[...]Basel de tıpkı diğer pek çok İsviçre şehri gibi nehir kıyısına kurulu.... Şehirden geçen nehir ise "Rhin Nehri", yani Türkçe'de bilinen adıyla Ren Nehri. Nehir üzerinde çok hoş, tarihi bir köprü bulunmaktaydı. Tabii ki hemen fotoğrafladık :)[...]
[...]Ve iste Paris'in en bilinen simgesi. Yani Eyfel Kulesi. Eh Paris'e gidip Eyfel'e çıkmadan, fotoğrafını çekmeden olmazdı:) Eyfel'e çıkmak için yaklaşık olarak 2 saat kuyruk bekledik. Ama buna değdi. Pek çok internet sitesinde ve turist kitaplarinda da yazdığı üzere gerçekten de ikinci kattan manzara daha güzel; ama oraya kadar çıkmışken 3. kata kadar da gidin derim. Zaten 3'e çıkabilmek için 2. katta asansör değiştirmeniz gerekiyor :)[...]
[...]Sahile varınca Monet'nin de tablolarına konu olan falezlerle karşılaşıyorsunuz. Bir an için nerede olduğunuzu kavramaya çalışıyorsunuz, Fransa? Normandiya? Yok yok Irlanda? Yeşil ve denize dik inen falezler deyince aklıma ilk Irlanda gelirdi, artık zihnimde oluşan görüntü tamamen değişti. [...]
[...] "Eee peki saat 16:00 - 17:00 olunca ne oluyor?" diye soracaksiniz haklı olarak.
Öncelikle pencerelerde yanan mumlar dikkatinizi çekecek. Hemen her pencerenin önünde 3-5 mum. Böylece herkes festivalin ruhuna katkı sağlamış oluyor.[...]
Sonunda klavyenin başına geçip bir şeyler karalayabiliyorum. Sonunda diyorum çünkü üç yıldır yeni yazı eklememişim bloga. Aslında yazacak çok şey birikti ama benim de zamanım azaldı sanırım. O yüzden şimdilik uzun zamandır aklımda olan ve okurlarla paylaşmak istediğim kısa bir yazıyla dönüş yapmaya çalışacağım.
2021 Mayıs'ında İş Bankası Kültür Yayınları için yaptığım ilk çevirim Balonla Beş Hafta yayımlandı. O günden bugüne 5 baskı yapan bu 320 sayfalık kitap Jules Verne'nin yayımlanan ilk kitabı. 1863 yılında basılıyor ve böylece Hetzel'in 68 kitaplık "Voyages extraordinaires" (olağanüstü yolculuklar) dizisi de başlamış oluyor.
İş Kültür'den çıkan çevirimi incelemek için bağlantı.
Hetzel'in bastığı bu kitapların kapakları epey hoşmuş. Ancak Jules Verne kitapları günümüzde bu kapaklarla basılmıyor. Yine de Balonla Beş Hafta'nın Fransızcasını edinirken Hetzel'in asıl kapaklarından yola çıkılarak basılan bir versiyonunu bulunca hemen satın aldım (çevirilerimin özgün baskılarını da kitaplığımda bulundurmak âdetim).
Jules Verne çevirmek benim için epey keyifli bir yolculuktu (tamam, Balonla Beş Hafta'nın ilk 80-100 sayfasındaki teknik sözcüklerin beni de zorladığını itiraf etmeliyim).
Sanırım Balonla Beş Hafta'nın günümüzde en çok eleştirilen yanlarından birisi sömürgeci Batı yaklaşımıyla yazılmış olması. Bunu görmek insanı en başta şaşırtsa da ben Jules Verne'nin biraz da eleştirmek adına bunları yazdığı hissine kapıldım. Özellikle bazı noktalarda örneğin yerliler savaşırken "Biz de üzerimizde üniformalarla birbirimizi katlediyoruz, ne fark ediyor," yazması ya da "yakında Batı'da yetiştirecek bir şey kalmayacak, toprakları mahvediyoruz, ama Afrika bizi geçecek," benzeri söylemler kullanması en azından bazı noktalarda bana alttan alta eleştiri yapıyormuş izlenimi vermişti.
