Vietnam'a varır
varmaz dikkatinizi her yönden çekecek ilk şey sanıyorum motosikletlerin çokluğu
olacaktır. Öyle ki etraftaki araba sayısı motosikletlerin yanında neredeyse hiç
birşey. Vietnam üzerine kaleme aldığım ilk genel içerikli yazımda da belirttiğim
üzere, her kişi başına en az bir motosiklet düşen bu ülkede trafik gerçekten de
büyük bir sorun. Özellikle Hanoi ve Ho Chi Minh gibi büyük şehirlerde karşıdan
karşıya geçmek bazen çile olabiliyor.
{ Bütçe planlamanızda yardımcı olması amacıyla hazırladığım 21 günlük harcama listesini görmek için lütfen tıklayın. }
Trafik
ışıklarıyla da kimsenin ilgilenmediği düşünülürse, yapabileceğiniz tek şey
bulabildiğiniz kadar
çok kişi bulup yola kendinizi atmanız. Yalnız sakın ola panikleyip hızlı hızlı geçmeye çalışmayın, aksine yavaş adımlarla geçerseniz tek kişi bile olsanız motosikletin çevrenizden kolaylıkla geçtiğini göreceksiniz. Yalnız arabalar konusunda dikkatli olun, çünkü onların hiçbir şekilde durmaya niyetleri olmadığı ve manevra kabiliyetleri de düşük olduğundan koşarak geçmek, ya da durup arabalara yol vermek en iyisi.
çok kişi bulup yola kendinizi atmanız. Yalnız sakın ola panikleyip hızlı hızlı geçmeye çalışmayın, aksine yavaş adımlarla geçerseniz tek kişi bile olsanız motosikletin çevrenizden kolaylıkla geçtiğini göreceksiniz. Yalnız arabalar konusunda dikkatli olun, çünkü onların hiçbir şekilde durmaya niyetleri olmadığı ve manevra kabiliyetleri de düşük olduğundan koşarak geçmek, ya da durup arabalara yol vermek en iyisi.
Ara ara sırf
karşıdan karşıya geçebilmek için cyclo-pousse denilen yerel bisikletlerden birini
kullanmak aklıma gelmediği değil.
Vietnam'da
dikkatinizi çekecek ikinci nokta Karaoke Kulüpleri olacaktır. Ülkenin yegane
eğlence kaynağı olduğunu düşündüğüm bu kulüplere her köşe başında rastlamak
mümkün.
Ülkede genel
olarak çöpler yola atılıyor, sonra da birileri gelip onları topluyor ve
yakıyor. Anlayacağınız her yönlü bir kirlilik söz konusu. Öte yandan pek çok
yerde öbek öbek kümelenmiş çekirdek kabukları gördüm, hepsini Türklerin yemiş
olamayacağına kanaat getirip, Vietnamlıların da çekirdeği çok sevdiğine karar
verdim.
Hanoi'de,
özellikle fastfood konusunda görüp görebileceğiniz tek marka KFC. Şehirde en az
5 tane gördüm, fakat size tavsiyem bildik şeylerden vaz geçip, oralara kadar
gitmişken yerel tatları denemeniz. Örneğin papaya salatası veya ortaya karışık
sunulan çorba. Öte yandan sarımsakla bezeli, sosa yatırılmış biftek de Hanoi'ye
özgü.
Hanoi'de kaldığımız 4 gün boyunca bizim tercih
ettiğimiz lokantalar şöyle:
- Blue Butterfly (Adres: Hàng Buôm 61 numara) Saat 22:30'a kadar açıkDışarıdan oldukça hoş gözüken, fakat içeri girdiğimizde hem porsiyonlardan, hem fiyatlardan, hem de hizmetin kalitesinden memnun kalmadığımız bir yer oldu. Yemekler hem az geliyor, hem de pahalı. Öte yandan üst katları olmasına rağmen bizi hemen girişte bir yere oturtmuş olmaları da eksik not vermemize sebep oldu.
- Pineapple: (Hàng Buôm 35 numara) 10:00 - 22:00Blue Butterfly ile aynı cadde üzerinde bulunan bu lokanta hem daha samimi, hem de uygun fiyatlara oldukça bol yemek getiriyor. Tavsiye ederiz.
- Quán Bia Minh (Dinh Liêt 7A) 7:30 - 22:30 Hem fiyatları uygun, hem de yemekleri çeşitli olan bu lokanta özellikle akşamları pek çok turist çekiyor. Yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Biz iki defa gittik. Limonatası, papaya salatası ve bifteği iyiydi. Para öderken, hemen kasanın karşısında bulunan raflardaki yerel içkilerin ise satılıp satılmadığı konusunda şüphelerim var. Ben yine de fotoğrafını çektim.
