“Madrid’de doğum,” yazımda da belirttiğim üzere aslında planlı sezaryen düşünmüyordum; hatta buna bir derece karşıydım da. Ancak hem karnımın/bebeğin fazlaca büyük olması, hem ilk doğumumu sezaryen yapmam, hem de pandemi ortamı beni planlı doğuma götürdü. Bu noktada belirtmem gerekiyor ki doktorlar beni özellikle planlı doğuma yönlendirmedi; yani sağlık durumumla ilgili bir takım sorunlar olmasa pandemi varmış yokmuş önemli değildi normal doğum için. Pandeminin elini kolunu bağladığı kişi bendim. Doğumu nisanda bekliyorduk ve martın ortasına kalmadan Madrid’de OHAL ilan edilmişti. Bu durumda da ne annem, ne de kayınvalidemler hiç kimse doğum için yanımıza gelemedi. İlk çocuğumun kreşi de pandemi yüzünden kapandığından evde topluca mahsur kaldık. Doğum sırasında kızımı bırakmak için buralarda tanıdığımız tek bir kişi bile yoktu. Sonuçta doğuma tek başıma gidecekmişim gibi duruyordu, çünkü zaten çocukları doğuma almıyorlardı, şimdi pandemi yüzünden hastaneye de almaz olmuşlardı.
Biz böyle kara kara düşünürken kızımın gittiği kreşin
müdiresi üzerinden bir veli benimle iletişime geçip yardımcı olmak
istediklerini, saat kaç olursa olsun doğuma gireceğim zaman (planlı ya da
plansız) arayabileceğimi ve kızımı onlara bırakabileceğimi söyledi. Hem
şaşırdık hem de mutlu olduk. En başta bırakmak istemedik; çünkü şimdiye kadar
aile büyükleri de dâhil kimsenin evinde tek başına bir gece geçirmemişti. Ancak
sonunda, doğum da planlı olacağı için bırakmaya karar verdik.
Doğumdan bir gece
önce kızımı arkadaşının ailesine bıraktık; çünkü ertesi gün saat 7.00’de
hastanede hazır olmamız gerekiyordu. Bu noktada bir
parantez açayım. Arabamız yok, ancak doğumun olacağı hastane bize uzak olduğu
için önceden araba kiralamıştık. Hatta baktık her yer kapanıyor, OHAL geliyor
diye sözleşmeyi öne çekip neredeyse 1.5 ay önceden arabayı kiraladık (aslında
sözleşmeyi öne çekemedik, ama ilk kiraladığımız araba modelini tekrar
kiraladık, bitiş-başlangıç süreleri arka arkaya olacak şekilde. Pandemi
döneminde ikinci sözleşmenin süresi gelince de şirketi arayıp bilgilendirdik,
çünkü bizim arabayı kiraladığımız büro kapanmıştı. Öyle ki Madrid’de açık şube
kalmamıştı sanırım, çünkü taa Malaga’dan biri bizi aradı. Neyse ki bir sorunla
karşılaşmadık, fazladan bir şey ödemedik. Budget bu konuda iyi çıktı). İyi ki
de öyle yapmışız çünkü sonrasında araba kiralama şirketleri büroları kapattı.
Sabah hastaneye gittiğimizde kaydımı alıp bizi bir
bekleme odasına aldılar. Odada benim dışımda 3 çift daha vardı bekleyen.
Sırayla hamileleri muayeneye çağırdılar (eşler bekleme odasında kaldı). Sıra
bana gelince ben de muayene oldum; pandemi olduğu için burnumdan ve boğazımdan
örnek alıp test edeceklerini söylediler. Çok çabuk midem kalktığı için boğazıma
sokulacak çubuktan çekinmiştim; ama korktuğum gibi olmadı, hissetmedim bile.
Ama burundan alınan örnekler feciydi. Çubuğu beynime kadar soktular sanırım :)
Muayene sırasında ameliyat önlüklerini de giydim, beni bir tekerlekli
sandalyeye oturttular, bekleme odasındaki eşimi de alıp bizi bir odaya
çıkarttılar.
Odaya çıkışımız 8.00 – 8.30 olmuştu. Burada da yine tansiyon ölçümüdür yok efenim ateş ölçümüdür yapıldı. Damarıma kelebek bağlandı ve başladık beklemeye. Ameliyat öncesi ve sonrasında farklı odalarda kaldık. Aşağıdaki fotoğraflar ilk odadan. Televizyonun altındaki pizzacı reklamına dikkat :D
Bu arada belirtmeyi unuttum. Planlı sezaryen olduğu için gece on ikiden sonra yemek yemek, gece dörtten
sonra da su içmek yasaktı. İki üç saat sonra bir hemşire odaya girdi.
“Acıkmışsındır sen,” deyip bana serim bağladı. Eşim için yanımızda yiyecek
getirmiştik zaten, o da onları kemirdi. Bir de neden bu kadar uzun
beklediğimizi öğrendik. Elbette Covid testinin sonucu bekleniyordu. Saat 13.00
gibi test belli oldu, negatifmiş. “Haydi,” dediler, “ameliyathaneye indiriyoruz
sizi.” Eşime de “tüm pılı pırtıyı toplayıp siz de peşimizden gelin,” dediler.
Onu yine yol üzerinde bir başka bekleme odasına bıraktık, beni de tekerlekli
yatakla ameliyathaneye kadar götürdüler.
Ameliyathane girişinde beni anestezist karşıladı. Bir
önceki yazımda belirttiğim, (ne mutlu ki) Fransızca konuşan aynı anestezistti
kendisi. Ameliyat heyecanım onu görünce
kırk yıllık dostumu görmüşüm gibi hafifledi. İçeride de doktorların ufak
tefek soruları dışında sadece anestezistle iletişim kurdum. Sürekli benimle
konuşup ameliyat süreci hakkında bilgi verdi. İkinci sezaryenim olduğu için
karnı açmanın biraz daha uzun süreceğini, çünkü eski yara katmanlarının aynı
yerden açılması gerektiğini söyledi (bunu hiç düşünmemiştim mesela :) ). Ameliyat başlamadan önce, epidural etkisini
gösterirken ameliyathanedekilere dönüp “müzik açmıyor muyuz? Müziksiz uyur
kalırız” diyerek bir müzik açtı. Açıkçası oldukça eğlenceli bir ameliyat
oluyordu. “Keşke eşim de benimle girebilseydi,” diye düşündüm. Normalde girebilecekti, ancak pandemi
sürecinde ameliyathaneye kimse alınmıyordu.
Neyse artık sonlara doğru anestezist yine anlatıyordu:
“efenim boynuna kordon dolanmış, ama sorun yok…” O sırada nefes alıp vermeyi
unutmuş olabilirim. Bana bitmek tükenmek bilmez gelen bir süre boyunca bebeğin
ağlamasını bekledim. Hani o ilk ağlama anı… Onu duyunca derin bir oh çektim.
Belki bir dakika, belki beş dakika sürmüştür, bilemiyorum. Sonuçta o ağlamayı
duyunca içim rahatladı ama bebeği göremedim yine de. Akciğerlerinde bir sorun
olmuş ve hemen kuvöze koymuşlar. Önemli değil dediler. Ama odaya çıkana kadar
içim içimi yedi.
Ameliyattan sonra
beni ayılma odasına aldılar. Burada da yaklaşık 2 saat kaldım. Sağ olsun hemşireler pek ilgilendiler. Finlandiya’daki doğumda 4 saat
kalmıştım ayılma odasında. Bu kez epidurali daha hafif verdiler gibi geldi. :D
Ayılma odasından çıktıktan sonra yine yolda eşimi
toplayıp ( :D ) bizi bir başka odaya çıkarttılar. Tabii hemen bebeği sorduk.
“Eşiniz gidip görebilir, sorun yoksa odaya çıkartacağız,” dediler. Eşime özel
önlükler giydirip acile indirdiler. Neyse ki bebekte bir şey yokmuş, eşimle
birlikte odaya geldi.
Hastanede iki
gece kaldım. İlk gece yanımda eşimde kaldı. İkinci
gece de kalabiliyordu; ama arkadaşının evinde kalan kızım üzüldüğünden daha
fazla bizsiz kalmasını istemedim ve eşimi gönderdim. Ancak iyi ki ilk gece
birlikte kalabilmişiz, çünkü hem dil sorunu yüzünden (onun İspanyolcası doğal
olarak daha iyi), hem de kanamadır, şudur budur derken fazlaca yardıma ihtiyaç
duyduğumdan çok yardımdı dokundu. İkinci gece bebekle ben tek kaldık.
Hastanede kaldığım oda iki kişilikti (eşler için hafif
yatar koltuk vardı); ama pandemi olduğu için herkes tek kalıyordu. Odalarda bir
de banyo/tuvalet vardı. Günde üç öğün yemek, bir de öğleden sonra ara öğün
geliyordu. Ben yemeklerden ve porsiyonlardan memnun kaldım açıkçası. Elbette
Helsinki’deki gibi somon vermediler, ama bol etli yemekler de çıktı.
