Geçen haftaki yazımda Nuuksio MilliParkı’ndan ve orada yapabileceğiniz yürüyüşlerden bahsetmiştim. Gerçekten de
doğa ile iç içe olmak için Nuuksio Helsinki’ye oldukça yakın. Otobüsle sadece
45 dakika. Ancak bu milli parktan çok daha yakın bir yer daha var. Üstelik
şehirde bulunduğunuz noktaya göre belki otobüse bile binmeden, yürüye yürüye
ulaşabileceğiniz bir ada: Seurasaari.
Sonbaharda yürüye yürüye gitmeye karar verirseniz renkler gerçekten çok güzel oluyor:
Karadan adaya bakış
Bu da ne yazık ki adanın öteki kısmı. Helsinki'nin fabrika kısımları
Çevreye baktığınızda denizin ortasında bitivermiş başka kayalıklar da göreceksiniz.
Otobüsle ulaşmayı seçerseniz 24 numaralı
otobüsün son durağında inmeniz yeterli, adaya giden köprünün hemen önünde inmiş
olacaksınız. Yürümek isterseniz de örneğin Sibelius Anıtı’ndan adaya kadar
yürümek yaklaşık 30 - 40 dakika.
Köprüyü geçerken çok hoş bir ev göreceksiniz sağda. Sanki terk edilmiş gibi içinde yaşayn var ve bahçesine girmek yasak.
Ancak demir çağının betimlendiği noktaya yürümek için yukarıdaki evin bahçesinin bir kısmından geçmek gerekiyor. Geçerken de bu bacaklı küçük kulubecikle karşılaşıyorsunuz. Kendisinin bir sauna olduğunu düşünüyorum bu boyut ve bacasıyla :)
Burası aslında bir açık hava müzesi adası;
aynı zamanda güzel havalarda da çeşitli aktiviteler düzenleniyormuş.
Bu adanın özelliği zamanında Finlandiya’ya
özgü olarak inşa edilmiş evlerin bir benzerlerinin sergilenmesi. Evlerin çoğu
ya çok eski zamanlara dayandığı ya da ahşap temelli olduğu için günümüze kadar
gelememiş. Özellikle de Helsinki’nin merkezinde pek çok tahta ev olduğunu ama
yangın, nem vs. gibi etmenler sonucu yıkıldıklarını, o yüzden de günümüzde pek
eski bina kalmadığını okumuştum. İşte bu adada, sadece geçtiğimiz yüz yıldaki
değil, demir çağındaki evlere kadar pek çok örnek görmek olası.
Bazı evler aynı zamanda çay bahçesi ya da büfe olarak da kullanılıyor. Ancak hafta sonu giderseniz sanırım 12'den sonra açılıyor.
Birkaç tane de uzunca kayık vardı.
Adada bir de kilise var. Biz gittiğimizde kapalıydı. Ancak bahçesinde mezarlar var. Bu adayı kuran mimar ve eşine aitmiş.
Demir çağı kasabası. Burada özellikle çocuklar için aktiviteler düzenleniyor anladığımız kadarıyla.
Bütün bu evlerin gezerken arada güzelim banklardan birinde mola verebilirsiniz :)
Bu bir ev değil. Yiyecekleri saklamak için kullanılan bir depo imiş. Yerden yüksek olması da hayvanların ulaşmasını önlemek için.
Bu örnekleri görürken bir yandan da
adadaki sevimli dostlarımızla tanışabilirsiniz. Bunların başında sincaplar ve
baştankaralar geliyor. Her ikisi de en başta biraz çekingen olmakla birlikte
hem sincaplar hem de baştankaralar elinizden yemiş yemeye bayılıyorlar.
Bizden aldığı fıstıkları saklayan bir sincap. Anlayacağınız verdiklerinizi genellikle kış için stokluyorlar.
Kuşları fotoğraflamak gerçekten çok zor. Mesela aşağıdaki dört kareyi arka arkaya çekmeme rağmen sadece birinde kuşu net yakalayabilmişim. Hemen gelip gidiyorlar :)
Biz adaya ilk gittiğimizde yanımızda
yiyecek bir şey getirmemiştik. Ancak ikinci gidişimizde süpermarketlerde de
hayvanlar için satılan yerfıstıklarından götürdük. Size alışmaları için biraz
heykel olarak vakit geçirmeniz gerekecek ancak sonunda yanınızda bittiklerini
göreceksiniz :) Ben hayatımda ilk kez böyle bir deneyim yaşadığım için çok
hoşuma gitti. Şu sıralar havalar hepten soğumuş halde. En kısa zamanda gidip tekrar
beslemek istiyoruz :)
Bu arada sanıyorum üç çeşit baştankara gördük (baştan kara hakkında bilgili olanlar aşağıya yorum bırakabilir belki. Biz de öğrenmiş oluruz böylece aralarındaki farkı :) )
Mavi başlı çok renkli
Siyah başlı çok renkli
Bu da biraz siyah beyazı andırıyordu.
Kuşlar ve sincaplar dışında kuğu ve ördekleri de besleyebilirsiniz. Zaten sizi gördüklerinde çete şekilde üzerinize geliyor olacaklardır. Ancak dikkatli olmakta fayda var. Size sürü olarak yaklaşmalarının yanı sıra ufacık lokmalar için birbirlerini hırpalıyorlar. Çok kavga ettiklerini, birbirlerinize zarar verdiklerini görünce biz yemek vermekten vazgeçtik.
Taa uzaktan bizi görüp çete şeklinde bize doğru yüzen ördekcikler.
Bu arada adaya gelmişken kendinizi de
beslemek isterseniz ada meydanındaki küçük büfede çeşitli sosis seçenekleri
var, hemen yanındaki herkesin kullanımına açık mangalda dilediğiniz gibi pişirip
afiyetle yiyebiliyorsunuz. Bana dışarıdan yemeğini getirip pişirenler de var
gibi geldi ama yine de sormak gerekebilir. Emin değilim. Büfe açık olduğu
sürece mangal da yanık oluyor dediler bize.
Tüm bu yeme içme ve yedirme işlerine ek
olarak dilerseniz adada bir adet de harem selamlık sauna bulunuyor. Bu saunanın
özelliği saunadan çıktıktan sonra doğrudan denize atlayabilmeniz (mesela şu
mevsimde buza da atlayabilirsiniz) ve üstelik bunların hepsini de çıplak yapabilme
özgürlüğünüz. Hatta anladığım kadarıyla çıplak yapmak zorundasınız çünkü burası
nüdist plajı olan bir sauna. Yazın da yine aynı şekilde plajda denize girmek
mümkünmüş.
Kısacası oldukça keyif alabileceğiniz, ulaşmanın
da oldukça rahat olduğu bir adacık burası. Helsinki’ye gelmişken mutlaka gezin
derim.
* Haritaya yakınlaşmak için farenizin sol tuşunu, uzaklaşmak için ise sağ tuşunu kullanınız.
* Her yerimi, o şehirle/ülkeyle ilgili bir yazıma bağlı. Yazıya ulaşmak için ime tıklayınca çıkan adresi kopyalayıp tarayıcınıza yapıştırmanız yeterli.
* Gezi üzerine olmayan yazılarıma ulaşmak için (örneğin konserler ve hobi yazıları) lütfen arama kutucuğunu ve üst barda bulunan 'sayfalar'ı kullanın.
İyi okumalar :)
TAKIPTE KALIN !
Dilerseniz, İpek's Photoblog'u Facebook ya da Instagram sayfalarından da takip edebilirsiniz. Sayfalara ulaşmak için ikonlara tıklamanız yeterli :)
0 yorum:
Yorum Gönder