Gelelim bu yazıyı paylaşma amacıma. Verne'in diğer kitaplarında olduğu üzere Balonla Beş Hafta'da da karakterlerimiz epey dolaşıyorlar. Çoğu da pek aşina olmadığımız noktalar. Çeviri yaparken hem yanlış çevirmediğimden emin olmak (çünkü bazı yer adları günümüzde değişiklik göstermiş) hem de nerelerden geçtiklerini merak ettiğimden bir harita üzerinde işaretleme yapmıştım. Şimdi bu haritayı da benim gibi meraklı okurlarla paylaşmaya karar verdim. Elbette haritaya bakarsanız sürprizbozan yaşayabilirsiniz çünkü yolculuğun nerede başlayıp nerede sonlandığını hemencecik göreceksiniz. O yüzden haritayı bu sayfaya eklemektense bağlantısını vereceğim.Kitabı okuduktan sonra ya da sürprizbozanla ilgilenmiyorsanız şimdiden rotayı inceleyebilmeniz için harita bağlantısı burada. Umarım işinize yarar :)
Haritayla ya da kitapla ilgili yorumlarınızı da aşağıya bırakabilirsiniz. Herkese iyi okumalar!
Bu yıl Madrid’de üçüncü kışımızı geçirdik ve ilk kez kar
gördük, hem de ne kar! Geçtiğimiz ay (Ocak ayında) Madrid’e son 50 yılın en yoğun
karı yağdı. Bu kar fırtınasına Filomena adı verildi ve sadece iki gün sürmesine
rağmen hayatı inanılmaz derecede felç etti. Böylesi kar en son 1970 yılında yağmış. Kar kalınlığı yer yer
50cm’ye kadar ulaşıyordu.
Yağan karın
güzelliğini bir yana koyarsak, tipinin hüküm sürdüğü iki gün boyunca ve
özellikle de sonrasındaki bir hafta
süresince bir Avrupa başkentinde görmeyi ummayacağımız görüntülerle karşılaştık.
Kar, Ocak
ayının 8’inde (7'sinde de biraz serpiştirdi ama pek etkili değildi), akşamüstü yağmaya başladı. Birkaç gün, hatta bir hafta on gün
öncesinden radyo, televizyon ve internet gibi medya organlarından pek çok uyarı
yapıldı; kırmızı alarm verildi. Yani günümüz teknolojileri ve meteorolojik
gözlemleri sayesinde böyle yoğun bir kar yağışı bölgede bekleniyordu.
Madrid yaklaşık 700 metrede kurulu bir yayla/bir plato
aslında. Kısmen yüksekte olsa bile kışları genellikle kar yağmıyor. Nitekim en başta da
belirttiğim üzere bu üçüncü kışımız ve ilk kez kar görüyoruz. Olayın
ilginçliğini belirtmek açısından bu kısmı tekrar vurgulamak istedim :)
Ayın 8’i Cuma
günü başlayan kar yağışı ve tipi aralıkla Pazar sabahına kadar sürdü. Sonra da
bir daha kar yağmadı. Bu iki, hatta neredeyse 1,5 günlük kar yağışı hayatı
öylesine kilitledi ki Cuma akşamı insanlar saatlerce (6-7 saat sanırım)
otoyollarda, arabalarının içinde askerler tarafından kurtarılmayı beklediler.
Temizleyen olmadığı için, yağan kar tam 10 gün yerden kalkmadı. Hiçbir mağazayı
geçtim, hiçbir süpermarket açılamadı. 10 Ocak Pazar günü açıldıklarındaysa ilk
birkaç saat içinde herkes, markette taze ne varsa silip süpürdü. Yollar kapalı olduğu için yaklaşık bir
hafta, gıda taşıyan tırlar Madrid’e ulaşamadı ve marketlerde yiyecek bulamaz
olduk. Neyse ki (!) pandemi var da, virüs kapıp evde karantinada kalmamız
gerekirse diye bir köşeye yığdığımız erzakımızdan faydalandık bu süre boyunca.
