Bu yıl
9uncusu gerçekleşen Bilim Gecesine ilk defa katılma şansı elde ettim. Bilim
gecesi, her ne kadar 2000 yılından itibaren gerçekleştirilen bir aktivite olsa
da sonuncusu 2010'da yapılmış. Açıkçası alana giderken bu kadar eğlenceli bir
aktivite ile karşılaşmayı beklemiyordum, daha çok sadece çocuklara
hitap eden bir
yer düşünmüştüm, yanılmışım.
Bilim Gecesi
aslında sadece bir geceden ibaret değil. Genel olarak cumartesi öğlen başlayıp
pazar gecesi sonlanıyor diyebiliriz. Ben ise gezme fırsatını ancak pazar
öğleden sonra yakalayabildim. Sıcak hava ve bol güneşe rağmen oldukça hoş vakit
geçirdim.
Aslında
fotoğrafı, videosu çekilebilecek birçok stant vardı, ancak her stant o kadar
doluydu ki fotoğrafını çekmeye kalksam insan toplulukları dışında birşey görmek
biraz zor olacaktı. Yine de ufak tefek bir kaç poz yakaladım.
Stantlar
oldukça çeşitliydi, fizik, kimya, biyoloji, mühendislik, istatistik, psikoloji
vs... Üstelik bazı stantlarda katılabileceğiniz aktiviteler sayesinde küçük
hediyeler bile kazanabilirsiniz.
En çok ilgi
çeken stantların başında, hafta ortasında Higgs bozonunu bulunduğu
açıklaması ile popülaritesini daha da arttıran CERN geliyordu. Tabii CERN'e
bağlı olarak fizik alanıyla ilgili stantlar da ilgi merkeziydi.
Aralarında
yaklaşık 15 - 20 metre bulunan iki çanak sayesinde, uzaklığa rağmen bağırmadan
iletişim kurmak mümkün. Tek yapmanız gereken çanaklardan birine yaklaşıp
konuşmak ve diğer bir kişinin de öteki çanağa yaklaşarak sizi dinlemesi.
Başka bir
stant da çeşitli deneyleri kimya deneylerini izlemeniz mümkündü:
İllüzyon standı (aslında psikoloji
standı idi sanırım) en çok ilgi çeken stantlardandı.
Pek çok resim, fotoğraf, illüstrasyon
vardı.
Bunlara ek olarak beyninizle kontrol
edebileceğiniz söylenen bir bilgisayar (aslında denemek istiyordum ama deli
gibi kuyruk vardı ve kimse (özellikle çocuklar ve ebeveynleri) kuyruk kurallarına
saygılı değildi), bakış açınızı bozup taktıktan sonra algılarınızı değiştiren
bir gözlük ve bana en ilginç geleni genetik yapınıza göre kokusunu
algılayabildiğiniz kalemlerdi. Evet yanlış duymadınız, standa girer girmez
yanıma bir görevli yaklaşıp kalemlerden birini koklayıp koku hakkında ne
düşündüğümü söylememi istedi. Kokladım, kokladım...Tık yok. Dedim herhalde
kokusu falan bitti kullana kullana. Sonra yüzümdeki garip ifadeyi görmüş olacak
ki kız, açıklamaya başladı. Bu kokuyu algılamak tamamen genlerimizle
ilgiliymiş. Hiç birşey hissetmeyenler, hissedip çok sevenler ve hissedip nefret
edenler varmış. İstatistik açısından her koklayana işaretleme yaptırtıyorlardı.
İlk gün hemen hemen hepsi eşit çıkmış, ikinci gün ise kokudan nefret edenler
çoğunlukta gibiydi.
Bir diğer ilginç stant ise bize su
üzerinde yürümenin imkansız olmadığını gösteriyordu. Daha doğrusu sıvı üzerinde
diyelim :)
Suya katılan bir miktar mısır
nişastası sayesinde suyun üzerinde yürümek hiç de imkansız değil! Dikkat
etmeniz gereken tek şek ayaklarınızı hızlıca su yüzeyine vurmanız ve
durmamanız. Eğer durursanız suya gömülüyorsunuz ve eğer suya gömülürseniz
çıkmanız oldukça güç :) Bir nevi bataklık etkisi yaratıyor. Neyse ki bu küçük
aktivitede ola ki suya düşerseniz çevredeki yardımcı öğrenciler kurtulmanıza
yardımcı oluyor, zaten su derin olmadığı için tamamen gömülme ihtimaliniz de
yok.
Tüm bu aktivitelere ek olarak
çeşitli filtreler sayesinde güneşi gözleyebilir, hangi mantarın zararlı,
hangisinin yararlı olduğu hakkında bilgi edinebilir, koku labirentine girip
yolunuzu bulmaya çalışabilir, neden light kolanın suda yüzüp, normal kolanın
battığını öğrenebilir, Leman gölü çevresindeki temizlik/kirlilik oranları
hakkında bilgi edinebilir ya da müzeye girip şans oyunlarının nasıl çalıştığını
yerinde test edebilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder