Bir önceki yazımda bahsettiğim üzere İtalya’nın liman şehri Trieste’ye
gerçekleştirdiğimiz üç beş günlük gezinin haftasonu kısmını Slovenya’da
değerlendirdik.
Trieste zaten Slovenya sınırında, sınırı
geçmeniz arabayla 15 dakika sürmüyor. Sonrasında Slovenya’nın neresine
gidecekseniz gidin otoyollar üzerinden Ljubljana’ya bağlanacaksınız. Trieste – Ljubljana arası özel arabayla yaklaşık
1 saat sürüyor, ancak sanıyorum 1,5 saatte Trieste’den sizi Slovenya’nın
başkentine götüren otobüsler de var. Fiyatları da çok uçuk değildi, önceden
alınırsa 15 Euro’ya bulunabiliyor gibi geldi bana. Ancak biz Slovenya’yı biraz
gezmek istediğimizden araba kiralayıp sınırı geçtik.
Araba kiralamanız halinde Slovenya’daki otoyolları kullanmak için “vignette”
adı verilen etiketlerden satın alıp arabanıza yapıştırmanız gerekiyor. En az 7
günlük alabiliyorsunuz ve fiyatı 15 Euro. İtalya’dan çıkmadan önce bir
bakkalda/gazetecide “tobacco” durup satın alabilirsiniz. Yoksa sanırım sınırdan
içeri girerken de alabiliyorsunuz ancak kaçırmamaya dikkat edin çünkü Trieste’dengirerken büyük ihtimalle doğrudan otoyola bağlanacaksınız.
Bizim Ljubljana’ya gidişimiz 1 saatten
fazla sürdü çünkü yolda Predjama Şatosu ve Postjna Mağarasına uğramak istedik; ancak sonradan mağaranın fazla
turistik ve pahalı olduğunu düşünerek sadece şatoya gitmekte karar kıldık.
Gerçi mağaraya girenlerin yorumlarına baktığımızda pek memnun kaldıklarını
görüyorsunuz ancak içeride fotoğraf çekmek yasak, turla gezmek zorundasınız (yaklaşık
90 dk sürüyormuş) ve mağarada yaşayan canlıların tanıtıldığı vivaryuma girmek
için de ekstra para ödemeniz gerekiyormuş. Üstelik sadece mağaraya giriş
sanırım 27 Euro idi. Ancak internet üzerinden kombine mağara+vivaryum+şato bileti
alırsanız elli küsur Euro yerine 38 Euro ile de kurtulabiliyorsunuz ancak bize
yine de pahalı geldi. O yüzden fikrimizi değiştirip sadece şatoya gittik.
Bana açıkçası şatoların
içinden çok dışı daha görkemli geldiğinden şatonun içini gezmeyip dışarıdan
fotoğraflamakla yetindik.
Predjama Şatosu ormanların derinliklerinde
arayıp bulduğunuz mağara gibi bir oyuğun üzerine/içine inşa edilmiş, gidip
gözlerimle görmek benim çok hoşuma gitti. Gittiğimiz mevsim itibariyle çevrede
fazla turist olmadığı için rahat rahat fotoğrafladım, sonrasında da öğle
yemeğimizi yine aynı yerde yedik. Normalde turistik yerleri yemek yemek için
tercih etmiyoruz ama hem çok acıkmıştık hem de Slovenya’da ücretler gerçekten
Avrupa’nın geneline göre çok ucuz kalıyor. Sanırım iki kişi 20-25 Euro ödedik
etli güzel bir yemek ve içecek için (şimdi tabii Euro’yu TL’ye çeviriyorsanız
bu ücret çok pahalı gözükecektir ancak öyle yapmayın, yoksa Avrupa’da seyahat
edemezsiniz :) ).
