28 Eylül 2016 Çarşamba


Dördüncü günümüzün sabahını yemiş toplayarak geçirdik. Yemişleri toplayan üç kişi olunca kısa sürede 2 kiloya yakın yemiş topladık. Sonrasında ben Helsinki'ye dönünce kendilerini reçel yaparak değerlendirdim, pek güzel oldu :)
Laponya’ya yaptığımız beş günlük geziyi anlattığım yazı dizisinin dördüncü yazısına hoş geldinz. Diğer başlıklara aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.

Şimdiden makalelerin bağlantılarını paylaşıyorum, yayınladıkça bağlantılar da açılacak :)

4. Gün - Kuzey Kutup Dairesine Yolculuk: Muonio (bu yazıyı şu anda okumakta olduğunuzdan herhangi bir link yok burada)

Gezimizin dördüncü günü sabahını yemiş toplayarak değerlendirdik (Finlandiya’daki yemişlerhakkındaki yazıma buradan ulaşabilirsiniz). Üç kişi birlikte yemiş toplayınca doğal olarak hızlıca yol kat ettik diyeceğim, ancak sanıyorum yarım saat sonunda diğer iki arkadaşım pes ederken ben bir yarım saat daha toplamaya devam ettim :) Sonuç olarak yaklaşık 1 saat içerisinde 3 kutu doldurmuş olduk. Reçel yapacağım için benden mutlusu yoktu tahmin edersiniz :)
Fotoğrafya azmış gibi çıkmış, ancak kapların her biri 1 litelikti
Bir gün önce topladığımız claudberry miktarı ise bir bardağı bile doldurmuyordu :)
Tüm gezimiz boyunca yaptığımız üzere öğle yemeğimizi evde yiyip ardından da yollara düştük.

Dördüncü gün için pek bir program yapmamıştık, biraz kafamızın dikine gittik. Öncelikle Levi’ye uğrayıp hediyelik eşya alışverişi yaptık.

Özellikle Laponya’da her yerde karşılaşacağınız 3 tip hediyelik eşya var bunlar;
*Özel bir ağaçtan yapılan tahta kupalar (bakınız başlığın ana fotoğrafında görülen kupa)
*Rengeyiği boynuzu saplı bıçaklar
ve
*Rengeyiği boynuzundan yapılan her tür alet edevat, takı vb.

Bu arada not düşeyim, geyikler ömürleri boyunca 2 kere boynuz düşürüyorlarmış. Yani doğal olarak da bir yerlerde bulabilmeniz olası. Tabii kesinlikle sürüleri takip eden insanlar vardır boynuzları toplamak için, ayrıca ne zaman döktüklerini de bilmek gerek. Yani bu hediyelik eşyalar hayvanlara işkence edilmeden ya da onları öldürmeksizin işleniyor.

Açıkçası tahta kupalar gerçekten çok pahalı. Ortalama büyüklükteki bir satın fiyatı 35-40€. Türk kahvesi fincanı boyutundakiler de 25€ civarı. Bir de bambu olanları var büyük boyların, onlar Çin’den geliyormuş, 10€. Bıçak fiyatları ise büyüklüğe, kullanım amacına, üzerindeki işlemelere göre 20€’dan başlayıp artık ne verirseniz 100-200€’ya belki daha fazlaya kadar çıkıyor. Rengeyiği boynuzundan yapılan diğer eşyalar ise örneğin pasta spatulası, peynir bıçağı vb. genellikle 15-20€ civarında. Kolyeler ise 5-10€ civarında değişiyor. Rengeyiği boynuzunun olduğu kısımlar, ya da tahta kupaların altına dilediğinizi ücretsiz yazabiliyorlar. Bizim alışveriş yaptığımız dükkânın adı Wood Jewel idi. İçeride de oldukça sempatik bir genç hanım vardı. Bize çevrede gezilebilecek yerlerden de bahsetti.

Neyse, alışverişimizi yaptıktan sonra rotamızı Särkijärvi tarafına doğru çevirdik. Öncelikle yol üzerindeki Ruoppaköngäs’a (koordinatı: 67°55'11.1"N 24°25'06.8"E) uğradık. Burada küçük çağlayanlar bulacaksınız. Tur atmak için güzel bir nokta.





Ardından Särkijärvi’ye varınca çevrede oklarını görmüş olduğumuz bir Husky ve rengeyiği çiftliğine gidip ne olup bittiğine bakmaya karar verdik. Girdiğimiz yerin adını tam hatırlayamadım şu anda ancak bize bulunduğumuz yerde Huskyleri görmenin mümkün olmadığını, ancak dilersek yakınlarda gezinen rengeyiklerini bulabileceğimizi, ayrıca dilersek 1 saatlik bilmemkaç eurodan başlayan fiyatlarla rengeyiklerinin tarihini anlattıkları turlara katılabileceğimizi söyleyip Sibirya Kurtlarını görmek istiyorsak Muonio’daki yerlerine gitmemiz gerektiğini belirterek kartlarını (harriniva.fi) verdiler. Nezaket icabı bir kahvelerini içtikten sonra çevrede dolanırken domuzlara, rengeyiklerine ve hatta Huskylere rastladık. 









Açıkçası Sibirya kurtlarının durumu bana biraz içler acısı geldi. Bulunduğumuz yerde kaç tane köpek vardı bilemiyorum ancak en az 100 taneydiler sanırım, uzaktan sesini duyduğumuz bir kadın ya da adam kendilerine bağırıp emirler yağdırıyor, onlar da uluyup duruyorlardı. Sonra uzaklarında da olsak bizi fark ettiler ve bize doğru bakıp havlamaya başladılar. Ortamın kasvetinden ve köpeklerin ulumalarından zaten yeterince rahatsızlık duyduğumuzdan olay mahallinden ayrıldık.

Ancak yanımızdaki iki arkadaşımız gerçekten de birkaç Husky görüp sevmek hevesiyle yanıp tutuştuğundan belki ana yerleşkelerinde görebiliriz, hem de İsveç sınırına kadar gitmiş oluruz diyerek Muonio’ya gittik.

İlk gittiğimiz yerdeki kadın görevli bize Muonio’daki yerleşkenin Avrupa’nın en büyük Husky merkezi olduğunu, içeride 400 küsür köpeğin olduğunu söylemişti. Gerçekten de yerleşkeye girince her yerden köpek sesleri geldiğini işittik. Ne yazık ki ziyaret saatlerini kaçırdığımız için yine köpekleri göremedik.

Sibirya kurtların göremeyince çiçek ve kayık çektim mecburen oraya kadar gitmişken :)

Bunun üzerine İsveç tarafına geçmeye karar verdik, ancak birden bire benim pasaportumun yanımda olmadığı anlaşılınca sadece sınıra kadar gidip iki ülkeyi ayıran nehrin üzerindeki köprüde fotoğraf çekilmekle yetindik :)

Sınırkapısına doğru ilerlerken bir evin bahçesine girip otlamakla meşgul olan rengeyikleriyle karşılaştık :)
Sınırkapısı :)



Laponya bölgesinin simgesi beni benden aldı...
Levi – Muonio arası yaklaşık olarak 1 saat sürdüğünden çok geçmeden dönüşe geçmeye karar vererek Muonio’dan ayrıldık.

Dönüş yolundan iki kare :)

Bu sefer saunaya girerken "vihta"mızı yanımıza almayı unutmadık. Vihta nedir, nasıl kullanılır için bkz. Fin Hamamı Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Madde, başlıklı yazım :)

0 yorum:

Yorum Gönder