Bu seferlik
Heidelberg’den merhabalar. Eşimin işi sebebiyle yaklaşık olarak 3 haftadır
buralardayız. İş sebebiyle gelince pek fazla yer gezmeye vakit olamasa da
sizlerle deneyimlediklerimi paylaşmak istedim.
|
Heidelberg'den manzaralar |
|
Heidelberg'den manzaralar |
|
Heidelberg'den manzaralar |
Öncelikle Heidelberg’in küçük ama sevimli
bir yer olduğunu söylemek istiyorum. Açıkçası beklediğimden biraz daha küçük
geldi, ama her haliyle sempatik bir şehir. Bana biraz ‘öğrenci şehri’ havası var
gibi geldi. Nitekim bu havaya uygun olarak özellikle şehir merkezinde pek çok kafe/bar/pub
bulunuyor. Şimdiye kadar denediğimiz hemen her yerden hem fiyat hem de kalite
olarak memnun kaldık. Belki de İsviçre’den sonra dışarıda yemek gerçekten
ekonomik gelmiş olabilir, ama her şeye rağmen makul fiyatları olduğunu ve
porsiyon olarak da bazen abarttıklarını düşünüyorum (en azından gittiğimiz
Saigon isimli Vietnam restoranı öyleydi :) ).
|
Şehirden kaleye bakış |
Peki Heidelberg’de gezilecek nereleri var?
Açıkçası öyle pek de ilgi çekici bir müze ile karşılaşmadık. Tek ‘görmeden
geçilmemesi gereken’ yeri kalesi. Ancak onun da kısmen yerinde yeller estiği
için dışarıdan baksanız yeter.
Daha ayrıntılı söylemek gerekirse
Heidelberg Kalesi (Schloss Heidelberg)
için önünüzde iki seçenek bulunuyor. Birincisi sadece giriş bileti almak,
ikincisi ise grupla gezi bileti almak. Genel olarak kendi başımıza hareket
etmeyi tercih ettiğimizden tur almak yerine sadece giriş bileti aldık (Yetişkin
6euro / Öğrenci-indirimli 4euro. Eğer tura katılmaya karar verirseniz fazladan
bir 4 euro daha eklemek gerekiyor kişi başına). Ancak gelin görün ki içeride
gezilecek hiçbir şey yoktu (ya da biz bulamadık artık bilemiyorum). Tamam, kabul
etmek gerek ki kalenin ön cephesinden manzara pek hoş, ama aynı manzaraya kalenin çevresinden ya da bahçelerinden de
ulaşabiliyorsunuz. Bahçelere giriş ücretsiz ve kalenin içerisinde
gezebileceğiniz tek yer olan ‘ecza müzesi’ni de gezmezseniz pek bir şey
kaybetmezsiniz (özel olarak konuyla ilgiliyseniz cazip olabilir, ama alanında
başka, daha güzel ve büyük müzeler vardır bir yerlerde).
Gelelim bahçelere... Gerçekçi olmak
gerekirse bahçelerde de görülecek pek bir şey yok. İki küçük havuzcuk ve genel
olarak çimenler, ağaçlar. Dinlenmek, piknik yapmak, kafa dinlemek için hoş bir
yer, ancak bir parktan ötesi değil. Zaten bu yüzden bedava olsa gerek :)
|
Ah, bir de Robin Hoodculuk oynayan bir ekip vardı. Tam olarak ne yaptıklarını anlayamadık, ama sanırım tiyatro grubuydu. |
Tabii manzara noktası olarak da oldukça
işlevsel bu bahçeler :)
|
Manzara noktasından kale |
|
Manzara noktasından Heidelberg |
|
Manzara noktasından Heidelberg |
Peki kaleye çıkmak dışında ne yapılır? Biz
hayvanat bahçesine gittik mesela. Hoştu, ancak bir zorunluluk değil. Yine de en
az yarım günü rahatlıkla orada geçirebilirsiniz.
|
Her yerde Leylek yuvaları vardı. Hepsi de doluydu :) |
|
Özellikle kuşların doğal hayatının gözlenebileceği farklı odacık sistemleri kurmuşlar. Böylece kuşlar hem açık havadalar, hem de bir yere gitmiyorlar |
|
Etrafta dolaşırken yukarılara bakmayı unutmayın, bebeğiyle birlikte bir tembel hayvan yavaşşşş yavaşşş tepenizden geçebilir. |
|
Tembel hayvancık yoluna devam ederken... |
|
Göletteki balıklara dikkat edin, vallahi boyları ördeklerden büyük, ağızları da kafam kadardı |
|
Özellikle yanınızda çocuğunuz olacaksa bu hayvanat bahçesini es geçmeyin derim. Özellikle keçiler ve koyunlarla çocuklar direkt iletişim kurabiliyorlar. Köy ortamı gibi. |
|
Tabii tavuklar da ayağınızın altında :) |
|
Aslında hepsi yanı başınızda :) |
Füniküler ile en tepeye
çıkıp Heidelberg’e tepeden bakabilirsiniz. Aslında bayağı uzakta kaldığınızı
göreceksiniz yukarı çıkınca. Fazla çekecek bir şey veya yapacak şey yok üstte,
ancak tarihi fünikülere binmek bile ayrı bir eğlence. Gidiş dönüş kişi başı
7euro (bu tarihi fünikülerin fiyatı. Biz o kata kadar yürüyerek çıktık,
dilerseniz başka bir fünikülerle merkezden bu tarihi fünikülere
ulaşabilirsiniz. Ancak onun fiyatını bilemiyorum).
|
Aşağıda fünikülerin saatinin gelmesini beklerken |
|
Yavaş yavaş ve sallana sallana yukarı çıkıyoruz. Bu kareyi arkaya doğru çektim. |
|
Yavaş yavaş ve sallana sallana yukarı çıkıyoruz. Bu kareyi arkaya doğru çektim. |
|
Bu kare de yine arkaya doğru çekilmiş bir poz.Tepeye yaklaştıkça yol oldukça dikleşiyor. |
|
Kabinlerden birinin içi. |
|
Tepedeki duraktan fünikülere bakış |
Yukarı da dediğim gibi
yapacak fazla bir şey yok. Biz biraz geç bir saatte çıktığımız için de pek
bir şey yapamadık, ancak dilerseniz, anladığım kadarıyla yukarıda yürüyüş
parkurları var. Tepede tur atabilir ya da yürüyerek aşağı inebilirsiniz. Yalnız
çıkış yolu oldukça dik olmalı. İnişi nasıl olur geçmediğim için bilemiyorum.
Bir de üzerinize yedek hırka vs almanızda fayda var, çünkü aşağısı ile yukarısı
arasında bir kaç derece fark mevcut.
|
Tepeden Heidelberg'e bakış |
|
Tepeden Heidelberg'e bakış |
|
Dönüş yolu, bu sefer de yukarı doğru çekilmiş bir kare. |
|
Bu da modeern füniküler |
Ve son olarak kısa bir
liste daha (biz henüz yapmadık ya da yapamayabiliriz ama siz yapabilirsiniz):
- Heiligenberg tepesine çıkıp Nazi rejiminden kalma açık
hava tiyatrosunu ziyaret edebilir ve Keltlerin de kullandığı, ancak kökleri tam
bilinmeyen su kuyusuna bakabilirsiniz.
- Şehirdeki irili ufaklı kiliseleri gezebilirsiniz.
- Almanya’nın trafiğe kapalı en uzun
(söyleyenlerin yalancısıyım) alışveriş caddesinde tur atabilirsiniz.
- Neckar nehrinde tekne turuna katılabilir
ya da kendiniz kısa bir tur atmak için kayık kiralayabilirisiniz.
|
Neckar'ın üzerinden geçerken |
- Yine Neckar nehri kıyısında mangal yapıp,
çevrede koşuşan ördekçikleri izleyerek aylak aylak yatabilirsiniz.
- Çevredeki gölleri ziyaret edebilirsiniz
(açıkçası bu göllerin nerede olduğunu tam olarak bilemiyorum. İnternetten biraz
araştırdım; ancak pek bir şey bulamadım, sadece buraya gelip bir yıl kalan bir
tanıdık bahsetmişti, kim sorsak nasıl gidileceğini gösterir demişti, ancak hem
vaktimiz olmadığı, hem de hava ilk haftadan sonra bozmaya başladığı için
gidemedik).
- Çevredeki şehirleri ziyaret edebilirsiniz.