Ulaşım sorunundan
tek etkilenen elbette gıda tırları değildi. Cankurtaran, polis, itfaiye gibi hayati öneme sahip araçlar da
gidecekleri yere ulaşamıyordu. Bu yüzden mahallerde anons yapılıp
insanların evden çıkmamaları, çünkü olur da bir yerlerini kırarlarsa kendilerini
hastaneye götürecek cankurtaran olmadığı, kendi arabalarına binseler bile
yollar kapalı olduğu için hastaneye ulaşamayacakları bildirildi. Kısacası,
herkes evlerinde mahsur kaldı. Zaten bizim sitenin bahçesine açılan bina
kapısının önü kar dolduğu için bir yere gidemiyorduk. Üç beş gün sonra birkaç
gönüllü kapının önünü temizleyince çıkabildik; çünkü sitenin kapıcısı da işe
gelemiyordu!
Sitenin havuzu da dondu tabii
Bu arada tabii
insanların “evden çıkmayın, bi’ tarafınızı kırmayın,” uyarılarına
aldırmadığının altını çizmek lazım. Biz de Cumartesi günü, bu uyarıların
farkında değilken çıkıp birkaç poz çektik dışarıda ama zaten diz boyunu aşan
kar yüzünden fazla da ilerleyemedik, geri döndük mecburen. Ama dimdik park
merdivenlerinden kayanlar mı istersiniz, yollarda kızaklı koşu yapan mı
bilemiyorum… O merdivenlerden kayanlardan birkaçı kesin bir yerlerini
kırmıştır. Hastaneye gidebildiler mi… Sanmıyorum. Bu arada otoyollar da kapalı
olduğu için bayağı insan otoyollarda kızaklı koşu yapmış :D
İtiraf ediyorum, biz de kar raketlerimizi dolap diplerinden çıkarttık :D
Gelelim
yolların kapalı olmasının yarattığı diğer sorunlara… Bizim ilçede bir hafta boyunca (14 Ocak Perşembe gününe kadar) çöpler
toplanmadı. Dışarı çıktığımızda inanılmaz bir koku gelmeye başlamıştı
artık. Öte yandan etraf köpek kakası doldu. Ya normalde de insanlar
köpeklerinin kakalarını toplamıyorlardı ve beyaz örtü üzerinde daha da belirgin
bir şekilde bu siyah noktacıklar açığa çıktı ya da insanlar kar yüzünden
köpeklerinin peşinde koşmayıp pisledikleri yeri temizlemeden devam ediyorlardı;
bilemiyorum. Ama bayağı kişinin bu durum karşısında söylenip ilçe belediyesine
saydırdığını okudum.
Çöp kutuları daha ilk günden bu hale gelmişti
Bu arada biz
yine de iyi durumdaki (!) ilçelerden birinde oturuyormuşuz. Çoğu bölgede elektrikler ve su da birkaç
gün boyunca kesilmiş. Elektrik kesilir diye düşünmemiştim, ama “şimdi kesin
su boruları donacak, patlayacak, çatlayacak, susuz kalacağız,” diye aklımdan
geçirmiştim.
İki gün etkili olan tipinin yarattığı bir diğer sorun
ise düşen ağaçlar ve kar yüzünden çöken çatılardı. Daha tipinin ilk günü bizim
ilçenin polis karakolunun çatısı çöktüğü için neredeyse hizmet veremez hale
geldiler.
Önümüzdeki parktaki ağaçların ise patır patır düştüğüne şahit olduk. Açıkçası
ağaçlara bayağı üzüldüm. Madrid gerçekten de çölün ortasında oluşturulmuş bir
vaha ve her bir ağaç çok kıymetli. Ağaçlar düşünce açığa çıkan güdük köklerine
baktım da, bu topraklarda tutunmaları gerçekten mucizeymiş. Dayananlarınsa
yollarına çok daha kuvvetle devam edeceği kesin. Tipi boyunca sanırım 150 bin
ağaç devrilmiş. Çoğu yolları kapatmış, arabaların üzerine devrilmiş.
