Bu yıl sanıyorum özellikle Yunanistan’daki
ekonomik krizin etkisiyle fiyatların düşünmesiyle pek çok insan Türkiye’den
Yunan adalarına akın etti. Benim böyle bir amacım yoktu ama denk gelmiş oldu.
Yolum Bodrum’dan geçerken “Yahu hep buralardayız, Kos da karşıda, görüyoruz. 45
dakikada feribot geçiyormuş, neden gitmiyoruz ki?” diye sordum kendi kendime.
Elbette öyle ha deyince gidilmiyor, vize gerek ne yazık ki. Neyse ki benim
oturma iznim olduğundan problem olmadı, ama anladığım kadarıyla vize almak da
çok zor değil Yunanistan’a; çünkü akın akın Türk gidiyordu adaya.
Orada, bir ada var 'yakında'.... |
Kos yaklaşık 40km’ye 8km’lik bir ada.
Adada yaşan Türk nüfus da oldukça fazlaymış. Zaten merkeze girince etraftaki
nazar boncuklu hediyelik eşyalardan, camilerden, yeni rakı reklamlarından durumu
anlıyorsunuz. Yalnız sanıyorum şu günlerde adada bulunan en büyük grup Suriyeli
sığınmacılar. Hepsi ağaç gölgelerinde, zor şartlarda yaşamaya çalışıyorlar.
Oldukça kalabalıklardı.
Bodrum merkezden bindiğimiz feribot
yaklaşık 45 dakikada Kos’a ulaştı. Eğer Turgutreis’den binerseniz yarım saat
sürüyormuş yolculuk. Sanırım 19€ ödedik gidiş dönüş bilete. Her şey iyi hoştu
ancak feribottaki müzikten nefret ettik. Bir kere sabahın köründe bindiğiniz
feribotta ne diye disko müzikleri çalıyorlar bangır bangır, bir de üstüne bir
sürü Arapça şarkı koyuyorlar anlamadım. Çok iticiydi, hem benim için, hem de
yanımdaki İtalyan akrabalarım için.
Marina |
Marina |
Kos’a adım atar atmaz tarihin içine
düşüyorsunuz. Öncelikle sizi St. Jean şövalyeleri tarafından yapılan Neratzia
Kalesi (1) karşılıyor. Sonrasında şehir merkezindeki parkta bulunan Hipokrat
Ağacı’nı (3) ziyaret edebilirsiniz. Meşhur hekim Hipokrat’ın bu ağacın altında
öğrencilerine ders verdiği söylenmekte.
Karşımıza çıkan ilk camii 1786 yılında
yapılmış olan Gazi Hasan Paşa Camii (4). Günümüzde camii olarak kullanılmıyor,
zaten biraz yıkık dökük halde. Ama alt giriş kısmında çeşitli dükkânlar var
hediyelik satan.
Cami ve ağaçtan sonra yolumuza devam edip
tarihi kalıntılara geliyoruz (5). Helenistik çağdan orta çağa kadar izler taşıyor
bu kalıntılar. Pek ayakta değiller ama yine de görmeğe değer zaten şehir
merkezindeler.
‘Panellion’ (12, 13), 1935 yılında inşa
edilen bir bina o zamanlar Faşist İtalyan partisinin merkezi olarak
kullanıyormuş. Günümüzde ise pazar yeri durumunda.
Bu pazar alanının hemen yanında ise bir
başka cami, 18. Yüzyılda inşa edilmiş Defterdar Camii var,(14).
Batı arkeolojik kalıntı alanı ve birkaç
diğer harabe(6, 7, 8, 9), şehir merkezinden yaklaşık on dakika yürüme
mesafesinde. Yine merkezde kalıyor yani :) Burada çeşitli mozaikler ve başka
tarihi kalıntılar bulunuyor.
Adada gezebileceğiniz başka yerler de var.
Örneğin Asklepion Sitesi Tıp Merkezi (fazla sıcakta gezmememizi tavsiye etti
yemek yediğimiz lokantadakiler, çünkü tamamı açık bir alanmış burası, merkezden
kalkan turistik trenlerden biriyle ulaşılabiliyormuş), sülfürlü sıcak su
kaynakları ve arkeoloji müzesi.
Bu arada yemeğimizi aşağıdaki haritada
Apellou ve Ifestou caddeleri üzerinde dar bir sokakta konuşlanmış küçük bir
lokantada yedik. Sokak haritada gözükmüyor, biraz saklıydı. Mezelerin
bazılarında çok fazla sarımsak kullanmış olsalar da hayatımdaki en güzel humusu
bu lokantada yedim sanırım :) Bir de tabii, balık yemek istiyorsanız, listede
en başta ismini okuyamayabilirsiniz ama her yer de çipura mevcut :)
Dar ama bol çiçekli sokaklar |
Merkez de pek çok lokanta var. |
Kısacası sabah 10:15 – akşamüzeri 16:30
arası süren bu kısa İstanköy gezimizden hoş anılarla ayrıldık. Darısı diğer
adaların başına diyelim.
İyi eğlenceler :)
Haritada numarası bulunup, yazıda
bahsetmediğim yerler:
2 – Kont Francesco Şans Evi
10 – Eskişehir kısmı (burada hep lokantalar var)
11 – St. Paraskevi Kilisesi
15 – Arkeoloji Müzesi
0 yorum:
Yorum Gönder