• Basel

    [...]Basel de tıpkı diğer pek çok İsviçre şehri gibi nehir kıyısına kurulu.... Şehirden geçen nehir ise "Rhin Nehri", yani Türkçe'de bilinen adıyla Ren Nehri. Nehir üzerinde çok hoş, tarihi bir köprü bulunmaktaydı. Tabii ki hemen fotoğrafladık :)[...]

  • Paris Güncesi

    [...]Ve iste Paris'in en bilinen simgesi. Yani Eyfel Kulesi. Eh Paris'e gidip Eyfel'e çıkmadan, fotoğrafını çekmeden olmazdı:) Eyfel'e çıkmak için yaklaşık olarak 2 saat kuyruk bekledik. Ama buna değdi. Pek çok internet sitesinde ve turist kitaplarinda da yazdığı üzere gerçekten de ikinci kattan manzara daha güzel; ama oraya kadar çıkmışken 3. kata kadar da gidin derim. Zaten 3'e çıkabilmek için 2. katta asansör değiştirmeniz gerekiyor :)[...]

  • Le Havre - Etretat - Fécamp

    [...]Sahile varınca Monet'nin de tablolarına konu olan falezlerle karşılaşıyorsunuz. Bir an için nerede olduğunuzu kavramaya çalışıyorsunuz, Fransa? Normandiya? Yok yok Irlanda? Yeşil ve denize dik inen falezler deyince aklıma ilk Irlanda gelirdi, artık zihnimde oluşan görüntü tamamen değişti. [...]

  • Lyon'da Işık Festivali (Fêtes des Lumières)

    [...] "Eee peki saat 16:00 - 17:00 olunca ne oluyor?" diye soracaksiniz haklı olarak. Öncelikle pencerelerde yanan mumlar dikkatinizi çekecek. Hemen her pencerenin önünde 3-5 mum. Böylece herkes festivalin ruhuna katkı sağlamış oluyor.[...]

26 Temmuz 2025 Cumartesi

Yine uzun bir aranın ardından herkese merhaba. Bu kez sizlerle mayıs ayında Vapur Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabım Kahve Kokusunun Peşinde’yi paylaşmak istiyorum.

Editörlüğünü Ebru Özden’in, kapak tasarımını Sertaç Altuntepe’nin yaptığı kitabım 75 sayfa ve 8 öyküden oluşuyor. Her bir öykü farklı bir ülke, farklı bir şehirde geçiyor. Öyküleri oluşturmak için seçtiğim mekânlar tesadüfi değil, hepsi de uzun yıllar yaşadığım ya da zaman geçirdiğim yerler. Bu blog yazımda da öykülerin zihninizde biraz daha oturması için, öykülerin geçtiği yerlerle bağlantılı, çektiğim çeşitli fotoğrafları paylaşacağım. Bu fotoğraflar öyküleri açık etmeyecek, ancak öyküleri okurken inceleme fırsatınız olursa olayların geçtiği yerleri zihninizde canlandırmanıza yardım edeceğini düşünüyorum; çünkü ben de öyküleri yazarken zihnimdeki sahneleri bu fotoğraflara göre kurdum.


Kitabı ayrıntılı incelemek ya da satın almak için vapuryayinlari.com.tr'ye ya da örneğin kitapyurdu'na bakabilirsiniz. 

Fotoğraflara geçmeden önce öykülerin tarzıyla ilgili de bilgi vermek istiyorum. Tarz olarak modern öyküye daha çok uysa da (biraz ucu açık, okuyucunun yorumlayabilmesine olanak sağlayabilecek öyküler) bence Maupassant tarzını da yansıtıyorlar. Bunun bir sebebi de, öyküleri kaleme almaya başladığım dönemde Maupassant’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan Horla ve Karanlık Öyküler kitabının çevirisini yeni bitirmemdi. İster istemez Maupassant’ın tarzından etkilendiğimi düşünüyorum. Yalnız burada parantez açıp “Maupassant’ın hangi tarzından?” diye de sormak gerekiyor sanırım. Bize okullarda okutulan, Guy de Maupassant tarzı öyküler olay öyküsü sınıfına giriyor ve giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan, okuyucunun yorumuna kapalı öyküler olarak tanımlanıyor. Fransız yazar Maupassant’ın böyle yazdığı pek çok öyküsü bulunuyor (nitekim edebi kariyerine 1878 yılında başlar, 1893’de 43 yaşındaki ölümüne kadar 15 yılda 300 küsur öykü kaleme alır); ancak ucu açık, psikolojik gerilime yakın da pek çok öyküsü var. Bu öyküleri açıkçası ben de, Horla ve Karanlık Öyküler kitabını çevirmeye başlayınca kadar işitmemiş ya da okumamıştım. Bu nedenle Horla’daki öyküleri çevirmem benim için epey farklı kapılar araladı. Siz de daha önce Maupassant’ın bu psikolojik gerilim tarzındaki öyküleriyle tanışmadıysanız şiddetle tavsiye ederim :)