Şatonun aşağısından akan bir de nehir var ayrıca, sanırım turla inilip gezilebiliyor. |
Gördüğünüz üzere etrafta fazla turist yoktu :) Biz yemek için sol üstteki lokantayı seçtik, zaten toplamda 2-3 yer vardı sanırım |
Şato manzarası eşliğindeki öğle
yemeğimizden sonra başkente devam ettik. Ljubljana’ya vardığımızda saat 12:30’du sanırım. Karnımızı doyurduğumuz
için hemen otelimize yerleşip (daha doğrusu çantaları bırakıp çünkü giriş saat
14’ten sonraydı) şehir merkezine indik. Aslında indik dediğime bakmayın, Ljubljana
o kadar küçük bir şehir ki merkez dışında bulduğunuzu düşündüğünüz bir otel
bile merkeze sadece 15 dakika yürüme mesafesinde olabilir. Biz Penzion
Pod Lipo adlı bir otelde kaldık. Otel sahipleri inanılmaz sempatikti ancak
kanalizasyonla ilgili bir problemleri vardı sanıyorum çünkü tuvaletteki lavabolardan
inanılmaz bir koku geliyordu. Bir gece için katlanılmayacak gibi değildi ancak
daha uzun kalmayı düşünüyorsanız bilemiyorum. Biz özellikle arabayı ücretsiz
park edebileceğimiz için seçmiştik oteli, ayrıca şehre de yakın fakat
gürültüden kısmen uzak bir yerde kalıyor.
Ljubljana küçük dedim, nitekim biz yarım günde tüm şehri gezdik. Eğer
parklara ve müzelere daha fazla vakit ayırmak istiyorsanız en fazla iki gün her
yeri ezberlemek için yeterli olacaktır.
Gelelim gezdiğimiz yerlere…
Öncelikle belirtmeliyim ki büyük ihtimalle
nereye giderseniz gidip pek çok kez
şehrin ortasından geçen Ljubljanica Nehri’yle yollarınız kesişecek. Bu
nehrin üzerinden pek çok köprü geçiyor, hepsi birbirine çok yakın o yüzden
tümünü göreceksinizdir. Aşağıda fotoğraflarını paylaşıyorum:
Nehrin kıyısının yanı sıra üzeri de çok hareketli, kano veya ayakta kayak aktivitesi yapan pek çok kişi gördük |
Gece vakti kanal |
Dilerseniz küçük turistik botlar da kanalda tur atıyor. |
Şehrin simgesi olan ejderha heykellerine sahip köprü, Zmajski Most:
Şehrin ikinci sembolik köprüsü - daha doğrusu üç köprüsü, çünkü bu köprü bir değil tam üç köprüden oluşuyor, - Tromostovje:
Tabii ki elimde drone gibi uçan bir şey olmadığından üç köprüyü fotoğrafa bir türlü sığdıramadım. Yüksek bir yere de çıkamamıştım, böyle idare edeceksiniz :) |
Bu da geceleyin üç köprüye bakış |
Yukarıda bahsettiğim iki köprü arasında bir köprü daha var, o da bana oldukça ilginç geldi. Öncelikle köprünün hemen hemen yarısı cam, nehrin üzerinde yürüyormuşsunuz gibi oluyor, ayrıca pek çok ilginç heykel bulunuyor bu köprü üzerinde:
Köprülerden sonra gezebileceğiniz bir diğer nokta şehir kalesi. Kale elbette bir tepe üzerine inşa
edilmiş. Dilerseniz fünikülerle, dilerseniz yürüyerek kaleye ulaşabiliyorsunuz.
Biz yürümeyi tercih ettik. Sonlara doğru yol biraz dikleşiyor ancak oldukça
yavaş bir tempoda olmamıza rağmen sanırım yukarı çıkmamız sadece 15 dakika
sürdü. Sıcak bir havada gidecekseniz yanınıza su almayı unutmayın derim.
Fünikülerle veya yürüyerek (biz Studentovska sokağından yukarı çıktık) şatoya çıkabilirsiniz:
Eğer kaleye girmezseniz yukarıdan fazla
bir şey gözükmüyor. Kalenin avlusu ve şapeli ücretsiz gezilebiliyor ancak içi
ve kulesine girmek isterseniz 7 Euro ödemeniz gerek. Biz sadece kuleye çıkmak
istiyorduk ancak tüm şato parası vermek gerekiyormuş, o yüzden vazgeçtik. 0,5
Euro’ya şatonun tuvaletlerini kullanıp aşağı indik.
Ljubljana'nın tek sevmediğimiz noktası sanırım şu çirkin gökdelen idi. Ne yazık ki kaleye çıkarken de ara ara görüyorsunuz. |
Yine bir süre nehir kıyısında tur attıktan
sonra tatlı yiyip kahve içmek üzere yer gördüğümüz bir kafeye oturduk. Koca bir
dilim pasta (iki kişi ancak bitirdik), kahve ve cappucinoya 6-7 Euro ödedik. Ancak
dikkatli olun her zaman için dışarıdaki panoda yazan tatlılar bulunmuyor.
Örneğin bizim girdiğimiz yerde 5 tatlı yazıyor idiyse 3’ü yoktu.
Bu noktada Slovenya ile ilgili küçük bir
parantez daha açmak istiyorum. Genel olarak kredi kartı kabul etmiyorlar, buna
oteller de dâhil. Çevrede de pek atm göremedik açıkçası, o yüzden yanınızda
Euro götürmeyi unutmayın. Bir de genel olarak garsonlar vb. bana biraz soğuk ve
kaba geldi. Belki özel olarak size yapmıyorlar ancak çoğunda bir bıkkınlık ve
sinir hali var, en kötü ihtimalle bir şey demeseler bile suratları asık oluyor.
En azından bizim karşılaştıklarımız böyleydi, garsonlar dışında yerel halk
konusunda yorum yapamayacağım :)
Tatlıyı da mideye indirdikten sonraki
durağımız Metelkova idi. Metelkova
gerçekten de kendine has bir yer. Merkezin biraz dışında ancak yine de en fazla
10-15 dakikalık yürüme mesafesinde kalan bu alan grafitiler ve garip
süslemelerle dolu. Biz gündüz vakti gittik ancak geceleyin de oldukça etkin bir
yermiş, gördüğümüz barakaların çoğu gece kulübüymüş ve canlı konserler
düzenleniyormuş. Bu alan genel olarak punklara ithaf edilse ve gerçekten de
biraz steampunk vari süslemelere sahip olsa da müzik açısından bize pek de punk
gelmedi. Elbette geceleyin nasıl oluyordur bilemiyorum ancak daha çok rap
ağırlıklıydı duyduğumuz müzikler.
Metelkova'dan manzaralar:
Metelkova’daki gezimizden sonra biraz daha
eski şehir kısmında dolaşıp Stolnica Sv.
Nikolaja’ni (St. Nicolas kilisesi), Mestni
Meydanı’ndaki Robba çekmesini ve sokakları fotoğrafladık.
Kilisenin özellikle kapıları çok hoşuma gitti |
Robba çeşmesinde taze gelinle damat bulduk :) |
Şehirden kareler:
Kanguru şeklindeki bu çeşme oldukça ilgi çekiciydi, suyu açmak için eline basıyorsunuz |
Ljubljana'nın hemen her sokağında bu ayakkabılarla karşılacaksınız. Oldukça popüler. Fotoğraflamak için Trubarjeva sokağı ve Metelkova en ideal noktalar sanırım. |
Eski şehir dışında çıkmaya başladığınızda eski ve modern sayılabilecek binaların mimarisinin iç içe geçtiğini göreceksiniz:
Akşam yemeğimizi ise Vodnikov Hram adlı lokantada yedik. Porsiyonlar oldukça büyüktü.
Sanırım şimdiye kadar yediğim en güzel viyana usulü şnitzellerden birini yedim
(bu arada Viyana’ya da gitmişliğim yok, belki çok daha farklıdır orada), eşim
ise ülkeye özgü sayılan ekmek içerisinde
servis edilen çorbalardan alıp üzerine bir de Doğru Avrupa’da yaygın olarak
tüketildiğini duyduğum gulaş yedi.
Bu kadar şeye içeceklerle birlikte 35 Euro ödedik. Şehrin merkezindeki bir lokanta
için oldukça makul geldi fiyatı.
Ekmek içinde çorba |
Gulaş. Küçük gözüktüğüne bakmayın bitirmekte zorlanıyorsunuz |
Bu da şnitzel |
Kısacası Ljubljana’da öğleden sonramız
oldukça verimli geçti, hatta akşam yemeği için dışarı çıktığımızda kano
yarışlarına da denk gelmiştik.
Ertesi gün ise sabahtan küçük bir tur daha
atıp Roma harabelerini gördükten sonra otelden çıkışımızı yaptık ve Bled Gölü ile Vintgar Vadisini görmek üzere arabamıza atladık.
Burası Roma zamanında forum olarak kullanılıyormuş, açıkçası günümüzde görecek bir şey kalmamış ama bahçedeki ağaç oldukça görkemliydi. |
Bir sonraki yazım
göl ve vadi hakkında olacak, ardından paylaşacağım son Slovenya yazısı Piran’ı da okumadan geçmeyiniz. Böylelikle
Slovenya’nın belli başlı tüm noktalarına göz atma fırsatı elde edeceksiniz diye
umuyorum. Yayımlanınca link de açılmış olur.
Herkese iyi gezmeler :)
Jarika bir gezi yaźıdı daha. Ellerine sağlık canım.
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Sil