İlk yemek pek klasik bir şekilde tavuk suyuna şehriye çorbasıydı, kendimi Türkiye'de hissettim :D |
Hastabakıcılardan biri hariç (ki kendisi daha çok
hademeydi sanırım, çarşaf değiştiriyor, yemek götürüp getiriyordu) hepsinden
gayet memnun kaldım. Oldukça ilgiliydiler ve dili iyi bilmememe takılmadılar.
Hademeyse biraz fazla kabaydı. Örneğin bebeğin altını değiştirirken kazara
çarşafımın bir kısmını lekelemişim diye beni azarlamaya kalktı ya da bir
keresinde yemek getirmeyi unutmuştu. Daha doğrusu yemek saatinde doktor vardı
sanırım içeride, daha sonra getireyim dedi. Ardından hatırlattığımızda yemeği
geç getirdiği gibi bir de “hemen ye, sen bitirsen de bitirmesen de geldiğimde
alıp giderim,” falan çekti. İnsanın lohusa haliyle hiç de çekebileceği bir
kadın değildi. Neyse ki fazla karşılaşmadık. Yalnız üçüncü gün, ben bir elimde
çek çekli küçük valizim, bir elimde bebeğimle tek başıma hastaneden çıkarken
suratı görülmeye değerdi. Bütün hastaneyi şaşırttım sanırım, çünkü hemşirelerin
hepsi dönüp “aa siz çıkıyor musunuz? Tek başınıza mı?” deyip koşarak asansör
kapısı tuttular. İlginç bir sahneydi :D
Bu arada madem
pandemi sürecinden bahsediyoruz. Yaşadığımızız ilginç birkaç olayı da
anlatmadan geçmemeyim. :) İlk gün, doğumdan sonra
eşim, bebeğin kaydı için bir takım evrakları almak üzere eve gitti. Ancak OHAL
devam ediyordu ve mahalleler arası bile geçiş yapmak yasaktı. Hastaneye geri
dönerken yolda polis durdurmuş. O da “eşim hastanede, doğum yaptı, onun yanına
gidiyorum,” demiş. Bunun üzerine polis “belli ki yalan söylüyorsun, ama ceza da
yazmak istemiyorum falan da filan” çekmiş ve eşimden bir belge göstermesini
istemiş. Eşimin yanında da belge yok tabii, daha alacağız çünkü. Tam polis ceza
yazacak, aklına cep telefonundan çektiği fotoğraflar gelmiş, hemen onları
göstermiş. Polisler de tebrik edip yollamışlar :D
Pandemiyle ve
OHAL ile ilgili diğer anımız doğumdan önceydi.
Belirttiğim gibi mahalleler arası geçiş yapmak yasaktı. Hatta arabada iki
kişinin (aynı aileden bile olsa) seyahat etmesi bile yasaktı. Benim de sağlık
ocağında ebe randevum var. Kızımı da alıp arabaya bindik. Gidiyoruz, iki sokak
ötede polis durdurdu. Durumu açıkladık; randevu kâğıdımızı gösterdik ancak öyle
geçebildik. Arabayla 5-10dklık mesafede 3 kez polis durdurdu. Öyle sıkı bir
kontrol vardı. Hatta sonuncu kontrol bir dönel kavşaktaydı. Kavşaktan çıkarken
de polis durduracaktı, durdurmasın diye kavşağın girişindeki polis daha
ileridekilere seslendi: “Hanımefendi hamileymiş, sağlık ocağına gidiyorlar,
geçirin!” Mahallede duymayan kalmamıştır herhalde :D
Kısacası, oldukça stressli, yorucu ve sinir bozucu bir hamilelik ve doğum süreciydi; ama çok şükür sağlıkla atlattık. Bu dönemde dünyanın çeşitli yerlerinde doğum yapan pek çok dostum oldu. Hepsi de hemen hemen aynı prosedürlerle karşılaşmışlar. Bir kısmında babanın doğuma girmesine izin verilmiş, bir kısmında verilmemiş. Kısacası biraz doğum şekliniz ile hastane ve/ya doktorun tercihleriyle de alakalı. Umarım şu sıkıntılı günlerde doğum yapacak herkes çocuğunu sağlıkla kucağına alır. Şimdiden kolaylıklar diliyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder