekildiğiniz tüm fotoğrafları indirmek ise 45 € idi. Biz iki aile birlikte girdiğimizden her ne kadar bayağı pahalı olsa da 45€luk seçenek bize daha makul geldi. Böylelikle yüksek çözünürlükteki fotoğrafları dilediğiniz gibi bastırabilir ya da insanlara yollayabilir ve videonuzu da indirebilirsiniz.

Noel Baba’nin köyünde ayrıca kışın kızak çekmekle meşgul olan 3-5 rengeyiğini de 5€’ya görüp beslemek mümkünmüş; ancak size tavsiyem zaten çevrede dolaşacaksanız rengeyiklerini her yerde göreceksiniz, hatta yolda pek çokları yüzünden arabayı durdurmak zorunda kalacaksınız, dışarıda görün derim. Özellikle yazın bu olanak daha yüksek. Belki besleyemezsiniz ancak özgür ortamlarında görmek daha iyi gibi.

Noel Baba’nın köyünde biraz daha vakit geçirdikten sonra Kittilä’ya doğru yola koyulmaya karar verdik. Bu arada özellikle çocuklu aileler için belirteyim, Noel Baba’nın köyünün hemen yakınında bir de lunapark var. Ancak bu park yazları bakım için kapatılıyormuş. Kışın açık, ancak endişelenmeyin, soğuğu hissetmeyeceksiniz, çünkü büyükçe, dağ gibi bir kayanın içerisine kurmuşlar bu parkı. Biz girmediğimizden nasıl olduğunu bilemiyorum.

Kittilä’ya Yolculuk
Rovaniemi – Kittilä arası arabayla yaklaşık 1,5 – 2 saat sürüyor. Biz Rovaniemi’den yola çıkarken yolda bir yerde yeriz diye düşünmüştük, sakın siz bizim yaptığımızı yapmayın; çünkü yol üzerinde benzin dolduracak yer bile yok Kittilä’ya kadar. O yüzden ya yola çıkmadan bir lokantaya girin, ya da bir marketten alışveriş edin.

Dümdüz yollarda ilerleyeceksiniz.
Biz neredeyse Kittlä’ya varmak üzereyken küçücük bir market bulduk, az daha açlıktan bayılacaktık.

Rengeyiklerine Dikkat
Yol üzerinde pek çok rengeyiğinin sakin sakin otlamakta olduğunu göreceksiniz. Özellikle açıklık, çimenin bol olduğu alanlarda takılıyorlar. Sanırım hem boynuzları yüzünden sık ormanlarda yürümek pek hoşlarına gitmiyor, hem de okuduğumuza göre, yol kenarlarını sevmelerinin başlıca sebebi tuzlu otlarmış. :) Kış aylarında yolların donmasını önlemek üzere serpilen tuzlar, ilkbaharın gelişiyle eriyen buzlarla yolların kıyısına akıyor ve hemen yol dibinde bitmekte olan ot ve çalılara karışarak onlara tuzlu bir tat veriyormuş. Zaten biraz keçiyi, biraz da ineği andıran rengeyikleri de bu tuzlu otlara bayıldıkları için hep yol kenarında takılıyorlarmış.

Uzakta otlayan rengeyikleri
Yola atlayan rengeyiklerinin bir diğer sebebi ise sarhoş olmaları. Finlandiya’da yazın pek çok yemiş yetişmekte (bakınız Finlandiya’daki yemişlerle ilgili yazım) ancak neredeyse el değmemiş bir doğaya sahip olan Laponya’da bu yemişlerin tamamını toplamak imkânsız. Rengeyikleri de yemişleri pek seviyorlarmış. Ancak doğal olarak uzun süre toplanmayan yemişler bir süre sonra fermente oluyor, yani doğal alkole dönüşüyormuş, bunlardan bolca yiyen geyikler de sarhoş oluyormuş :) O yüzden arabaları fark etmeye biliyorlar, dikkat etiniz :)

Kışın ise doğada takılan rengeyikleri (eğer sahiplerince toplanıp kızak için götürülmedilerse) diğer alanlara göre daha sıcak olduğundan asfalta gidip yatıyorlarmış.

Rengeyiklerini korumak için şimdiye kadar pek çok önlem alınmış, bunların arasında boynuzlarını fosforlu boya ile boyamakta var, ancak şimdiye kadar büyük bir farklılık yaratmamış bu önlemler.

Kulübeye Yerleşmek
Kittilä – Levi arasında kalan kulübemiz bir arkadaşın tavsiyesiyle Airbnb’den kiraladık. Eğer çok kişi kalacaksanız bu tarz yerler ideal oluyor, ancak sadece iki kişinin karşılaması için biraz tuzlu.






Elbette saunasız bir kulübe düşünülemez :)
Mutfak penceresinden manzara

Sanıyorum ilk gün için yazacaklarım şimdilik bu kadar. Gelecek günlerde görüşmek üzere :)


0 yorum:

Yorum Gönder