Örneğin: Mannheim(~15dk), Stuttgart(~45dk), Frankfurt (~45dk), Strasbourg(~2
saat)... Biz Stuttgart, Strasbourg, Bonn ve Köln’ü ziyaret etme şansı bulduk.
Oraları da gelecek yazılarımda ele alacağım.
Gelelim şehirdeki garipliklere ve dikkat
etmeniz gerekenlere...
- Almanya’nın doğal hali tabii, ama ben yine
de Heidelberg’de her adımda, her lokantada bir Türk bulmayı beklemiyordum, siz
şaşırmayın. Yine de bu kadar çok Türk’e marketlerde Türk markalarını göremedim.
Türk damak tadına uyacak yiyecekler var, ancak İsviçre’de veya Fransa’da Türkçe
veya Türkiye’den gelen lezzetler daha çeşitli geldi bana.
- Otobüs biletleri ve numaralarına kafayı
takıp delirmeyin. Örneğin “City ticket”(1,2euro) ile “Bilet”(2,2euro)
arasındaki farkın ne olduğunu çözemedim. İnternette gideceğim durakları ulaşım
ağının sayfasında aratınca fiyat olarak hep 1,2 euro çıkarken, bilet
makinasında özel olarak seçmezsem neden 2,2 euroluk bilet alarak 1 euro
kazıklandığımızı anlamadım. Öte yandan 31 numaralı otobüsteyken kafasına göre
bir durakta numara değiştirerek 32 numara olarak devam etmesine hiç mi hiç
anlam veremedim. Zaten küçücük şehir neden işi karmaşıklaştırmak istemişler
anlamadım.
- Eğer bir ev kiralayacaksanız tepe üstünde
olmadığından emin olun. Genel olarak şehirdeki her şey yürüme mesafesinde,
bulduğunuz ev de harita üzerinde yürüme mesafesinde gözükebilir, ancak her gün
çıkmak zorunda kalacağınız yokuş bir süre sonra kabusa dönüşebilir.
- Heidelberg ve genel olarak Almanya ‘eyvah
alışverişe geç kaldım’ diyeceğiniz Avrupa ülkelerinden değil. Marketlerin bir
kısmı 00:00’a kadar açık. Ancak pazar günlerine dikkat etmek lazım genel olarak
her yer kapalı.
- Üniversite’ye gidip de bir seminere
katılırsanız, konuşmanın sonunda konuşmacıyı alkışlamayın. Alkışlamak yerine
masalara vuruluyormuş.
- Çanların kimin için çaldığını merak
etmeyin. En azından ben merak etmeyi kestim. Sanırım her saat başı yaklaşık 15
dakika çan çalıyor, nedenini anlayamadım ancak İtalya’da bile bu kadar çan sesi
duyduğumu hatırlamıyorum.
- İnsanların kavurucu sıcakta neden ayakkabılarını
çıkartıp yürüdüklerini anlamayabilirsiniz. Ben de anlamadım. Hani kumsal olur,
çimen olur tamam, ama bir insan kavurucu sıcakta nasıl olur da betonun ya da
asfaltın üzerinde yürüyebilir bilmiyorum.
- Bisikletlere dikkat edin. Gerçekten DİKKAT edin; çünkü deli gibi
kullanıyorlar. Hele ola ki kalabalık bir saatte Plöck caddesinden geçerseniz
ezilebilirsiniz. Yanlışlıkla bisiklet yoluna girerseniz dövülebilirsiniz vs...
- Herkesin çöpten bir şeyler aramasına
alışın. Giyimi kuşamı düzgün olandan sokakta yatan adama kadar herkes çöpleri
karıştırıyor Almanya’da. Nedenini tam anlamamakla birlikte, aşağıda fotoğrafını
gördüğünüz sembole sahip plastik şişeleri aradıklarını düşünüyorum. Eğer bu
geri dönüşüm sembolüne sahip plastikleri hemen her markette bulunan geri
dönüşüm makinalarına atarsanız attığınız kadar indirim ya da para
kazanıyormuşsunuz. Bir nevi depozito anladığım kadarıyla. Biz şuanda biriktirme
halindeyiz, henüz deneyemedik.
Son olarak buralara gelmişken yerel
biraları tatmayı, Bretzel (bölgeye
göre isim birazcık değişebiliyor sanırım) ve sosis yemeyi ihmal etmeyin.
İyi gezmeler... :)
0 yorum:
Yorum Gönder