Bunu, on gün kadar sonra kar kalkınca çektim.
Peki
yollarımız ne zaman açıldı? Belediye
“evden sakın çıkmayın, bir tarafınızı kırmayın” diye uyarı yaparken, 11 Ocak
Pazartesi günü bir yandan da “lütfen herkes çıkıp kapısının, sokağının önünü
temizlesin, biz yapamıyoruz,” diye yardım dilenmeye başladı. Temizlik
konusunda böylece bir ilerleme kaydedildi (yeri gelmişken, balkonundan ya da terasından alttan geçen var mı yok mu diye bakmadan
üzerimize kürekle kar atanları da kınamak istiyorum). Yine aynı Pazartesi
gününe kadar ilçemizde tek bir yol açma aracı mevcut değildi. O gün bir tane
gelip ana yolları açmaya başladı sağ olsun, ama 50 bin nüfuslu ilçenin 4 ana
yolundan birini bile ilk günde açamadı sanırım. Sonuç olarak tüm yolların
temizlenmesi 5 günü, bütün yaya yollarının temizlenip, kırılan ağaçların
kaldırılması ise 10-15 günü buldu. Bu sürede tabii ki çoğu uçuş da yapılamadı.
Özellikle sanıyorum ilk 4 gün bütün uçuşlar iptal oldu. Zaten covid yüzünden
fazla da uçuş yapılmıyordu, büyük sorun olmamıştır bence.
Bu arada içinizde
“okula işe gidenler ne yaptı peki?” diye soranlar olabilir. Okullar Noel
tatilindeydi ve 11 Ocakta açılacaklardı. Açılış önce ayın 18’ine, okul
bahçeleri ve çevreleri temizlenemediği için de sonrasında 20 Ocak’a ertelendi.
Bu arada tabii ki okul bahçelerini de gönüllü veliler temizledi. İş
yerlerindense çalışanları mümkünse uzaktan çalıştırmaları istendi. Hatta bizim
belediye başkanı izin yazısı yazdı çalışanlar için “ilçemizde yollar kapalı
olduğunuzdan ilçemizde ikamet etmekte olan çalışanınız işe gidemeyecektir,
lütfen evden çalışması için kendisine izin veriniz, bilgilerinize sunarım,
imza: belediye başkanı,” diye :D Yaklaşık 10 gün geçerliliği vardı bu yazının.
Zaten millet pandemi yüzünden evden çalışmaya alışık olduğundan izin
alabilmişlerdir diye düşünüyorum. Ayrıca patronların da işe gidebildiklerini
sanmıyorum, çünkü sadece bizim ilçe değil, her yer kilitti.
Kısacası,
oldukça ilginç bir kar fırtınası yaşadık Madrid’de. İki günlük tipiden sonra
güneş açmasına rağmen 10 gün neredeyse 15 gün boyunca karın yerden kalkmamasına
pek şaşırdım. Artık en sonunda çatılardaki karlar çığ gibi düşüyordu.
Helsinki’deki gibi karla mücadele edip çatıları temizlemeyi bilmediklerinden
olsa gerek pek çok kez böyle kar düştü, neyse ki altında kalmadık (bu noktada bkz.
Helsinki’de karla mücadele). Biraz
herkes kendi evinin, okulunun önünü temizlemiş oldu. Tabii bu arada bol bol da
kardan adam ve kartopu savaşı yapıldı. İşin kötüsü, pandemi olduğu için kar
yağışından sonra virüs kapanların sayısında bir patlama yaşandı. Neden acaba?
(!)
Bunlar da kar altında kalan çiçek açmış ağaç ve bitkilere örnek:
Sonuç olarak hayatım
boyunca unutmayacağım bir tipiydi. Bütün aksilikler bir yana, izlemesi ve
fotoğraflaması çok keyifliydi. Aşağıya birkaç fotoğraf ve video daha paylaşarak yazımı
sonlandırıyorum.
