Avusturya
gezimizin üçüncü ayağında Viyana’dayız. Açıkçası bu
gezinin tamamını Viyana’yı görme isteğim üzerine planladığımızı söyleyebilirim.
Hem “Bakalım Viyana şinitzeli aslında nasılmış?” diye sorup durduğum, hem de
şehri merak ettiğim için uzun zamandır gidip görmek istediğim bir yerdi Viyana.
Ancak hayaller ve gerçekler her zaman için birbirine uymayabiliyor. Açıkçası
biraz hayalkırıklığına uğradım yine.
İlk yazımda da belirttiğim üzere gezimizi şehirlere göre
farklı başlıklar altında toplayacağım. Diğer yazılara ulaşmak için aşağıdaki
bağlantılara tıklamanız yeterli. Yazılar yayınlandıkça bağlantılar açılacak.
Vöcklabruck –
Viyana arası araba yolculuğumuz yaklaşık 2,5 saat sürdü; ancak öğle yemeğimizi yol üzerinde bir yerde yediğimiz için yolculuk
biraz uzadı. Aslında biraz da bilerek uzattık çünkü Viyana’da giriş yapacağımız
hostel saat 3’te giriş kabul ediyordu. Biz de saat 15.00 gibi hostele vardık.
Yoldan bir kare. Gördüğünüz üzere çevrede dağ falan gözükmüyor, Viyana'ya doğru ülke oldukça düzleşiyor. |
Şu
güne kadar pek çok hostelde kaldım ama şimdiye kadar bu kadar kötüsüyle
karşılaşmamıştım. Öncelikle bize arabayı tam olarak nereye park edeceğimizi
bile söyleyemeyecek derecede kötü İngilizce konuşan bir ekiple karşılaştık.
Sonuçta arabayı yanlış yere park ettiğimiz anlaşıldı. Neyse, check-in sırasında
tam yarım saat kırk dakika bekledik ve sonunda kabul masasına vardığımızda bize
odamızın daha hazır olmadığı söylendi. Check-in için söyledikleri saatten
neredeyse bir saat sonrasında kabul masasına varmış olmamıza rağmen oda hazır
değildi! Ancak yapabileceğimiz fazla bir şey olmadığından peki deyip beklemeye
başladık. Neyse ki otelin girişinde çocuk oyun alanı vardı, yoksa kızımıza 3-4
saatlik yolculuktan sonra nasıl hâkim olacaktık bilemiyorum. Yarım saat sonra,
saat 16.30 gibi odaya giriş yapabildik. Yalnız bu sefer de karşımıza inanılmaz
kimyasal bir koku çıktı. En başta bunun parfümlü yer silme solüsyonlarından
biri olduğunu düşündük, pencereyi açık bırakıp (onu da tam açamıyorduk zaten),
otelde çok sıkıldığımız için şehir merkezine gitmeye karar verdik.
Otelin tek iyi yanı (bu arada adını da vereyim a&o Hostel Vienna Hauptbahnhof)
merkeze kolay ulaşımı olmasıydı. Bir de park konusunda sorun çıkartmış olsalar
da (500 odalı otele 10 arabalık park alanı koydukları için sorun) -son gün park
edecek yerimiz yoktu ama yan sokakta ücretsiz park alanı bulduk sokak üstünde…
- yine de kolay park alanı bulunabilecek bir noktada yer almasıydı. Ancak bu
olumlu yan için bu otel seçilir mi emin değilim, bence kendinize bir iyilik
yapın ve seçmeyin.
İlk akşam Stephansplatz’a
kadar gidi St. Stephan katedraline
dıştan baktık. Aslında kuzey kulesine
çıkıp Türk topları eritilerek yapılan çanına bakmak istiyordum ancak ilk akşam
geç vardığımız için kapanmıştı. Diğer günler de fırsat yakalayamadım. Sizin
aklınızda bulunsun.
Katedralden sonra Mozart’ın
Viyana’daki evinin önünden geçtik.
Ardından Ankeruhr’un, müzikli saatin önüne gittik ancak
müzik çalarken yakalayamadık kendisini. Başka bekleyen insanlar da vardı ama
saat başında bir tepki vermeyince dağıldık.
Böylece Peterskirche
kilisesinin önünden geçerek Hofburg’a yöneldik. Elbette gittiğimiz saatte gezemedik ama içindeki geçitten
geçip biraz fotoğraf çektim yine de.
Hofburg’tan sonra yemek arayışına geçtik. Bu sırada sanat müzesi Albertina’nın da önünden geçtik. Tablolarla ilgileniyorsanız gezmeniz gereken önemli müzeler arasında gösteriliyor.
Albertina'nın merdivenleri |
Yemekten sonra
otelimize döndük. Tahmin edeceğiniz üzere otelle sorunlarımız bitmedi.
Odamızdaki yoğun koku geçmemişti. Gece, hele de
yanımızda küçük çocukla nasıl uyuyacağımızı düşünmeye başladık. Eşim gidip önce
odamızın değiştirilmesini istedi, ancak otel dolu olduğu için başka oda
olmadığını söylediler. Bu arada otele döndüğümüzde saat geç olmasına rağmen
resepsiyonda yine kuyruk vardı. Meğer Metallica konseri varmış ve fazladan
oda/yatak rezervasyonu olmuş ve açıkta kalanlar varmış. Birden halimize
şükretmeye başladık. “Oda değiştiremiyorsanız o zaman temizleyin,” demiş eşim,
ama “temizlikçiler gittiği için temizleyecek kimse yok,” yanıtı almış. “O zaman
bana temizleyecek bir şeyler verin,” demiş, sonuç olarak odaya elinde paspas ve
temizlik malzemeleriyle geldi… Temizledik ancak koku çıkmadı, hatta arttı.