 

Gelelim benim öykülerime...


İlk öykümüz “Karanlığı Bölen Çığlıklar” Vietnam’ın kuzeyinde, Ha Long Körfezi’nde geçiyor. 2014 yılında Vietnam’a yaptığım yaklaşık 4 haftalık yolculuktan yola çıkarak yazdığım öyküye, Ha Long Körfezi gezimde rehberimizin anlattıkları da epey katkı sağladı.   

 

Vietnam hakkındaki gezi yazılarıma ulaşmakiçin de şöyle tıklayabilirsiniz.


 



İkinci öykümüz “Calvin’in Şehrinde”, İsviçre’nin Cenevre şehrinde geçiyor. Blog’umu takip edenlerin bildiği üzere eğitim için gidip sonrasında da birkaç yıllığında yerleştiğim Cenevre’nin bendeki yeri ayrı. İlk kez ERASMUS’la gittiğimde bize şehri tanıtmak için oynattıkları oyunlardan (örneğin elinize bir harita bir de soru listesi veriyorlar ve şehirle ilgili bilgileri öğrenmek için çeşitli dükkânlar da dâhil olmak üzere insanlarla konuşarak çözüme ulaşmaya çalışıyorsunuz) yola çıkarak yazdığım öyküdeki temel mekânların fotoğrafları:

Cenevre ve Cenevre’de hayat hakkındaki yazılarıma ulaşmakiçin şöyle tıklayabilirsiniz.
 


Üçüncü öyküm “Labirent Labirent İçinde” İtalya’nın Venedik şehrinde geçiyor. Eş vasıtasıyla tabii ki İtalya’nın yeri de bende ayrı. Güncel olarak da yaşadığım ülke olan İtalya’da yazdığım öykülerin atmosferine en uyabilecek yer bence Venedik’ti. Böylece Labirent Labirent İçinde öyküsü doğdu.
 
Venedik hakkındaki gezi yazıma ulaşmak için tıklayabilirsiniz.





Dördüncü öyküm “En Güney Nokta,” Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde geçiyor. Güney Afrika’ya yaptığımız yaklaşık iki haftalık gezinin ardından aklımda şekillenen bu öyküyü zihnimde canlandıran bazı fotoğrafları ne yazık ki sizlerle paylaşamayacağım çünkü Cape Point Nature Reserve’e yaptığımız gezideki fotoğrafların bir kısmını, fotoğraf makinemin hafıza kartını kaybettiğim için yitirdim ;)

Güney Afrika hakkındaki gezi yazılarıma ulaşmakiçin tıklayabilirsiniz.




Beşinci öyküm “Azınlık Olmak,” Amerika Birleşik Devletleri’nin Baltimore şehrinde geçiyor. Ne yazık ki öyküde bahsettiğim pek çok rahatsızlığı ben de iki haftasını Baltimore’da geçirdiğimiz ABD gezimizde hissetmiştim. Sınıf çatışmasını bu kadar çarpıcı bir şekilde görmek gerçekten rahatsız ediciydi.

Baltimore yazılarıma buradan, ABD hakkındaki diğer yazılarıma da şuradanulaşabilirsiniz.



