27 Eylül 2009 Pazar

Yeniden Merhabalar...

Yine ufak başlıklar halinde izlenimlerimi anlatmaya devam edeceğim. Ancak şüphesiz ki bloguma yazmayalı gerçekleşen en büyük etkinlik Lozan'daki müze günüydü.

Dün (26.09.2009) Lozan'da müze günüydü. Bu etkinlik çerçevesinde öğlen 2den gece 2ye kadar tüm müzeler açık ve hepsini 15lira karşılığında gezebiliyorsunuz. Böyle bir etkinlik varken ESN (Erasmus Student Network) de boş durmadı ve 50-60 kişilik bir öğrenci güruhu ile Lozan'a hareket ettik.

Cenevre Lozan arası trenle yaklaşık 35dakika. Biletler tek yön bilet 20chf. Fakat biz grup indirimi yaptırıp tek yönü 10chf ye kotardık :) 4:15trenine binip güne başladık.

Tren yolculuğumuz oldukça eğlenceli geçti. Genel kültür oyunları oynadık oldukça zevkliydi.

Yaklaşık olarak saat 5
de Lozan garından dışarı çıkıyorduk. Lozan gerçekten de çok sessiz sakin bir yer. Adeta bir denizkıyısı kasabası havası hakim. Lozan konumu itibari ile Leman gölünün birbirine en uzak iki yakasından birinde bulunuyor. Bu yüzden göl kıyısına geldiğinizde karşınızda uçsuz bucaksız bir su birikintisi görüyorsunuz.

Cenevre'ye nazaran Lozan da pek betonarme apartman anlayışı görmedim. Hep eski mimari korunmuş. Bu da gayet hoş birşey.

Gardan sonraki ilk durağımız Lozan Olimpiyat Müzesi idi. Müzenin bahçesinde pek çok heykel vardı. Bunları fotoğraflayabildim; ancak içeride fotoğraf çekme imkanım olmadı yasak olduğu için.

Ancak oldukça hoşbir müzeydi. İçeride tüm tarihlere ait meşaleleri görüp değişimlerine bakabilirsiniz, ilk Atina olimpiyatlarından başlayıp günümüze kadar gelen kronolojik bir dizilim yapmışlar. Ayrıca olipyat oyunlarına kendini adayan insanlara ait bölümler, gelmiş geçmiş tüm açılış törenlerini seyredebileceğiniz küçük bir sinema salonu da bulunmakta. Ayrıca 5-6dakikalık kısa bir olimpiyat tarihi/ruhu tanıtım videosu da izleyebilirsiniz. Ben izledim. Oldukça güzel yapmışlar. Yarım ay şeklinde bir sinema ekranı düşünün. solunuzdaki ekran yanıyor ve bir koşucu koşmaya başlıyor, o koşarken görüntü de onunla birlikte hareket edip, sağınıza kadar geliyor. Böyle ilginç kurgular yapmışlar video da, ayrıca üçboyutlu görsellik sağlamışlar gerçekten çok güzeldi.

Olimpiyat müzesinden sonraki durağmız Elysée müzesi idi. Anladığım kadarıyla bu müzede genel olarak çeşitli sergiler düzenleniyor. Biz gittiğimizde bir olay yeri inceleme fotoğrafçısının çektiği ölümüş insanların resimlerinin sergilendiği bir sergi vardı. Sergiye girmeden önce size uyarıda bulunuluyor, eğer çok hassas bir kişiyseniz gerçekten de resimlere bakmamanız en iyisi. Fotoğrafın fotoğrafın çekmek anlamsız olacağından ve fotoğraflar da pek içaçıcı olmadığından genel olarak müze ve sergi salonu hakkında bilginiz olması açısından bir kaç fotoğraf ekliyorum.

Elysée müzesinden sonraki durağımız şehrin manzara noktasıydı. Ne yazık ki manzara noktasına geldiğimizde hava çoktan kararmıştı ve pek birşey fotoğraflayamadım.

Manzara noktasından sonra karnımız acıktığı için birşeyler yemeğe karar verdik; ancak Lozan'da bu özel günde bile açık bir yer bulmak oldukça güçtü. Sonuç olarak biz pizacı bulduk ve ikişerli gruplar halinde pizaları bölüştük. Bir piza 10chf idi; ancak bu fiyata restoranda oturmak dahil değilmiş :mal: Bu yüzden ne yazık ki elimizde piza kutuları ile bankaların üzerinde yemek yemek zorunda kaldık. Bu da oldukça enteresandı.

Karnımızı doyurduktan sonra şehrin tarih ve arkeoloji müzesini ziyaret ettik. Bina oldukça büyüktü; ancak pek çok kısmında ziyaret edilecek birşeyler yok. Yani ziyarete kapalı. İçerideki taşlar, fosiller, mamut ve dinazor kemikleri gerçekten görülmeye değerdi.

Tarih ve arkeoloji müzesinden sonra artık saat oldukça geç olduğu için Lozan garına geri döndük ve 23:50 trenine bindik. 00:30 gibi Cenevre garına inmiştik. 50-60 kişi başlayan yolculuğumuzdan bölüne bölüne 18 kişi kalmıştık.

Haydi bir de bara gidelim diyerek garın hemen karşısındaki bir bara girdik. Pek bira kültürüm yoktur. Ama böyle giderse olacak sanırım. Burada pek çok bira türü var. Sarı bira, Beyaz bira ve Lyon birası gibi. Açıkcası en iyisi hangisi bilmiyorum; fakat ben sarı içtim ve tadı gayet normaldi. Lyon ise bir daha ekşi imiş. Beyazı bilmiyorum.

Saat 01:30da bardan kalkmak zorunda kaldık çünkü kapanıyordu :) Sonrasında da bir arkadaşın arabası ile eve döndüm.

Kısacası oldukça hareketli ve eğlenceli bir gündü.



Şimdi Cenevre'deki hayata ve izlenimlerime geri döneyim.

Bir kere Cenevre'de yollarda sokak köpeği, kedisi görmenize imkan yok. Gün içinde pek çok köpek görüyorsunuz, marketlerde, yollarda, alışveriş merkezlerinde, kıyafet satan dükkanlarda; ama hepsi sahipli köpekler. Tabii ki bazı süpermarketler lütfedip içeri köpek girmesini yasaklıyor. Ama bu insanların köpekleri ile alışverişe çıkmalarına engel değil; çünkü bu gibi durumlara karşı marketin önünde köpek bağlama demirleri var. Yani herşey düşünülmüş :mal:

İki gün önce ilk defa kedi gördüm :mal: O da bir evin camının önündeki saksılığa çıkmış üst kat balkonundaki kuşu gözetleyen bir ev kedisiydi. Tam fotoğaflıktı ama ne yazık ki yanımda fotoğraf makinam yoktu.

Ne zaman yolda yürüsem beş dakika içinde yanımdan muhakkak koltukdeynekli biri geçiyor. Sanırım Alplerdeki kayak tutkusundan geliyor bu durum. Başka birşeye bağlayamadım; ama gerçekten çok fazla insan var koltukdeynekli.

Cenevre küçücük bir şehir olmasına rağmen burda da trafik sorunu var. Genel olarak akıcı ve boş gözükse bile iş giriş çıkış saatlerinde trafik inanılmaz yoğun. Ayrıca gecenin ilerleyen saatlerine kadar da (02:00 - 03:00) sürekli bir araba dolaşımı mevcut şehirde. Öyle ki işlek bir caddede oturuyorsanız pencereler açıkken araba gürültüsünden uyuyamayabilirsiniz. Tabii bu ses (kabaca) motor sesi, yoksa öyle korna sesi falan duymanız imkansız. Ayrıca belirteyim, arabalar çok hızlı gitmiyor. Zaten isteseler de gidemiyorlar. Şehrin pek çok yerinde kameralar bulunuyor ve kırmızı ışıkta geçmenin 200chf gibi bir cezası olduğunu duydum. Keza hız yapmak da daha az değildir. Ayrıca arabaların siz yayageçidinde beklerken durma gibi de bir zorunluluğu olduğunu düşünüyorum; çünkü ne zaman yayageçidinde dursam arabalar bekliyor.

Ancak dikkatimi çeken şey, burada hiç servis arabası olmayışı. Yani böyle çocukları sabah okula götüren yahu insanları işe götüren servislerden burada yok.  O yüzden okul giriş çıkış saatlerinde tramvaylar ve otobüsler de gerçekten çok kalabalık oluyor ve bir sürü çocuk kaynıyor.

Taksiler genellikle Mercedes marka. Zaten markasını karşılamak için de fiyatları oldukça tuzluymuş diye duydum. Ayrıca öyle yol kenarında durup "taksiii!!" diye işaret edemiyorsunuz. Ya bir taksi durağı bulmanız lazım ya da genel taksi isteme hattını arayıp ordan size bir taksi göndermelerini beklemeniz gerekiyor.

Buarada internetten birşeyler indirmek kâr amaçlı paylaşmadığınız sürece yasal. Yani dizi, film, mp3 indirmek serbest. İnternet bağlantısı da oldukça hızlı.

Dünkü geziden bir kaç tane daha not aktarayım.

Öncelikle Türkiye'nin ikliminin tropikal olduğunu zanneden bir İngiliz arkadaşım vardı. Herkes yaz tatiline, yüzmeye, güneşlenmeğe gittiği için iklimimizi tropikal zannediyormuş.

Başka bir arkadaş da Türkiye'deki nüfusun çoğunluluğun Ortodoks olduğunu zannediyordu. Bu bana oldukça ilginç geldi. Herhalde direkt Bizans uzantısı olarak aldı bizi.

Şimdilik aklıma gelen ayrıntılar bunlar. Gün geçtikçe öğrendiğim yeni şeyleri buraya aktarmaya devam edeceğim :)

Vee resimler:


Lozan oldukça sakin. Göl kıyısı da öyleydi.


Tabii denizdeki araç trafiğini saymazsak :D


Bu da Belçikalıların hediye ettiği bir heykel


Olimpiyat Müzesi



Müzeye giriş:



Bu da içeride çekebildiğim tek fotoğraf. Üç katlı bir bina burası. Bodrum kütüphane gibi bir yer, giriş katı ve birinci kattan oluşuyor. bir de terasında restorant var.


Bahçedeki meşale



Bu kaslı vücut heyleki hareketli bir heykel. Toplamda altı parçadan oluşuyor. Bu parçalar birleşip ayrılıyor ve ayrılan parçalar çevrelerinde dönüp tekrar birleşiyor falan acayip :mal:


Bunlar da bahçeden kareler:



Müze Elysée'den ve sergiden kareler:


Tarih ve Arkeoloji Müzesinin girişi ve binanın için:


Taşların Olduğu Kısım (bazı taşlar UV ışıkta çok daha farklı renkler veriyor)



Bu taşta dünya dışındanmış. Yani bir göktaşı parçası. Taşın açıklamasında "dünyadışı bir cisme dokunun!" yazıyor. Dokundum ben de. Bildiğin taş :D



Bunlar da fosiller ve kemikler. Mamut oldukça ilginçti.




Arkeolojik buluntuları pek çok kez maketlerle örneklemişler. Ayrıca eski yaşam tarzlarını ve törenlerini de maketlerle betimlemişler. Bunun yanı sıra cam sayesinde yürüdüğünüz yerin altına kurulmuş kazı alanlarını görebiliyorsunuz.

0 yorum:

Yorum Gönder