Hazır Paris'e kadar çıkmışken, bir de
Normandiya taraflarına uğrayalım dedik. Böylelikle Le Havre, Etretat ve Fécamp'da
toplam 3 gün geçirmiş olduk.
Açıkcası Paris'den Le Havre'a doğru yola
çıktığımız zaman bizi ne beklediği hakkında pek de fikrimiz yoktu. 9 yıl önce
bir Saint Malo macerası yaşamıştım ve çok hoşuma gitmişti, ancak internetten Le
Havre ile ilgili bilgi edinmeye çalıştığımızda pek fazla bilgi bulamadık.
1. Gün - Le Havre
Trenle Paris - Le Havre arası yaklaşık
olarak 2,5 saat sürüyor. Biletinizi önceden alırsanız çok daha ucuza
gelecektir, ancak biz teknik aksaklıklar sebebiyle bilet alma işini biraz geçe
bıraktık. Bu yüzden kişi başı 32euro gibi bir tutar ödedik.
Le Havre'a vardığımızda öğlen olmasına
rağmen pek güneşli bir hava yoktu. Bu havaya ek olarak gardan çıkar çıkmaz
etrafımızı saran yol çalışmaları (sonradan tramvay çalışması olduğunu
öğrenecektik), çevredeki irili ufaklı haller ve doklar biraz şevkimizi
kırmıştı. Elbette Akdeniz ya da Ege kıyılarındaki gibi muhteşem bir tatil
kasabası beklemiyorduk, ancak sanırım biraz daha değişik bir yer ummuştuk.
Böylelikle, kazılmış yolların üzerinden
hoplaya zıplaya
15-20 dakikalık mesafedeki otelimize vardık. Otel
beklediğimizden çok daha iyi çıktı. Hatta resepsiyonist kadın inanılmaz derecede
yardımseverdi. Önce üzüldü halimize "Bugün hava pek iyi değil şansınıza,
fırtına çıkacak akşam üzeri dikkat edin" dedi. Sonrasında da eşyalarımızı
bırakıp otelden çıkmak üzereyeken "Yağmur başlayacak, eğer şemsiyeniz
yoksa ben vereyim" dedi.
Oteldeki tek problem odalarda saç kurutma
makinası olmayışı (belki sorsak onu da vereceklerdi) ve asansör yokluğu idi.
İyice yerleşip otelden çıktığımız zaman
dışarıda, otelin dekorasyonuna tezatlık oluşturacak şekilde kasvetli ve yağmurlu bir hava ile karşılaştık. İçeride
ne kadar mavilik, deniz ve gökyüzü desenleri, türlü türlü denizfeneri bibloları
ve resimleri vardı, dışarıda da tam tersine beton ve karanlık hakimdi.
Biz dışarı çıkar çıkmaz yağmur bastırdığı
için öncelikle gidip hemen otelin yanındaki Doğal Tarih Müzesi'ni (Muséum
d'Histoire Naturelle) ziyaret etmeye karar verdik. İçeri girerken hayvanlar,
şehir hakkında bilgiler bulmayı bekliyorduk, fakat bunun yerine 2 adet sergi
vardı müzede. Biri yemekler hakkında, diğeri de 5 duyu organı üzerineydi. Daha
çok çocuklara hitap ediyor gibi gözükse de çeşitli testleri yapmak, farklı
şeyler tadıp ne olduklarını anlamaya çalışmak ilginçti. Benzer bir müzeden Vevey
ziyaretim sırasında da görmüş, fotoğraflamış ve blogumda paylaşmıştım.
Örneğin aşağıda ilk fotoğrafta bir ekran
var. Ekranda kısa bir film oynuyor ancak sessiz. Ardından bir arkadaşınız hemen
filmin arkasındaki platforma geçiyor (fotoğraf 2) ve masa üzerinde bulunan
nesneler sayesinde filmi seslendiriyor. Gerçekten çok eğlenceliydi :)
Bu fotoğraf ise tadım yapılan makinaların
bulunduğu alana genel bir bakış:
Müzede ayrıca bir arı kovanı bulunuyordu.
Özel olarak konulan tüp sayesinde dışarıdan gelen binlerce arı kovanlarda bal
yapıyordu. Sonradan bu balların girişte satıldığını gördük.
Ayrıca belirtmekte fayda var, müzeye giriş
ücretsizdi.