Lokantanın dıştan görünüşü |
Gecko şarabı |
Pirinç ve yılan şarabı |
Yılan ve akrep karışık |
- Gia Truyên: (Pho Bát Dàn 49 numara) 6:00 - 11:00 / 16:30 - 22:00Bu adreste Hanoi'nin meşhur et çorbasını uygun fiyata tadabilirsiniz. Oldukça besleyici olan bu çorbanın içerisinde genel olarak sebze, et parçaları ve noddle bulunuyor.
Vietnamlılar
kahvaltı olarak da çorba tercih ediyor, ancak her yerde her türlü şekilde
pişirilmiş yumurta, çeşit çeşit pancake veya pastane türevi yerler bulmak
mümkün.
Gelelim
Vietnam'daki ilginç yemek alışkanlıklarına. Aslında öyle çok da aykırı şeyler
yemiyorlar. Belki de aykırı olarak gösterilebilecek tek şey köpek eti, ki onu
da pek yeme taraftarı değillermiş. Zaten sadece erkekler yiyiyormuş. Şahsen ben
hiçbir menüde rastlamadım, ama muhakkak ki vardır bir yerlerde.
Bir diğer ilginç
yemek ise Hanoi'ye yakın bir kasabada yılandan hazırlanan 7 farklı yiyecek
imiş. Şahsen gidip tatmışlığım veya görmüşlüğüm yok, ancak söylenenlere göre bu
7 yiyeceğin her birinde yılanın farklı bir bölgesi kullanılıyormuş, son yemek
ise hayvancağızın atan kalbi imiş. Artık doğruluğu tartışılır.
Hanoi ve Ho ChiMinh'de insanlar her boş buldukları yerde badminton oynuyorlar. Benim çok
hoşuma gitti açıkçası. O kadar yer darlığında, motosiklet ve stres bolluğunda
her gün deli gibi badminton oynayan pek çok kişi görmek gerçekten de güzel.
Genel olarak
Vietnam'daki evler şekilsiz, üst üste ve çarpık. Aşağıdaki fotoğraflarda da
göreceğiniz üzere, çevrede hem yüksek, hem alçak binalar dip dibe.
Bütün bu
karışıklık içindeki en güzel şey ise kuş sesleri. Yalnız bu sesleri çıkartan
kuşların hemen hiçbiri ağaç üstünde değil, hepsi birer kafeste. Kuşların yanı
sıra pek çok köpek, tavuk ve horoz da etrafta cirit atmakta. Yalnız genel
olarak, özellikle köpek konusunda korkacak birşey olduğunu düşünmüyorum, çünkü
hepsi sahipli gibi gözüküyor ve bağsız olsalar bile kimseyle, kendileriyle bile
ilgilenmiyorlar.
Gelelim otellere...
Hanoi'de 24 ve
25'i akşamı Bluebell otelde
konakladıktan sonra Ha Long Körfezi'ne
geçtik. Bir gece körfezde konakladıktan sonra 27'sinde tekrar Bluebell
ve 28'inde de Prince
Hotel'de kaldık.
Otel
değiştirmemizin sebebi hem Bluebell'deki çocukların kendi turlarını kullanmamız
için çok ısrarcı oluşu ve sürekli nereye gittiğimizi sormaları, hem de
hastalıktan muzdarip eşimin bir gün dinlenebileceği, kliması odayı da ısıtan
bir yere ihtiyacımız oluşuydu. Yoksa ilk kaldığımız otel hem merkezi, hem diğer
yerlere göre sessiz, sempatik, hem de fiyat olarak uygundu. İlk gece
internetten rezervasyon yaptırdığımız için iki kişi için 11 dolar ödedik,
sonraki günler içinse 15'er dolar. Genel olarak oteller de dahil olmak üzere
pek çok yerde pazarlık payı var, ama açıkçası biz pek uğraşmadık. Öte yandan
Prince otel ilk otele göre 10 dolar daha fazlaydı, 25 dolar bayıldık, ancak
kalite olarak Bluebell'den bir fazlasını göremedik. Özellikle kahvaltı da
portakal suyu olarak Fanta getirmeleri, odanın penceresinin olmayışı, banyodan
gecenin bi vakti hem garip bir koku, hem de gürültü gelmesi otelin eksileri
idi. Aşağıda her iki yerden de çektiğim fotoğrafları görebilirsiniz.