Herkese merhabalar, İtalyan vatandaşlığına başvuru sürecim hakkında son
yazımı sizinle 27 Haziranda paylaşmıştım. Son aşama için gerekli belgeleri
toplamakla meşguldüm.
Önemli Not: Anlatacaklarıma geçmeden önce ilk kez bu sayfaya
düşenler için birkaç açıklama yapmak istiyorum. Bu yazıda anlatılanlar genel olarak
sadece evlilik vasıtasıyla İtalyan vatandaşlığına başvuranları kapsamaktadır.
Konuyla ilgili diğer yazılarım ve sorulan pek çok soruya, paylaşılan pek çok
yoruma şu başlıklardan ulaşabilirsiniz, sırasıyla:
Aujourd’hui je
voudrais vous parler de mon premier livre: « La Conjugaison des Verbes Turcs »
qu’on a publié avec la collaboration des Presses de l'INALCO en juillet 2019.
Le livre s'adresse aux francophones et veut leur faciliter l'apprentissage de
la langue turque en leur faisant comprendre la logique de la conjugaison. C'est
un livre complémentaire, un livre de référence.
Si vous voudrez
l’acheter c’est possible de commander la version broché ou la version epub/pdf
sur le site web d’INALCO,
Fnac
ou Amazon.
Vous pouvez aussi simplement accéder à la version gratuite sur OpenEdition. Vous pouvez trouver plus des
informations sur le livre à la page d’INALCO.
Si vous avez
des questions, remarques ou commentaires, n’hésitez pas d’écrire en bas.
Merci de votre
intérêt!
***
Merhabalar,
Bugün sizlere bahsetmek istediğim
konu 2019 Temmuz’unda yayınlanan ilk kitabım « La Conjugaison des Verbes Turcs
» (Türkçe Fiil Çekimleri). Kitap Fransız INALCO yayınlarından çıktı. Türkçe
öğrenmek isteyen frankofonlara hitap
ediyor. Öğrenimi tamamlayıcı, yardımcı bir kitap. Satın almak isterseniz INALCO’nun,
Fnac’ın
ya da Amazon’un
sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Basılı ya da epub/pdf seçenekleri var.
Ayrıca openedition.org
üzerinden kitaba ücretsiz de ulaşabilirsiniz. Verdiğim INALCO bağlantısından
daha fazla bilgi öğrenebilirsiniz.
Sormak ya da belirtmek istediğiniz
bir nokta varsa aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz.
Birilerine yardımcı olabilmesi
dileğiyle. İlginize teşekkürler!
Pandemi süresince
(buraya bir “şimdilik” ekleyeyim, çünkü bu süre daha uzayacak gibi) sadece tek
bir gezi yaptık; o da Madrid – Valensiya arasında kalan Cuenca’ydı.
Bir iş için yine araba kiralamamız gerekince ve çocuklar
da dört aydır (temmuz ayından söz edersek) evde mahsur olduklarından bir
değişiklik yaşamaları adına Cuenca’yı günübirlik ziyaret etmeye karar verdik.
Dilerseniz Madrid’den Cuenca’ya giden trenlerde var. Bölgesel hat trenleri sizi
şehrin merkezine doğru bırakıyormuş ama yolculuk 3 saate yakın sürüyor. Eğer
merkezin biraz dışında inip otobüsle merkeze gitmek isterseniz Valensiya’ya
giden uzun yol trenleri ile yaklaşık 1,5 saatte Cuenca’ya ulaşabiliyormuşsunuz.
Arabayla ise yol
yaklaşık 2 saat sürüyor. Biz giderken Madrid merkezde
trafiğe takıldığımızdan 3 saate yakın sürdü gidişimiz. Trafiğe dikkat derim.
