İkinci gün olabildiğince erken kalkıp
çadırımızı topladık, kamptan çıkışımızı yapıp Şeytan Köprüsü Vadisi’ne
ilerledik. Fransızca ismi Gorges du pont
du diable olan bu vadi için aslında bir obruk diyebiliriz. Şeytan Köprüsü
(Pont du diable) ise bu vadinin sadece bir noktasında kalan özel bir kuruluşa
ait bir gezi alanı.
Şeytan Köprüsü’nü kendi başınıza gezmeniz
olası değil. Güvenlik nedeniyle rehber eşliğinde gezmeniz gerekiyor. Biz kapılar
açılır açılmaz hazır ve nazır bulunduğumuzdan Pazar gününün ilk gezi
grubundaydık ve bizim dışımızda sadece 4-5 kişi ve bir de rehber vardı.
Gezilecek alan çok büyük olmamasına karşın gezimiz 40-45 dakikayı buldu.
Geziye başlamak için öncelikle obruğa inip
rehberle buluşma noktasına gitmeniz gerekiyor.
|
İnişin sonuna doğru aşağıda buluşma noktasının çatısı gözüküyor :) |
Sonrasında rehber eşliğinde tekrar birkaç
metre aşağı iniyorsunuz.
|
Merdivenler oldukça dikti. |
|
İnmeye devam ediyoruz. |
|
İndiğimiz merdivenlerin bir kısmı :) |
İşte buraya ismini veren Şeytan Köprüsü…
Evet oraya sıkışıp kalmış bir kaya sadece. Belki zamanla düşüp yok olacak.
Ancak şimdilik efsanelerle birlikte yaşıyor.
|
Şeytan köprüsüne ismini veren kaya. |
|
Kaya, yürüyüşe devam edeceğimiz patika ve kanyon bir arada |
|
Şeytan kayasına alttan bakış |
|
Bu da geçtikten sonra. |
Yine güvenlik sebebiyle sanıyorum
ekim-mayıs ayları arası su seviyesi yükseldiğinden vadiyi gezmek mümkün değil.
|
Vadi düzenlenmeden önce kullanılan merdivenler. Sanırım hiçbir güç beni oradan yürütemezdi hehe :) |
|
Yürüyeceğiniz kısım çok uzun değil aslında, geçtiğimiz kış su seviyesi hiç olmadığı kadar yükselmiş. Yürüdüğümüz patikayı da kaplayacak kadar yükselmiş. |
|
Vadi uzayıp gidiyor ama yürüyebileceğimiz yer yok. |
Biz çıkarken obruktan aşağı inen pek çok
kişi gördük. Sanıyorum günün ikinci grubu en az 50-60 kişiydi. Ancak o kadar
çok kişinin arasında rehberi duyabilir misiniz, ya da doğru düzgün fotoğraf
çekebilir misiniz bilemiyorum. En iyisi hafta içi ya da ilk tura katılabilmek…
Vadiden sonraki durağımız Aulps
Manastırı’ydı. Ancak içini dışarıdan görebileceğiniz bir manastır için giriş
fiyatları biraz fazla geldiğinden sadece dışarıdan fotoğraflamakla yetindik.
İçeriden fotoğraf çekmek de eminim güzeldir ancak 6 euro biraz fazla gözüktü.
Cenevre’ye doğru yolu koyulmadan önce son
durağımız Mines d’Or Gölü oldu. Yani Altın Madeni gölü. Oldukça küçük olan bu
göl 1340 metrede konuşlanmış. Kendisinin altın ve altın madenleriyle alakası
yok, yapay bir göl. Ancak dağların zirvelerini izleyerek bir süre dinlenmek
için hoş bir noktaydı. Öğle yemeği olarak yolda aldığımız sandviçleri orada
yedik. Ardından da Cenevre’ye doğru dönüşe geçtik.
|
Fotoğraf çekmek için çok güzel bir hava vardı şansımıza :) |
Kısacası oldukça rahatlatıcı, doğayla iç
içe hoş bir gün geçirmiş olduk. Gerçekten de bu bölgede oturmanın en büyük
avantajı hafta sonları en fazla bir iki saatlik mesafedeki doğal güzellikleri
gezip görmekti. Bakalım Helsinki’de bu ihtiyacımızı nasıl gidereceğiz :)
İyi gezmeler!
0 yorum:
Yorum Gönder