Malzemeleri veren adamlardan biri “o odaların parkeleri yeni değişti, ondan
koku vardır,” demiş.
Artık o gece hangi kimyasalı soluduk bilemiyorum. Ertesi sabah soluğu yine resepsiyonda
aldık. Saat 15.00’ten önce değiştiremeyeceklerini ama sonrasında odamızı
değiştirebileceklerini söylediler. Kabul ettik. Eşyalarımızı arabaya atıp
kahvaltı etmek üzere yakındaki tren garındaki Spar’ın yolunu tuttuk.
Kahvaltıdan sonra Haus
des Meeres adlı akvaryuma gitmeye karar verdik. Burası aslında savaş zamanında uçaksavar ve radar binası olarak
kullanılıyormuş. Ancak yolda giderken birden bire kişi başı 14,5€
bayılmanın pek mantıklı olmayacağına karar verdik :D Akvaryuma kadar gittik,
ama akvaryuma girmek yerine yanındaki çocuk parkında vakit geçirdik. Maksat
çocuk da geziden eğlensin.
Haus des Meers |
Sonrasında da yemek yiyecek bir yerler aramaya
başladık. Aslında yakında yemek yiyecek pek çok yer var, ama bizim canımız
birden suşi çekince Ebi 7 diye bir yere girmeye karar verdik. Biraz tuzluydu.
Kişi başı (çocuğa bir şey ödemedik 2 yaş altı olduğu için), 21 euro ödedik sanırım.
Sınırsız yeme hakkınız var, menüden sipariş veriyorsunuz. Suşileri güzeldi ama
21 euro biraz içimize oturdu. Çok daha ucuz yerler var Viyana’da.
Yemekten sonra metro ile Schottentor durağına geçtik. Bu arada günlük sınırsız bilet 8€ idi. Tek
bilet 2 küsur euroydu. Ayrıca birkaç günlük ulaşım biletleri de bulunuyor tabii.
Metro durağında inince karşımıza Votivkirche kilisesi
çıktı. Uzaktan fotoğrafladım. Sonrasında Rathaus’a
(belediye binasına) doğru giderken Beethoven’ın
yaşadığı binalardan biri olan Pasqualatihaus’un önünden geçtik.
Votivkirche |
Pasqualatihaus |
Üniversite binası da hemen Pasqualatihaus'un karşısında |
Bir savaş anıtı |
Tiyatro binası |
Belediye binasından birkaç kare |
Belediye binasının önündeki parkta biz gittiğimizde
küçük çaplı bir film festivali vardı. Onun dışında dinlenmek için güzel bir
park. Ayrıca çocuk parkı da var.
Ardından metroya binip Karlsplatz’a gittik. Opera binasının önünden geçip Standtpark’a girdik.
Akşam yemeği olaraksa ilk gece gittiğimiz lokantanın
hemen karşısındaki bir İtalyan lokantasında pizza yedik. Hoş, lokantada
çalışanlar pek İtalyan değildi, pizzaları da çok şahane değildi ama fiyatları
uygundu. Yiyecek başka şeyler de bulunuyor.
Bu arada akşam yemeğinden önce otele dönmüştük. Odamız
değiştirilmişti ancak bebek yatağını ilk odadan getirmeyi unutmuşlardı. Talep
ettik, ama yemekten sonra otele döndüğümüzde hâlâ getirmemişlerdi. Galiba bir
yerlerde kaybetmişlerdi. Neyse ki odada iki kişilik yatak dışında bir de ranza
vardı, “madem yatağı bulamıyorsunuz o zaman ranza için örtü verin,” dedik o
örtüyü bile bulamadılar, kısa mısa başka üç beş örtü verdiler, onları üst üste
serip yatmak zorunda kaldık.
Ayrıca odamıza döndükten bir süre sonra bir alarm sesi
işittik. Eşim araba alarmı olduğuna emindi, ama bana yangın alarmı gibi geldi.
Pencereden baktığımızda otelin arka bahçesinde oturup konuşan insanlar olduğunu
gördük, ama yan binalarda merdivenlerden hızlı hızlı inenler de vardı. Sonra
birinin megafondan anons yaptığını işittik. Bahçedekiler kıpırdamadı ama biz
çıkmaya karar verdik. Resepsiyonda hâlâ check-in yapanlar vardı ama sokakta da
bir yığın kalabalık ve iki itfaiye arabası vardı… Söylenenler Almanca olduğu
için pek bir şey anlamadım, ama itfaiye ekipleri bir şeyler söylemeden içeri
girmemeye karar verdik. Belki gençlerden biri odasında sigara falan içmeye
çalışıp alarmı çalıştırmıştı ama yine de kimsenin bir şey söylememesi, yan
binadan alarm sesinin doğru düzgün duyulmaması falan bizi pek rahatlatmadı…
Hareketli geceden bir kare.... |
Ertesi gün, Viyana’daki son günümüzü Bratislava’ya
ayırdık. Onu gelecek makalede ele alacağım.
Vaktiniz ve hevesiniz varsa Viyana’da gezebileceğiniz
diğer yerler:
Enrengraber: Beethoven, Brahms, Schubert, Strauss ve Schönberg gibi önemli
isimlerin mezarları buradaymış. Ücretsiz.
Sankt Marxer
Friedhof: Mozart’ın mezarı ise bu mezarlıkta
bulunuyor. Ücretsiz.
Grinzing: Bağlara
yakın, şirin bir mahalle.
Viyana'dan birkaç kareyle daha yazımı sonlandırıyorum. Herkese iyi gezmeler!
Viyana'nın güzel yanı çevrede mataralarınızı doldurabileceğiniz ücretsiz modern çeşmeler olması |
0 yorum:
Yorum Gönder