11 Temmuz 2014 Cuma



Heidelberg’deki bir ayımız süresince, çevredeki yakın şehirleri gezmeye karar verdik. Bunlardan ilki Strazburg idi.

Strazburg her ne kadar bir Fransa şehri de olsa tam sınırda bulunduğundan Heidelberg’den trenle yaklaşık olarak 2,5 saatte şehre ulaşmak mümkün. Her yolculukta olduğu gibi eğer biletinizi erkenden alırsanız 19euro gibi düşük fiyatlara seyahat etmemeniz için bir sebep yok. Tabii saatlerinizin esnek olması bir avantaj, böylelikle uygun tarifelerden yararlanabilirsiniz.

Strazburg garına dıştan bakış

İşte biz de bu uygun fiyatlardan yararlanmaya karar verdiğimiz için öğlen saat 12:15 gibi Strazburg tren istasyonuna vardık. İlk işimiz bir turist bürosu aramak oldu, ancak bulduğumuz büro öğle tatili sebebiyle kapalıydı. Neyse ki hemen her köşe başında bir şehir planı bulunuyor, zaten şehir planı olmaksızın da şehri gezmek olası, merkezi oldukça küçük ve şirin bir adacık üzerine kurulu. 




Şehre vardığımızda geliş tarihimizin Fransa’daki müzik festivaline denk geldiğini fark etmemiştik. Sokaklar hınca hınç doluydu. En başta bunu şehrin popülerliğine ve havaların güzelliğine bağlamıştım ancak çok geçmeden etraftaki irili ufaklı sahneleri ve her köşe başında bir şeyler çalan grupları görünce kafamıza dank etti.




Bunlar da birkaç video örneği:



Şehirde gezebileceğiniz müzeler mevcut, ancak biz hem hava güzel olduğundan hem de müzik festivali düzenlendiğinden müzeleri es geçip çevrede dolaşmayı seçtik.

İlk durağımız elbette ki şehrin göbeğindeki, haşmetli katedral binasıydı.

Elbette bunun da ismi Notre-Dame
En başta sanki terk edilmiş, uzun zamandır kullanılmamış gibi bir hava uyandırsa da yapısı pek hoşuma gitti. İçeride bir de astrometrik saat bulunuyor. Üzerinde gezegenlerin konumlarını, burçları vs gösteren pek çok bilgi var bu saatin. Ayrıca her gün öğlen 12’de gidildiğinde saatin vurmasıyla birlikte dönmeye başlayan adam figürleri görmek mümkünmüş. Trenimiz şehre 12’den sonra vardığı için biz izleyemedik, ancak bir benzerini Bern’de görmüştük. Katedrale girince saat nerede diye düşünebilirsiniz. İçeri girdikten sonra sağ koridordan ilerlerseniz en sonda göreceksiniz. 


Katedralden çıktıktan sonra turist bürosu arayışımıza devam ettik. Nitekim hemen katedral meydanında da bir büro bulunuyor. Ancak gelin görün ki şehir planı 2 euroya satılıyordu. Bedava olanları da var mıydı bilemiyorum ama içerisi oldukça doluydu, o yüzden girdiğimiz gibi geri çıktık. Yol üzerinde bulunan planlarla idare ettik.


İkinci durağımız üniversitenin botanik bahçesi idi. Merkezden yürüyerek yaklaşık olarak 20-25 dakikadaki bahçenin kapısında sizi öğrenciler karşılayacak. Bitkiler üzerine küçük bir broşür verip sizi içeri buyur edecekler. Giriş ücretsiz. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi botanik parkı olmasa da bitkileri seviyor, vakit geçirmek ve kafa dinlemek istiyorsanız tavsiye ederim.

Üniversite binası


Bahçede bir de hava durumu istasyonu vardı, ama anladığım kadarıyla geziye kapalı.
 Ayrıca şehir de pek çok kilise bulunuyor:

Özellikle bu pek hoşuma gitti. İçine girmedik ancak dışarıdan oldukça şirindi. Sanki iki boyutlu gibi.

Botanik bahçesinden sonra Petite France’a (Küçük Fransa) doğru yürümeye başladık. Petite France adacık üzerindeki mahallelerden birine verilen bir isim diyebiliriz. Şirin bir yer,  görmek lazım gitmişken ancak bize şehrin diğer yerlerinden pek de farklı gelmedi. En azından büyük bir özellik göremedik.





Petite France’ı da ziyaret ettikten sonra tekrar merkeze dönüp bu sefer de “water-bus” denilen botlara binip şehrin çevresindeki kanallarda bir tur atalım dedik. Ancak biletimizi almak için geç kalmıştık. Biz geldiğimizde ancak 2 saat sonraki bota yer vardı ve gezi süresi de 1 saat 10 dakika gibi gözüküyordu. Hem bir şeyler yememiz gerektiğinden, hem de dönüş trenimizi kaçırmak istemediğimizden vaz geçmek zorunda kaldık. Dileyenler için sanıyorum 15euro civarıydı kişi başı bilet. Botların kalktığı durak da hemen katedralin sağ tarafında kalıyor.


Her ne kadar az şey gezmiş gibi gözüksek de oldukça yorucu bir gün geçirdik. Hem güneş ısıttığından hem kalabalıktan. Ancak pek eğlendik.

Dilerseniz şehirde gidip binasını görebileceğiniz Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bulunuyor. Sanıyorum içeriye girmek genellikle yasak. Belki rezervasyon üzerine geziler mevcuttur. Biz gidip görmedik, çünkü yürümek için uzak gözüktü gözümüze. Sırf orayı görmek için de ulaşım bileti almadık.

Kısacası bir gününüz bile olsa, Strazburg’a yakın bir yerlerdeyseniz gidiniz görünüz diyorum. Gitmişken yöresel tatları da deneyebilirsiniz. Aşağıda bulunan pizzamsı yemek gibi. Küçük gözüktüğüne bakmayın, içerisinde krema vs olduğundan oldukça ağır. 


İyi gezmeler :)

0 yorum:

Yorum Gönder