Bir önceki yazımda İspanya’da, Madrid’de hamilelik
sürecim hakkında bilgi vermiş, işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmaya çalışmıştım. O yazıma bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: İspanya'da/Madrid'de Gebelik ve Doğum. Bu yazımdaysa Madrid’de doğumu gerçekleştirdiğim günü anlatacağım. Normal
şartlar altında iki yazıyı tek bir başlıkta toplamam mümkündü; ama doğum
pandemi sürecine denk gelince işler biraz tuhaf ilerledi. Başka ülkelerde de “pandemi sürecinde nasıl doğuracağım?” diye
düşünenler varsa bu yazı onlara da belki yardımcı olur diye düşündüm.
“Madrid’de doğum,”
yazımda da belirttiğim üzere aslında planlı sezaryen düşünmüyordum; hatta buna
bir derece karşıydım da. Ancak hem karnımın/bebeğin fazlaca büyük olması, hem
ilk doğumumu sezaryen yapmam, hem de pandemi ortamı beni planlı doğuma götürdü.
Bu noktada belirtmem gerekiyor ki
doktorlar beni özellikle planlı doğuma yönlendirmedi; yani sağlık durumumla
ilgili bir takım sorunlar olmasa pandemi varmış yokmuş önemli değildi normal
doğum için. Pandeminin elini kolunu bağladığı kişi bendim. Doğumu nisanda
bekliyorduk ve martın ortasına kalmadan Madrid’de OHAL ilan edilmişti. Bu
durumda da ne annem, ne de kayınvalidemler hiç kimse doğum için yanımıza gelemedi.
İlk çocuğumun kreşi de pandemi yüzünden kapandığından evde topluca mahsur
kaldık. Doğum sırasında kızımı bırakmak için buralarda tanıdığımız tek bir kişi
bile yoktu. Sonuçta doğuma tek başıma gidecekmişim gibi duruyordu, çünkü zaten
çocukları doğuma almıyorlardı, şimdi pandemi yüzünden hastaneye de almaz
olmuşlardı.
La Paz hastanesinin dıştan görünümü. İnce uzun bina doğum kısmı. (Foto: flickr/M.Peinado)
Uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayım :)
Bu kez sizleri İspanya’da, Madrid’de doğum hakkında
bilgilendirmek istiyorum. İlk çocuğumu Finlandiya’da doğurmuştum. Oradaki
şartlar hakkındaki yazılarıma şu bağlantılardan ulaşabilirsiniz:
İkinci çocuğum ise Madrid’de doğdu. Açıkçası pandemi
sürecinde (bkz. covid-19) doğduğu için şartlar biraz değişikliğe uğradı ama ben
bu yazımda genel olarak hamilelik ve doğumla ilgili bilgiler paylaşacağım.
Gelecek hafta yayınlayacağım ek yazıdaysa pandemi
sürecinde doğumdan bahsedeceğim.
… mu? Acaba? Olacak mı? Gerçekten bir sonuca ulaşılacak mı?
Evet hâlâ o “mutlu son”a “doğru” ilerliyorum. Hem bayağı merak eden olduğu, hem de bir takım gelişmeler yaşandığı için sizinle vatandaşlık başvurumla ilgili son gelişmeleri paylaşmaya karar verdim.
* Haritaya yakınlaşmak için farenizin sol tuşunu, uzaklaşmak için ise sağ tuşunu kullanınız.
* Her yerimi, o şehirle/ülkeyle ilgili bir yazıma bağlı. Yazıya ulaşmak için ime tıklayınca çıkan adresi kopyalayıp tarayıcınıza yapıştırmanız yeterli.
* Gezi üzerine olmayan yazılarıma ulaşmak için (örneğin konserler ve hobi yazıları) lütfen arama kutucuğunu ve üst barda bulunan 'sayfalar'ı kullanın.
İyi okumalar :)
TAKIPTE KALIN !
Dilerseniz, İpek's Photoblog'u Facebook ya da Instagram sayfalarından da takip edebilirsiniz. Sayfalara ulaşmak için ikonlara tıklamanız yeterli :)