Biz müzeden çıkarken hava inanılmaz
güzelleşmişti. Her ne kadar rüzgar çıkmış olsa da hava soğuk değildi. (Buarada
yeri gelmişken belirtmek isterim ki Le Havre ve Etretat gibi yerler sezonu 9
temmuz gibi açıp 25 ağustos gibi kapatıyorlarmış. Belki de bu açıdan biraz
erken gelmiş olduk biz.)
Müzenin hemen yanında Notre Dame Kilisesi
bulunuyordu:
Havanın güzelliğini fırsat bilerek sahile
kadar yürümeye karar verdik. Buarada da şehre ilk girdiğimizde ne olduğunu
anlayamadığımız, her noktadan görünen ve "Alla alla neden göktelenin
tepesine haç dikmişler ki?" dediğimiz Saint Joseph Kilisesi'ne uğradık.
Kilisenin dıştan ve içten görünümü:
Kilisenin içinde bulunan vitraylar, dışına
nazaran daha hoş bir hava katmıştı kiliseye. Hatta bu görüntü biraz da uzay
filmlerindeki binaları andırmasına sebep olmuştu.
Kilise 1951 - 1958 yılları arasında inşa edilmiş,
çünkü II. Dünya Savaşı'ndan sonra Le Havre neredeyse tamamen yerlebir olmuş.
İnşa edilirken savaş sırasında hayatını kaybedenler de düşünülerek bir nevi
anıt olarak düşünülmüş ve tasarlanmış. İçerisindeki vitray çalışmaları Neo
Gotik unsurlar taşıyor ve kulesi 107 metre uzunluğunda. Kilisenin mimar ve
tasarımcılarından Auguste Perret, betona olan ilgisi ile tanınıyor. Sanırım bu
yüzden, özellikle dıştan bakınca insana kasvet veren bu yapıyı sadece betondan
ve vitraylardan inşa etmiş.
Biz böyle güzel güzel kilisemizi gezerken
dışarıdaki hava değişiminden haberimiz yoktu tabii. 10 dakika sonra dışarı
çıktığımızda yağmur tekrar başlamış ve rüzgar (fırtına diyebiliriz)
şiddetlenmişti. Ama azimliydik, varacaktık o sahile. Yine yol çalışmalarının
üzerinden hoplaya zıplaya sahile doğru yöneldik.
Sahile vardığımızda biraz daha farklı bir
Le Havre ile karşılaştık. Buarada yağmur dinmişti ama rüzgar devam ediyordu
(tüm bu havadurumu yorumlarından anlayabileceğiniz üzere Normandiya'da öyle pek
de sabit bir hava durumu söz konusu değil. Bahsettiğim mesafeler uzun değildi
ve bu hesapla 10 dakikada bir hava durumu değişme halindeydi).
Sahilde rüzgarlı havanın tadını çıkarıp
sörf ve rüzgar sörfü yapan pek çok kişi gördük.
Sahilden gözüken St. Joseph Kilisesi ve
yine sahilde bulunan ancak henüz sezon açılmadığı için kapalı duran bungalow
tipi kabinler:
Sahilden yürüyerek Jardin Suspendu'ye vardık. Kapıda bizi bahçenin nöbetçisi
bekliyordu. Hava pek güzel olmadığından olsa gerek bizim dışımızda kimse yoktu
etrafta. Hemen yanımıza yaklaştı "Dikkat edin fırtına gelecek. Normal
değil bu hava. İçeriye giriş ücretsiz. Seralara girmek isterseniz kişi başı 1
euro, ancak saat geç olduğu için (17:30 idi) seralar kapadı."
Bahçe, şehrin tepelik kısımlarında yer
aldığı için bazı kısımlarından kısmen panoramik ve yukarıdan genel olarak şehri
görmeniz mümkün. Oldukça sakin ve rahatlatıcı bir havası vardı.
Bahçeden çıkıp tekrar şehir merkezine
dönerken Fransa'da müzik festivalinin başladığını unutmuştuk. Şehir merkezinde
inanılmaz bir gürültü, karmaşa ve eğlence hakimdi. Her köşe başında bir sahne,
bir grup, hepsinin önünde ellerinde içecekleri, yanlarında çocuklarıya bir grup
insan... Le Havre'ın "Le Havre = Kasvet" teması kafamızda
sıfırlanmıştı. Elbette sahil ve bahçeleri de görmemiz bunda etkili olmuştu.
2. Gün - Etretat&Fécamp
Le Havre'daki ikinci günümüzde Etretat ve
Fécamp'a gitmeye karar verdik. Eğer isterseniz trenle de ulaşım olan bu iki
küçük kasabaya biz, otobüsle gitmeyi tercih ettik. Trene nazaran biraz daha
uzun sürese de oldukça ekonomikti (Her biniş kişi başı 2euro. Yani Le Havre'dan
Etretat'ya da gitseniz,Fécamp'a da gitseniz 2 euro veriyorsunuz). Yanlış
hatırlamıyorsam 24 numaralı Fécamp otobüslerine garın yanından ulaşabilirsiniz.
Le Havre - Etretat arası (bineceğiniz
otobüse göre değişiklik gösterebiliyormuş bazen) 1 saat sürüyor.
Etretat - Fécamp ise yaklaşık 30 dakika.
Etretat - Fécamp ise yaklaşık 30 dakika.
İlk durağımız Etretat idi. İnanılmaz
küçük, ama bir o kadar da şirin bir yer Etretat. Falezlerin arasına sıkışıp
kalmış bir kasabacık.
Aşağıdaki bina ikinci dünya savaşı
sırasında hastane olarak kullanılıyormuş, şimdiyse içerisinde bi kaç hediyelik
eşya mağazası bulunuyor.
Fotoğraftan da anlaşılabileceği üzere biz
içeri girer girmez yağmur başladı. Bir süre içerde mahsur kaldık. Neyse ki (ya
da negatif olduğu durumlar da söz konusu tabii ki) Normandiya'daki bulutlar çok
hızlı, bir yağmur 10 dakikadan fazla sürmüyor; ama dediğim gibi bulutlar hızlı,
yani bir sonraki yağmur bulutunun size ulaşması en fazla 20 dakika sürüyor.
Havanın bu kadar değişken olduğu başka bi yer görmemiştim.
Otobüsten inip sahile yürümeniz yaklaşık
olarak 3-4 dakika sürüyor. Buarada çevredeki pek çok hediyelik eşya mağazasında
vakit geçirebilirsiniz. Açıkcası ben sonradan çok üzüldüm Etretat'dan birşeyler
almadığıma, çünkü son gün Le Havre'dan alırım diye düşünüyordum, ancak Le
Havre'da bir tane bile doğru düzgün mağaza bulamadım.
Sahile varınca Monet'nin de tablolarına
konu olan falezlerle karşılaşıyorsunuz. Bir an için nerede olduğunuzu kavramaya
çalışıyorsunuz, Fransa? Normandiya? Yok yok İrlanda? Yeşil ve denize dik inen
falezler deyince aklıma ilk İrlanda gelirdi, artık zihnimde oluşan görüntü
tamamen değişti.
Sahilde fotoğraf çekerek biraz vakit
geçirdikten sonra ilk fotoğrafta gördünüz yamacı tırmanmaya başlıyoruz. Neyse
ki yüksek olsa bile rahat çıkılıyor. Buarada biz fotoğraftaki kilisenin
çevresinde dolaşırken birden bire bir rüzgar çıkıyor, ama inanılmaz kuvvetli,
daha da kuvvetli olamaz diyoruz, neredeyse ayaklarım yerden kesiliyor bir ara,
sonra yağmur da bastırıyor... Artık ben "Düşeceğiz bu falezlerden,
bumuymuş yani..." diye düşünürken fırtına biraz hafifliyor ve hareket
kabiliyetimizi geri kazanıyoruz. Koşmaya çalışsak da yavaş adımlarla kilisenin
rüzgar almayan kısmına sığınmaya çalışıyoruz.
Çıktığımız falezin tepesinden çeşitli
kareler :
Eğer vaktiniz varsa diğer falezin de
üzerinde bir tur atabilirsiniz; ancak biz hem havanın tekrar değişmesinden
çekindiğimiz, hem de Fécamp için otobüs saatlerinin esnek olmaması sebebiyle
gezmekten vazgeçtik.