Bluebell |
Prince |
Prince Hotel |
Hemen her otelde bolca diş fırçası ve tarak mevcut |
Hoàn Kiếm Gölü, Tháp Rùa (Turtle Tower) ve Ngoc Son Pagoda : Hem Turtle Tower hem de pagoda bu küçük gölün
içerisinde bulunuyor. Özellikle pagoda benim pek hoşuma gitti, artık
bilemiyorum ilk gezdiğimiz pagoda oluşundan mı, yoksa göl ve çevredeki ağaçlar
sayesinde huzurlu bir mekana dönüştüğünden mi...
Gölün üzerindeki çiçeklerin hepsi (en azından bu mevsim itibariyle) yapma çiçek olsa bile hoş bir görüntü oluşturuyorlardı |
Hemen her pagodadaki çeşmeler küçük heykelciklerle süslenmişti |
Kediler İstanbul'u aratmadı |
Pagodaların içi her daim çok süslü oluyor. Hatta bazen o kadar çok şey oluyor ki neye baktığınızı anlayamayabiliyorsunuz. Ayrıca armağan olarak sunulan yiyecekler de cabası... |
Dilerseniz tütsü satın alıp hemen pagoda girişindeki büyük tütsülüklerde yakabilirsiniz. |
Budizm'de kaplumbağalar önemli bir yere sahip. Bu yüzden her noktada bir heykellerine rastlamak mümkün. Genel olarak bilgeliği ve uzun hayatı simgeliyorlarmış. |
Tháp Rùa |
Sanıyorum Hanoi'de evlendikten sonra fotoğraf çektirmek için en popüler nokta gölün çevresi |
Seramik Duvar yaklaşık olarak 4 km uzunluğunda imiş. Yani tutup
da bir ucundan diğer ucuna kadar gezmeye gerek yok, ancak bir noktasından
yakalayıp görmek güzel olabilir.
Long Bien Köprüsü: Köprünün tamamını görebilecek bir açı da var
sanırım, ancak biz o açıyı yakalayamadık. Zaten Gustave Eiffel'in tasarımını
yapmış olması dışında köprünün pek bir özelliği de yok.
Trấn Quốc Pagoda ve Batı Gölü: Batı Gölü oldukça büyük. Dilerseniz gölde
pedallarla tur yapmak da mümkün. Yine de çok temiz olduğunu sanmıyorum,
özellikle sanki kafasını suyun dışına çıkartıp nefes almaya çalışıyormuş gibi
gözüken balığı gördükten sonra suyun ne kadar gri olduğunu bir kere daha fark
ettim. Yine de Trấn Quốc Pagoda gezilebilir bir yer.
Ho Chi Minh'in Anıt Mezarı: Anıt mezar sanıyorum ya sabah saat 11 ya
da 11:30'a kadar ziyaret edilebiliyor. Bizim sabahtan vaktimiz olmadığı için
gidip içerisini gezemedik, sadece dışarıdan fotoğraf çektik. Açıkçası bana
minyatür bir Anıtkabir izlenimi verdi.
One Pillar Pagoda: Ngoc Son'dan sonra en çok beğendiğim pagoda bu oldu. Ufak bir süs
havuzu üzerine kurulu olan bu pagoda sanki bir bibloyu andırıyor.
Văn Miếu (Temple of
Literature): Văn Miếu'yu gezmek aslında pek de aklımızda yoktu. Özellikle de hava
kararırken önünden geçmekte olduğumuzdan gezebileceğimizi de pek sanmıyorduk. Ancak
beklediğimden daha büyük ve güzel bir kompleks ile karşılaştım. Biraz dışarıda
kalsa da gidip görülebilecek bir yer.
Oralarda güneşin batışı bile farklıydı |
Saksıda ağaç yetiştirme işini biraz daha minimalist düşünmüştüm ben... |
Biz bu yerlerin hepsini bir günde gezdik. Hatta bir de yol üstünde berber bulduk :) Denemek isterseniz Seramiklerle kaplı duvarın olduğu yol üzerinde, fakat duvarın karşı tarafında pek çok sokak berberi bulabilirsiniz.
Bunlara ek olarak gezmeyi düşündüğümüz fakat ya uzak geldiği, ya da
vaktimiz olmadığı için gezemediğimiz yerlerin listesi ise şöyle: Tarih Müzesi,
Devrim Müzesi, Ho Chi Minh'in de kaldığı evler, Ho Chi Minh Müzesi, Hanoi
Müzesi ve Hanoi Kalesi.
0 yorum:
Yorum Gönder