Altıncı öyküm “Öteki Kız Yaptı,” İstanbul’da, Kadıköy’de geçiyor. Elbette doğduğum ve büyüdüğüm yerler hakkında bir öykü eklememiş olmam düşünülemezdi :)


Yedinci öyküm “Falezlerin Gölgesinde”, Fransa’nın kuzeyinde Étretat ve Fécamp şehirlerinde geçiyor. Hemen hemen tüm Fransız sanatçıların ve yazarların bu bölgeye değindiği göz önünde bulundurulursa, falezleriyle benim de ağzımı açık bırakan bu yerlere öykülerim arasında kesinlikle yer vermeliydim. Sadece bir kez, üç-dört günlüğüne gittiğim bu bölge hem çevirisini yaptığım kitaplarda, hem izlediğim filmlerde defalarca karşıma çıktı; yine olsa yine gitmek isterim, öyle nefes kesici bir doğa.

Étretat ve Fécamp hakkındaki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

 






Sekizinci ve son öyküm “Kahve Kokusunun Peşinde” ise hayatımın en önemli üç yılını geçirdiğim Finlandiya’nın Helsinki şehrinde geçiyor. Atmosfer olarak diğer öykülerden biraz daha farklı olan bu öyküm biraz polisiyeye kaçıyor; ancak gerilim duygusunu doğayla harmanlamak için pek uygun bir nokta olan Finlandiya tabii ki öyküdeki ana temayı oluşturuyor.

Finlandiya’da yaşam ve gezi hakkındaki yazılarıma ulaşmakiçin şöyle tıklayabilirsiniz.







İşte öykülerin sonunda geldik. Günümüzde edebiyatın sınırlarının, hatta bazı açılardan ülkeler arasındaki sınırların ortadan kalktığını düşünüyorum. Hepimiz dünyanın bir ucunda yayımlanan bir kitaba ya da bir diziye aynı anda erişebiliyoruz artık. Eskisine göre daha fazla gezebiliyor, hiç olmadı internet üzerinden paylaşım yapan insanlar sayesinde ülkelerin farklı özelliklerini tanıyabiliyoruz. Ben de bu öyküleri bu çerçevede, öykülerin geçtiği yerlerin tam olarak yerlisi olmasam da oralardan ilham alan bir gezginin gözünden kurmaya çalıştım. Umarım metinler sizin de hoşunuza gider ve kendinizden bir şeyler bulursunuz. Yorumlarınızı beklerim. Başka öykülerde buluşmak dileğiyle…

6 Aralık 2024 Cuma

Sanırım blog’uma sık sık yazma isteğim hayalden ibaret kalacak. Son yazımın üzerinden yine 9 ay geçmiş. Neyse yılı tek yazıyla kapatmamak için bir atağa geçip bu metnin başına oturdum. Hoş, fazla uzun bir metin olmayacak ama belki “Harita Üzerinde Balonla Beş Hafta” yazımdaki, okurlara ek bir kaynak vazifesi görür.

Bu seferki harita paylaşımım, 2022 Kasım ayında İthaki Yayınları’ndan çıkan İnatçı Keraban üzerine.

Balonla Beş Hafta gibi bu kitabı da Türkçeye ilk kez çeviren kişi ben değilim; ancak Balonla Beş Hafta’dan farkı, onun kadar yankı uyandırmamış ve nedense dışlanmış olması. Aslında epey de eğlenceli, üstelik de bizim coğrafyamızda geçen bir kitap İnatçı Keraban. 

Tütün tüccarı olan Keraban Ağa, Üsküdar’da yaşamakta, Avrupa yakasındaki yazıhanesine gitmek için her gün kayığa binmektedir.  Günlerden bir gün, Keraban Ağa yazıhanesindeyken, Boğaz’dan geçecek kayıklara, geçiş vergisi getirilir (tıpkı Boğaz Köprüsü ücreti gibi); bu vergiyi ödemek istemeyen Keraban Ağa, aynı gün kendisini Hollanda’dan ziyarete gelen iş arkadaşı Van Mitten ve onun uşağı Bruno ile birlikte Karadeniz’i turlayacakları büyük bir maceraya atılır. Bir yandan da yeğeni ve tek varisi Ahmet’in nikâhı için gün sayılmaktadır.

Türkiye’yi ziyaret etmediği bilinen Jules Verne, bu kitabından Türkiye coğrafyasıyla ilgili o kadar isabetli yorumlarda ya da aktarımlarda bulunuyor ki insan yer yer hayrete düşüyor. Jules Verne’in kitaplarını ansiklopediler ve gezi günlükleri gibi kendisinden önce yazılmış bilgilere dayandırdığı bir gerçek olsa da, Türkiye’de hiç bulunmamış olsa bile muhakkak bir Türk arkadaşı olmuş diye düşünmeden edemedim.

İnatçı Keraban’ı çevirirken zamanımı en çok alan kısım, yer adlarıydı. Bu arada “zaman almak,” derken beni sıktığını düşünmeyin, aksine epey hoşuma gitti. Öyle ki, “aaa burası neresiymiş, yanında ne varmış, şimdi hangi ülke sınırları içinde kalıyor acaba?” diye araştırmaktan zaman geçip gidiyordu.

Yer adlarına doğru karşılıkları bulduğumdan emin olmak için kendime bir harita oluşturup Keraban Ağa’nın güzergâhını işaretledim. Olaylar Osmanlı zamanında geçtiği için, Balkanlardaki pek çok yer adı, günümüzden farklıydı (İstanbul yerine Kostantiniyye kullanımına sadık kalamam da bu nedenle); Karadeniz’deki pek çok yer adı d
a henüz değişmemiş, Lazca ya da Pontusca adları korunmuştu. Dönemin ruhuna ters düşmemek için yer adlarını o zamanlar kullanıldıkları gibi bıraksam da, okurların bu kasabaların günümüzde nerelere karşılık geldiklerini anlamaları açısından dipnotlar koydum.

Kitap 376 sayfa, göründüğünden daha çabuk okunuyor çünkü çok fazla diyalog var. İnatçı Keraban hakkında daha ayrıntılı bilgi için İthaki’nin sitesini ziyaret edebilirsiniz: Bağlantı

Gelelim hazırladığım haritaya. Konusu itibariyle üç aşağı beş yukarı Keraban Ağa’nın nerelerden geçebileceğini tahmin edebilirsiniz, ama sürprizbozan olmasın diye ben haritayı bu sayfaya eklemeyecek, bağlantısını vereceğim (İnatçı Keraban harita bağlantısı)

Umarım ilginizi çeker 😊

Harita ve / veya kitapla ilgili görüşlerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.

İyi okumalar!

14 Mart 2024 Perşembe

Harita Üzerinde Balonla Beş Hafta

14 Mart 2024 Perşembe - 4 yorum


Sonunda klavyenin başına geçip bir şeyler karalayabiliyorum. Sonunda diyorum çünkü üç yıldır yeni yazı eklememişim bloga. Aslında yazacak çok şey birikti ama benim de zamanım azaldı sanırım. O yüzden şimdilik uzun zamandır aklımda olan ve okurlarla paylaşmak istediğim kısa bir yazıyla dönüş yapmaya çalışacağım.

2021 Mayıs'ında İş Bankası Kültür Yayınları için yaptığım ilk çevirim Balonla Beş Hafta yayımlandı. O günden bugüne 5 baskı yapan bu 320 sayfalık kitap Jules Verne'nin yayımlanan ilk kitabı. 1863 yılında basılıyor ve böylece Hetzel'in 68 kitaplık "Voyages extraordinaires" (olağanüstü yolculuklar) dizisi de başlamış oluyor.

İş Kültür'den çıkan çevirimi incelemek için bağlantı.

Hetzel'in bastığı bu kitapların kapakları epey hoşmuş. Ancak Jules Verne kitapları günümüzde bu kapaklarla basılmıyor. Yine de Balonla Beş Hafta'nın Fransızcasını edinirken Hetzel'in asıl kapaklarından yola çıkılarak basılan bir versiyonunu bulunca hemen satın aldım (çevirilerimin özgün baskılarını da kitaplığımda bulundurmak âdetim). 


Jules Verne çevirmek benim için epey keyifli bir yolculuktu (tamam, Balonla Beş Hafta'nın ilk 80-100 sayfasındaki teknik sözcüklerin beni de zorladığını itiraf etmeliyim).