Bölgedeki martıları beslemek normalde
yasak (daha doğrusu önerilmiyor diyelim), ancak o kadar kedi gibiler ki bir
lokma vermeden edemedik:
Etretat inanılmaz küçük bir yer olmasına
rağmen Türk dönerci geleneği hizmetimizdeydi. Biz gitmedik, ama siz gitmek
isterseniz hemen otobüs durağının karşısında bi yer vardı.
Fécamp'a geçtiğimizde saat 2'ye geliyordu.
Fécamp, Etretat'ya nazaran daha büyük bir şehirdi. Şehirmerkezinde uygun
fiyatlı mağazalar da mevcut, yalnız hemen belirteyim şehir merkezi plaj
tarafında değil, tam tersi istikamette kalıyor.
Fécamp'daki falezlerin yüksekliği daha
fazlaydı, ancak daha geniş bir açı oluşturdukları için fotoğraflarda bu farkı
anlamak hemen mümkün olmuyor.
Fécamp'da bulunan falezler Normandiya'nın
en yüksek falzleriymiş. En yüksek nokta 110 metre. Bahsettiğim üzere bu
falezler Monet ve Corot gibi ünlü ressamlara ilham kaynağı olmuş.
Fécamp'da bir kilise:
Eskiden yollar asfalt olmadığı için
yollarda çok çamur olurmuş, eve girmeden önce bu çamurlardan arınmak için her
evin kapısına bir tane demirli delik yapılmış, bu demir sayesinde ayakkabının
altını temizlemek mümkün oluyor:
Viking vari bir gemi:
Fécamp'ın
fenerleri:
Kumarhanesinin tabelası adeta lunapark
girişini andırıyordu:
Elbette her sahilde olduğu gibi burada da
güzelim (!) havayı değerlendirip sörf yapan insanlar,...
...ve hatta köpekler vardı:
3. Gün - Le Havre
Normandiya'daki son günümüzde Le Havre'da
gezemediğimiz yerleri ziyaret etmeye karar verdik.
İlk durağımız Maison de l'Armateur
(Armatör Evi) idi. Le Havre'da savaştan kurtarılmış ve pek çok restarasyona
tabii utulmuş ender binalardan biriydi, zaten şehrin en eski evlerinden biri
olarak belirtiliyor.
İnternetten baktığım zaman "ziyaret için
turist bilgilendirme ofisinden bilgi almanız gerekmektedir" diyordu
çeşitli sitelerde, ancak biz direkt açılış saatlerine uygun olarak gittik ve
bir problemle karşılaşmadık. Hatta bize "Öğrencisiniz değil mi? Bedava girebilirsiniz" dediler. Ne kimlik
sordular ne başka birşey. O kadar sıcaklardı. Zaten kimlik sorsalar da sorun
olmazdı; çünkü öğrenci kimliklerimiz
yanımızdaydı.
4 katlı binanın orta kısmındaki pencere/kubbe
sistemi sayesinde her odanın daha çok güneş ışığından faydalanması amaçlanmış:
Evi gezdikten sonra teleferikle şehrin
yüksek bir kısmına çıkmaya karar verdik. Teleferiğe ilk bindiğiniz anda "Ben
bu yolu yürürdüm de" diyorsunuz, ancak sonra rollercoasterları aratmayacak
bir yokuş geliyor ve iyi ki binmişim, diyorsunuz. O yüzden kıyın 0,4 euronuza,
binin. :)
Teleferikle varacağınız yol üzerinde pek çok
noktadan şehri panoramik olarak görebilirsiniz. Özellikle dışarı çıktıktan
sonra sağa doğru yürürseniz bir manzara noktası ile karşılaşacaksınız. Bu
noktadan Normandiya köprüsünü de görmek mümkün:
Ardından merdivenleri kullanarak rahat bir
şekilde şehir merkezine inebilirsiniz:
Le Havre'da pek çok eski bina mevcut:
Ayrıca şehir halkının da oldukça espritüel
olduğunu düşünüyorum:
Ve son olarak Normandiya'daki hava durumunu
özetleyen bir kartla yazımı sonlandırıyorum :)
*Bofor (Beauford) Rüzgar
şiddet çizelgesi: 0(sakin)'dan - 12(Kasırga)'ye kadar olan rüzgar şiddet
çizelgesi. Aynı zamanda rüzgarın deniz ve kara üzerindeki etkilerini de belirtir.
Ayrıntılı bilgi için örneğin bu siteye veya buraya
gözatabilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder