Heidelberg’deki
bir ayımız süresince, çevredeki yakın şehirleri gezmeye karar verdik. Bunlardan
ilki Strazburg idi.
Strazburg her
ne kadar bir Fransa şehri de olsa tam sınırda bulunduğundan Heidelberg’den
trenle yaklaşık olarak 2,5 saatte şehre ulaşmak mümkün. Her yolculukta olduğu
gibi eğer biletinizi erkenden alırsanız 19euro gibi düşük fiyatlara seyahat
etmemeniz için bir sebep yok. Tabii saatlerinizin esnek olması bir avantaj,
böylelikle uygun tarifelerden yararlanabilirsiniz.
Strazburg garına dıştan bakış |
İşte biz de
bu uygun fiyatlardan yararlanmaya karar verdiğimiz için öğlen saat 12:15 gibi Strazburg
tren istasyonuna vardık. İlk işimiz bir turist bürosu aramak oldu, ancak
bulduğumuz büro öğle tatili sebebiyle kapalıydı. Neyse ki hemen her köşe
başında bir şehir planı bulunuyor, zaten şehir planı olmaksızın da şehri gezmek
olası, merkezi oldukça küçük ve şirin bir adacık üzerine kurulu.
Şehre
vardığımızda geliş tarihimizin Fransa’daki müzik festivaline denk geldiğini
fark etmemiştik. Sokaklar hınca hınç doluydu. En başta bunu şehrin
popülerliğine ve havaların güzelliğine bağlamıştım ancak çok geçmeden etraftaki
irili ufaklı sahneleri ve her köşe başında bir şeyler çalan grupları görünce
kafamıza dank etti.
Bunlar da birkaç video örneği:
Şehirde gezebileceğiniz müzeler mevcut,
ancak biz hem hava güzel olduğundan hem de müzik festivali düzenlendiğinden
müzeleri es geçip çevrede dolaşmayı seçtik.
İlk durağımız elbette ki şehrin
göbeğindeki, haşmetli katedral binasıydı.
Elbette bunun da ismi Notre-Dame |
En başta sanki terk edilmiş, uzun zamandır
kullanılmamış gibi bir hava uyandırsa da yapısı pek hoşuma gitti. İçeride bir
de astrometrik saat bulunuyor. Üzerinde gezegenlerin konumlarını, burçları vs
gösteren pek çok bilgi var bu saatin. Ayrıca her gün öğlen 12’de gidildiğinde
saatin vurmasıyla birlikte dönmeye başlayan adam figürleri görmek mümkünmüş.
Trenimiz şehre 12’den sonra vardığı için biz izleyemedik, ancak bir benzerini
Bern’de görmüştük. Katedrale girince saat nerede diye düşünebilirsiniz. İçeri
girdikten sonra sağ koridordan ilerlerseniz en sonda göreceksiniz.
Katedralden çıktıktan sonra turist bürosu
arayışımıza devam ettik. Nitekim hemen katedral meydanında da bir büro
bulunuyor. Ancak gelin görün ki şehir planı 2 euroya satılıyordu. Bedava
olanları da var mıydı bilemiyorum ama içerisi oldukça doluydu, o yüzden
girdiğimiz gibi geri çıktık. Yol üzerinde bulunan planlarla idare ettik.
İkinci durağımız üniversitenin botanik
bahçesi idi. Merkezden yürüyerek yaklaşık olarak 20-25 dakikadaki bahçenin
kapısında sizi öğrenciler karşılayacak. Bitkiler üzerine küçük bir broşür verip
sizi içeri buyur edecekler. Giriş ücretsiz. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi
botanik parkı olmasa da bitkileri seviyor, vakit geçirmek ve kafa dinlemek
istiyorsanız tavsiye ederim.
Üniversite binası |
Bahçede bir de hava durumu istasyonu vardı, ama anladığım kadarıyla geziye kapalı. |
Ayrıca şehir de pek çok kilise bulunuyor:
Özellikle bu pek hoşuma gitti. İçine girmedik ancak dışarıdan oldukça şirindi. Sanki iki boyutlu gibi. |
Botanik bahçesinden sonra Petite France’a
(Küçük Fransa) doğru yürümeye başladık. Petite France adacık üzerindeki
mahallelerden birine verilen bir isim diyebiliriz. Şirin bir yer, görmek lazım gitmişken ancak bize şehrin diğer
yerlerinden pek de farklı gelmedi. En azından büyük bir özellik göremedik.
Petite France’ı da ziyaret ettikten sonra
tekrar merkeze dönüp bu sefer de “water-bus” denilen botlara binip şehrin
çevresindeki kanallarda bir tur atalım dedik. Ancak biletimizi almak için geç
kalmıştık. Biz geldiğimizde ancak 2 saat sonraki bota yer vardı ve gezi süresi
de 1 saat 10 dakika gibi gözüküyordu. Hem bir şeyler yememiz gerektiğinden, hem
de dönüş trenimizi kaçırmak istemediğimizden vaz geçmek zorunda kaldık.
Dileyenler için sanıyorum 15euro civarıydı kişi başı bilet. Botların kalktığı
durak da hemen katedralin sağ tarafında kalıyor.
Her ne kadar az şey gezmiş gibi gözüksek
de oldukça yorucu bir gün geçirdik. Hem güneş ısıttığından hem kalabalıktan.
Ancak pek eğlendik.
Dilerseniz şehirde gidip binasını
görebileceğiniz Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi de bulunuyor. Sanıyorum içeriye girmek genellikle yasak. Belki
rezervasyon üzerine geziler mevcuttur. Biz gidip görmedik, çünkü yürümek için
uzak gözüktü gözümüze. Sırf orayı görmek için de ulaşım bileti almadık.
Kısacası bir gününüz bile olsa, Strazburg’a
yakın bir yerlerdeyseniz gidiniz görünüz diyorum. Gitmişken yöresel tatları da
deneyebilirsiniz. Aşağıda bulunan pizzamsı yemek gibi. Küçük gözüktüğüne
bakmayın, içerisinde krema vs olduğundan oldukça ağır.
İyi
gezmeler :)
0 yorum:
Yorum Gönder