Sanırım Balonla Beş Hafta'nın günümüzde en çok eleştirilen yanlarından birisi sömürgeci Batı yaklaşımıyla yazılmış olması. Bunu görmek insanı en başta şaşırtsa da ben Jules Verne'nin biraz da eleştirmek adına bunları yazdığı hissine kapıldım. Özellikle bazı noktalarda örneğin yerliler savaşırken "Biz de üzerimizde üniformalarla birbirimizi katlediyoruz, ne fark ediyor," yazması ya da "yakında Batı'da yetiştirecek bir şey kalmayacak, toprakları mahvediyoruz, ama Afrika bizi geçecek," benzeri söylemler kullanması en azından bazı noktalarda bana alttan alta eleştiri yapıyormuş izlenimi vermişti.

Gelelim bu yazıyı paylaşma amacıma. Verne'in diğer kitaplarında olduğu üzere Balonla Beş Hafta'da da karakterlerimiz epey dolaşıyorlar. Çoğu da pek aşina olmadığımız noktalar. Çeviri yaparken hem yanlış çevirmediğimden emin olmak (çünkü bazı yer adları günümüzde değişiklik göstermiş) hem de nerelerden geçtiklerini merak ettiğimden bir harita üzerinde işaretleme yapmıştım. Şimdi bu haritayı da benim gibi meraklı okurlarla paylaşmaya karar verdim. Elbette haritaya bakarsanız sürprizbozan yaşayabilirsiniz çünkü yolculuğun nerede başlayıp nerede sonlandığını hemencecik göreceksiniz. O yüzden haritayı bu sayfaya eklemektense bağlantısını vereceğim.Kitabı okuduktan sonra ya da sürprizbozanla ilgilenmiyorsanız şimdiden rotayı inceleyebilmeniz için harita bağlantısı burada. Umarım işinize yarar :) 

Haritayla ya da kitapla ilgili yorumlarınızı da aşağıya bırakabilirsiniz. Herkese iyi okumalar!


18 Şubat 2021 Perşembe

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat
Bu yıl Madrid’de üçüncü kışımızı geçirdik ve ilk kez kar gördük, hem de ne kar! Geçtiğimiz ay (Ocak ayında) Madrid’e son 50 yılın en yoğun karı yağdı. Bu kar fırtınasına Filomena adı verildi ve sadece iki gün sürmesine rağmen hayatı inanılmaz derecede felç etti. Böylesi kar en son 1970 yılında yağmış. Kar kalınlığı yer yer 50cm’ye kadar ulaşıyordu.

 

Yağan karın güzelliğini bir yana koyarsak, tipinin hüküm sürdüğü iki gün boyunca ve özellikle de sonrasındaki bir hafta süresince bir Avrupa başkentinde görmeyi ummayacağımız görüntülerle karşılaştık.

 

Kar, Ocak ayının 8’inde (7'sinde de biraz serpiştirdi ama pek etkili değildi), akşamüstü yağmaya başladı. Birkaç gün, hatta bir hafta on gün öncesinden radyo, televizyon ve internet gibi medya organlarından pek çok uyarı yapıldı; kırmızı alarm verildi. Yani günümüz teknolojileri ve meteorolojik gözlemleri sayesinde böyle yoğun bir kar yağışı bölgede bekleniyordu.

 

Madrid yaklaşık 700 metrede kurulu bir yayla/bir plato aslında. Kısmen yüksekte olsa bile kışları genellikle kar yağmıyor. Nitekim en başta da belirttiğim üzere bu üçüncü kışımız ve ilk kez kar görüyoruz. Olayın ilginçliğini belirtmek açısından bu kısmı tekrar vurgulamak istedim :)

 

Ayın 8’i Cuma günü başlayan kar yağışı ve tipi aralıkla Pazar sabahına kadar sürdü. Sonra da bir daha kar yağmadı. Bu iki, hatta neredeyse 1,5 günlük kar yağışı hayatı öylesine kilitledi ki Cuma akşamı insanlar saatlerce (6-7 saat sanırım) otoyollarda, arabalarının içinde askerler tarafından kurtarılmayı beklediler. Temizleyen olmadığı için, yağan kar tam 10 gün yerden kalkmadı. Hiçbir mağazayı geçtim, hiçbir süpermarket açılamadı. 10 Ocak Pazar günü açıldıklarındaysa ilk birkaç saat içinde herkes, markette taze ne varsa silip süpürdü. Yollar kapalı olduğu için yaklaşık bir hafta, gıda taşıyan tırlar Madrid’e ulaşamadı ve marketlerde yiyecek bulamaz olduk. Neyse ki (!) pandemi var da, virüs kapıp evde karantinada kalmamız gerekirse diye bir köşeye yığdığımız erzakımızdan faydalandık bu süre boyunca.

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Ulaşım sorunundan tek etkilenen elbette gıda tırları değildi. Cankurtaran, polis, itfaiye gibi hayati öneme sahip araçlar da gidecekleri yere ulaşamıyordu. Bu yüzden mahallerde anons yapılıp insanların evden çıkmamaları, çünkü olur da bir yerlerini kırarlarsa kendilerini hastaneye götürecek cankurtaran olmadığı, kendi arabalarına binseler bile yollar kapalı olduğu için hastaneye ulaşamayacakları bildirildi. Kısacası, herkes evlerinde mahsur kaldı. Zaten bizim sitenin bahçesine açılan bina kapısının önü kar dolduğu için bir yere gidemiyorduk. Üç beş gün sonra birkaç gönüllü kapının önünü temizleyince çıkabildik; çünkü sitenin kapıcısı da işe gelemiyordu!

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat
Sitenin havuzu da dondu tabii

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Bu arada tabii insanların “evden çıkmayın, bi’ tarafınızı kırmayın,” uyarılarına aldırmadığının altını çizmek lazım. Biz de Cumartesi günü, bu uyarıların farkında değilken çıkıp birkaç poz çektik dışarıda ama zaten diz boyunu aşan kar yüzünden fazla da ilerleyemedik, geri döndük mecburen. Ama dimdik park merdivenlerinden kayanlar mı istersiniz, yollarda kızaklı koşu yapan mı bilemiyorum… O merdivenlerden kayanlardan birkaçı kesin bir yerlerini kırmıştır. Hastaneye gidebildiler mi… Sanmıyorum. Bu arada otoyollar da kapalı olduğu için bayağı insan otoyollarda kızaklı koşu yapmış :D

 

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat
İtiraf ediyorum, biz de kar raketlerimizi dolap diplerinden çıkarttık :D

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Gelelim yolların kapalı olmasının yarattığı diğer sorunlara… Bizim ilçede bir hafta boyunca (14 Ocak Perşembe gününe kadar) çöpler toplanmadı. Dışarı çıktığımızda inanılmaz bir koku gelmeye başlamıştı artık. Öte yandan etraf köpek kakası doldu. Ya normalde de insanlar köpeklerinin kakalarını toplamıyorlardı ve beyaz örtü üzerinde daha da belirgin bir şekilde bu siyah noktacıklar açığa çıktı ya da insanlar kar yüzünden köpeklerinin peşinde koşmayıp pisledikleri yeri temizlemeden devam ediyorlardı; bilemiyorum. Ama bayağı kişinin bu durum karşısında söylenip ilçe belediyesine saydırdığını okudum.

 

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat
Çöp kutuları daha ilk günden bu hale gelmişti

Bu arada biz yine de iyi durumdaki (!) ilçelerden birinde oturuyormuşuz. Çoğu bölgede elektrikler ve su da birkaç gün boyunca kesilmiş. Elektrik kesilir diye düşünmemiştim, ama “şimdi kesin su boruları donacak, patlayacak, çatlayacak, susuz kalacağız,” diye aklımdan geçirmiştim.

 

İki gün etkili olan tipinin yarattığı bir diğer sorun ise düşen ağaçlar ve kar yüzünden çöken çatılardı. Daha tipinin ilk günü bizim ilçenin polis karakolunun çatısı çöktüğü için neredeyse hizmet veremez hale geldiler. Önümüzdeki parktaki ağaçların ise patır patır düştüğüne şahit olduk. Açıkçası ağaçlara bayağı üzüldüm. Madrid gerçekten de çölün ortasında oluşturulmuş bir vaha ve her bir ağaç çok kıymetli. Ağaçlar düşünce açığa çıkan güdük köklerine baktım da, bu topraklarda tutunmaları gerçekten mucizeymiş. Dayananlarınsa yollarına çok daha kuvvetle devam edeceği kesin. Tipi boyunca sanırım 150 bin ağaç devrilmiş. Çoğu yolları kapatmış, arabaların üzerine devrilmiş.

 

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat
Bunu, on gün kadar sonra kar kalkınca çektim. 

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Peki yollarımız ne zaman açıldı? Belediye “evden sakın çıkmayın, bir tarafınızı kırmayın” diye uyarı yaparken, 11 Ocak Pazartesi günü bir yandan da “lütfen herkes çıkıp kapısının, sokağının önünü temizlesin, biz yapamıyoruz,” diye yardım dilenmeye başladı. Temizlik konusunda böylece bir ilerleme kaydedildi (yeri gelmişken, balkonundan ya da terasından alttan geçen var mı yok mu diye bakmadan üzerimize kürekle kar atanları da kınamak istiyorum). Yine aynı Pazartesi gününe kadar ilçemizde tek bir yol açma aracı mevcut değildi. O gün bir tane gelip ana yolları açmaya başladı sağ olsun, ama 50 bin nüfuslu ilçenin 4 ana yolundan birini bile ilk günde açamadı sanırım. Sonuç olarak tüm yolların temizlenmesi 5 günü, bütün yaya yollarının temizlenip, kırılan ağaçların kaldırılması ise 10-15 günü buldu. Bu sürede tabii ki çoğu uçuş da yapılamadı. Özellikle sanıyorum ilk 4 gün bütün uçuşlar iptal oldu. Zaten covid yüzünden fazla da uçuş yapılmıyordu, büyük sorun olmamıştır bence.

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Bu arada içinizde “okula işe gidenler ne yaptı peki?” diye soranlar olabilir. Okullar Noel tatilindeydi ve 11 Ocakta açılacaklardı. Açılış önce ayın 18’ine, okul bahçeleri ve çevreleri temizlenemediği için de sonrasında 20 Ocak’a ertelendi. Bu arada tabii ki okul bahçelerini de gönüllü veliler temizledi. İş yerlerindense çalışanları mümkünse uzaktan çalıştırmaları istendi. Hatta bizim belediye başkanı izin yazısı yazdı çalışanlar için “ilçemizde yollar kapalı olduğunuzdan ilçemizde ikamet etmekte olan çalışanınız işe gidemeyecektir, lütfen evden çalışması için kendisine izin veriniz, bilgilerinize sunarım, imza: belediye başkanı,” diye :D Yaklaşık 10 gün geçerliliği vardı bu yazının. Zaten millet pandemi yüzünden evden çalışmaya alışık olduğundan izin alabilmişlerdir diye düşünüyorum. Ayrıca patronların da işe gidebildiklerini sanmıyorum, çünkü sadece bizim ilçe değil, her yer kilitti.


Kısacası, oldukça ilginç bir kar fırtınası yaşadık Madrid’de. İki günlük tipiden sonra güneş açmasına rağmen 10 gün neredeyse 15 gün boyunca karın yerden kalkmamasına pek şaşırdım. Artık en sonunda çatılardaki karlar çığ gibi düşüyordu. Helsinki’deki gibi karla mücadele edip çatıları temizlemeyi bilmediklerinden olsa gerek pek çok kez böyle kar düştü, neyse ki altında kalmadık (bu noktada bkz. Helsinki’de karla mücadele). Biraz herkes kendi evinin, okulunun önünü temizlemiş oldu. Tabii bu arada bol bol da kardan adam ve kartopu savaşı yapıldı. İşin kötüsü, pandemi olduğu için kar yağışından sonra virüs kapanların sayısında bir patlama yaşandı. Neden acaba? (!)

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Bunlar da kar altında kalan çiçek açmış ağaç ve bitkilere örnek:

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

Sonuç olarak hayatım boyunca unutmayacağım bir tipiydi. Bütün aksilikler bir yana, izlemesi ve fotoğraflaması çok keyifliydi. Aşağıya birkaç fotoğraf ve video daha paylaşarak yazımı sonlandırıyorum.

Sevgiler,


filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayatfilomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat

filomena firtinasi-kar-tipi-madrid-ispanya-2021-ocak-yurtdisinda hayat