Geçen hafta biraz da tesadüf eseri yolumuz
Heinola’ya düştü.
Heinola özellikle 1999 – 2010 arası Dünya
Sauna Şampiyonası’na yaptığı evsahipliği ile tanınan bir şehir. Ayrıca
Finlandiya’nın en uzun ikinci köprüsü de (Tähtiniemi Köprüsü) buradan geçmekte.
Ancak aklınıza kocaman bir köprü gelmesin. Tähtiniemi 924 metre uzunluğunda (örneğin
Boğaziçi Köprüsü 1560 metre uzunluğunda). Biz ne yazık ki köprüyü göremedik,
çünkü tam olarak nereden geçtiğini anlayamadık. Yol bitti sandığımız bir nokta
vardı, oradan devam etseymişiz biraz daha içeri doğru kıvrılıyormuş göl,
köprüyü de görebilecekmişiz.
Heinola’nın içinden geçen bir diğer köprü,
bir tren yolu köprüsü. Bu köprü bana biraz Fribourg’u hatırlattı.
Şansımıza biz
Heinola’ya varırken tren yolunda, kütük taşıyan bir tren bekliyordu. İnanılmaz
uzundu. Otobüsle yanından geçerken git git bitmedi. Sonrasında ben fotoğrafını
çektim ancak videosunu çekememiştim. Ancak biri başka bir yerde çekmiş, şöyle
bir trendi:
Helsinki’de denemediyseniz, başka
zamanınız yoksa Heinola’da da Ice Swimming (Buzlu gölde/denizde yüzme etkinliği)
yapılabiliyormuş bilginize.
Sanırım Heinola’da yapılabilecek en güzel
şey, otobüs durağının yanında olduğu söylenen kuş rehabilitasyon merkezini
ziyaret etmekti; ancak biz Heinola’ya vardığımızda saat 1’e geliyordu ve acıkmıştık.
Meğer Cumartesi günleri bu merkez saat 14:00’de kapılarını kapatıyormuş.
Aklınızda bulunsun.
Kısacası Helsinki’den otobüsle 2 saat
uzaklıktaki bu şehirde dolaşmak dışında yapılabilecek pek bir şey yoktu. Biz de
dolaştık tabii ki göl kıyısında.
Özellikle karla süslenen kayıkların fotoğrafını çekmek çok hoş :)
Kayığınızı ters çevirmeyi unutursanız başına gelecekler :) |
Göl tam donmamıştı |
Ördekçikler... |
Burada da yemek yedik. Yemekler hoştu ama bana bu kadar küçük bir yer için biraz pahalı geldi. Aklınızda bulunsun. |
Ancak malum kış şartları biraz soğuk
olduğundan, bir süre sonra gidip bir yerlerde oturmak durumunda kaldık.
Gittiğimiz Casino adlı kafe göl
kıyısındaydı. Hava soğuk olduğu için içeride oturduk ancak dışarıda harıl harıl
buzdan heykeller yapan insanlar hatta çocuklar vardı. Biz içeride kahvemizi
yudumlarken bir yandan da onların bitirdikleri buzdan heykelleri seyrettik.
Oldukça hoş işler vardı.
Oturduğumuz kafeye dıştan bakış |
Kafeye girerken anlamıştık zaten bir şeylerle kaşılaşacağımızı :) |
Buzdan mantarlar |
Çam ağacı ya da yıldız(?) |
Buzdan şahane bir kuğu |
Buzdan geyik, hatta üzerinde bir de kuş var :) |
Bu kafede keşfettiğimiz bir diğer şey ise,
Laskiaispulla adlı tatlı idi. Sonradan öğrendim ki bu tatlı aslında Tövbe
Salısı ile ilgiliymiş. Paskalyanın tarihine göre bu Tövbe Salısı da 2 Şubat ile
9 Mart arasında bir güne düşermiş. Bu yıl da 9 Şubata denk gelmişti. Bu gün
Batı Kiliselerindeki Büyük Perhiz’in ilk günü olan Kül Çarşambasının arifesine
verilen admış. Nitekim Mardi Gras festivali de aynı güne denk düşüyor. Bu günün
en büyük özelliği Büyük Perhize başlamadan önce istediğinizi yiyebiliyor
oluşunuz (tabii bu sebeple de en güzelinden bir tatlı yemek herkesin hakkı :));
çünkü perhiz sırasında genellikle tereyağı, et, balık ve yumurta gibi ürünler
tüketilmiyor.
Neyse, fazla başka konulara taşmadan ben Laskiaispulla’ya
geri döneyim. Laskiaispulla dıştan bakınca biraz Alman Pastası’nı hatırlatıyor;
ancak pek ilgili değil ikisi.
Biz nedense sadece içini açıp fotoğrafını çekmişiz :D O yüzden aşağıya bir de wikipedia'dan aldığımı ekliyorum. |
Kaynak: Wikipedia |
Alman pastasının içinde genellikle pastane
kreması kullanılırken, Laskiaispulla’nın içerisinde kremşanti ve reçel var.
Reçelin yerini sanırım çikolata da alabiliyor bazen. Yine Alman pastası çok
daha yumuşak, hatta bazen kızartılıyor da sanırım, ancak Laskiaispulla daha
ekmek varî. Aslında şimdi düşündüm de biraz bizde satılan paskalya çöreklerini
andırıyor yapı olarak. Evet evet, tam çörek ekmeği :) Sonuç olarak benim hoşuma
gitti. Sizin de zevkinize uyuyorsa yiyin, yedirin :)
Afiyet olsun ve iyi gezmeler :)
0 yorum:
Yorum Gönder