(Aslında az önce çok güzel bir yazı derlemiştim. Ancak blogger sağolsun tüm yazdıklarım ve eklediğim resimler silindi. O yüzden şuanda sinir krizine girebilirim. Oturup yazdığım şeyleri tekrar yazmak gerçek de sinir bozucu diye düşünüyorum.)
Buaralar pek yazacak birşey bulamıyorum. Çünkü buarada havalar oldukça soğumaya başladı. Mesela dün öğleden sonra hava 7 dereceydi; gece de -2 gösteriyordu hava durumu. Artık kışın ne olacak, şimdilik hayal edemiyorum. Aslında soğuktan çok rüzgar etkiliyor insanı. Bu rüzgarda çarpılmamak için de, zorunda değilsem, dışarı çıkmamayı tercih ediyorum genellikle. Yine de aktivitelere katılıyorum tabii ki. Mesela dün Birleşmiş Milletler gezmimiz vardı. Güzel geçti; ancak pek de benim beklediğim gibi bir yer değildi sanırım BM.
Bir kere Nations meydanından gözüken bina pek kullanılmıyor. Onun yerine hemen arkasında bulunan betonarme bina kullanılıyor. Açıkcası şekil olarak hiç hoşuma gitmedi betonarme olan. Yine de içeriden manzara oldukça güzel.
Nations meydanından gözüken binanın planı Versay Sarayının planı baz alınarak yapılmış ancak çok daha büyük bir alana kuruluymuş.
Bina koridorlarında pek çok resme, heykele, vazoya rastlamak mümkün. Ancak 1-1,5 saatlik gezimiz boyunca pek fazla fotoğraf çektiğimi söyleyemeceğim çünkü japon rehberimiz oldukça hızlıydı gezdirme konusunda.
Binada toplamda 50-60 tane toplantı salonu bulunuyor sanırım. Biz 4 tanesini gezdik; ama salonların işlevleri pek aklımda kalmadı. Sanırım BM fazla ilgimi çekmedi. Ama şunu söyleyebilirim; resimler de göreceğiniz, üst katlarda bulunan camekanlı kısımlar simultane tercümanlar için ayrılmış odaların olduğu kısım.
İlk olarak bu salonu gezdik :
Bu üçüncü gezdiğimiz salon. Dört katıyla, BM'nin en geniş toplantı salonuymuş
Ve bu da dördüncü salon:
Türk dedim de aklıma geldi. Buarada hemen hergün bir Türk Malına rastlıyorum. Mesela geçen gün çorap almak için girdiğim bir mağazada elime aldığım ilk çorap Türk Malıydı. Ancak mağaza yabancı, Türk malı dışında İtalyan ve Polonya malları satıyorlardı. Başka bir gün Migrosta kurutulmuş meyvelere bakıyordum ve tabii ki "Türk Kayısı"nı gördüm. Yine bir başka gün okuldan eve yürürken, iki ayrı restoranda koli halinde Paşabahçe ürünleri gördüm ve iki restorant da Türk değildi. Artık ben mi kendime çekiyorum Türk mallarını yoksa burda cidden kullanımı mı yaygın bilemiyorum. Bir de Türk kaşarı bulsam oldukça sevineceğim. Artık yavaş yavaş Türk yemeklerini de özlemle anmaya başladım. Bunun yüzden geçenler de arkadaşlara ufak çapta bir Türk yemekleri günü yaptım. Biber dolması, zeytinyağlı barbunya ve sarımsaklı yoğurtlu havuç hazırladım; ancak yemekten önce resim çekmeyi unuttuk o yüzden; sadece dolmaları fotoğraflayabildim.
Buaralar pek yazacak birşey bulamıyorum. Çünkü buarada havalar oldukça soğumaya başladı. Mesela dün öğleden sonra hava 7 dereceydi; gece de -2 gösteriyordu hava durumu. Artık kışın ne olacak, şimdilik hayal edemiyorum. Aslında soğuktan çok rüzgar etkiliyor insanı. Bu rüzgarda çarpılmamak için de, zorunda değilsem, dışarı çıkmamayı tercih ediyorum genellikle. Yine de aktivitelere katılıyorum tabii ki. Mesela dün Birleşmiş Milletler gezmimiz vardı. Güzel geçti; ancak pek de benim beklediğim gibi bir yer değildi sanırım BM.
Bir kere Nations meydanından gözüken bina pek kullanılmıyor. Onun yerine hemen arkasında bulunan betonarme bina kullanılıyor. Açıkcası şekil olarak hiç hoşuma gitmedi betonarme olan. Yine de içeriden manzara oldukça güzel.
Nations meydanından gözüken binanın planı Versay Sarayının planı baz alınarak yapılmış ancak çok daha büyük bir alana kuruluymuş.
Bina koridorlarında pek çok resme, heykele, vazoya rastlamak mümkün. Ancak 1-1,5 saatlik gezimiz boyunca pek fazla fotoğraf çektiğimi söyleyemeceğim çünkü japon rehberimiz oldukça hızlıydı gezdirme konusunda.
Binada toplamda 50-60 tane toplantı salonu bulunuyor sanırım. Biz 4 tanesini gezdik; ama salonların işlevleri pek aklımda kalmadı. Sanırım BM fazla ilgimi çekmedi. Ama şunu söyleyebilirim; resimler de göreceğiniz, üst katlarda bulunan camekanlı kısımlar simultane tercümanlar için ayrılmış odaların olduğu kısım.
İlk olarak bu salonu gezdik :
İkinci olarak bu salon ( ki oldukça ilgimi çekti tavan süslemesi. Bu renk cümbüşü, farklı fikirlerin kaynaşmasını sembolize ediyormuş ve fonun tek renk mavi olması da sonunda herkesin aynı fikre vardığı sanırım.)
Bu üçüncü gezdiğimiz salon. Dört katıyla, BM'nin en geniş toplantı salonuymuş
Ve bu da dördüncü salon:
Geçen hafta yaşgünümdü. Evimden uzak olmanın getirdiği burukluk vardı üstümde; ama şansıma yaşgünümle aynı gün düzenlenen bir parti sayesinde biraz eğlendim. Böylece hayatımda ilk defa yaşgünümü bir club da kutlamış oldum. Üstelik bir Türk clubında yani Shakers'da. Shaker'sın yöneticisi ya da ortaklarından biri Türk. Aslında çok geniş bir mekan olmamakla birlikte saat 24den itibaren içerisi tıklım tıklım doluyor.
Türk dedim de aklıma geldi. Buarada hemen hergün bir Türk Malına rastlıyorum. Mesela geçen gün çorap almak için girdiğim bir mağazada elime aldığım ilk çorap Türk Malıydı. Ancak mağaza yabancı, Türk malı dışında İtalyan ve Polonya malları satıyorlardı. Başka bir gün Migrosta kurutulmuş meyvelere bakıyordum ve tabii ki "Türk Kayısı"nı gördüm. Yine bir başka gün okuldan eve yürürken, iki ayrı restoranda koli halinde Paşabahçe ürünleri gördüm ve iki restorant da Türk değildi. Artık ben mi kendime çekiyorum Türk mallarını yoksa burda cidden kullanımı mı yaygın bilemiyorum. Bir de Türk kaşarı bulsam oldukça sevineceğim. Artık yavaş yavaş Türk yemeklerini de özlemle anmaya başladım. Bunun yüzden geçenler de arkadaşlara ufak çapta bir Türk yemekleri günü yaptım. Biber dolması, zeytinyağlı barbunya ve sarımsaklı yoğurtlu havuç hazırladım; ancak yemekten önce resim çekmeyi unuttuk o yüzden; sadece dolmaları fotoğraflayabildim.
Burada hemen her saat bir siren sesi duymanız olası. Bu siren bir polis arabasına, cankurtarana ya da itfaiyeye ait olabilir; çünkü hepsi aynı siren sesini kullanıyor. Artık şehirde suç oranı mı yüksek, yoksa suç işlenmesin diye siren çalarak mı geçiyorlar, ya da şehir küçük olduğu için sürekli benim oturduğum sokaktan mı geçmeleri lazım, onu henüz çözemedim. Yine de siz Cenevre'yi de suç oranı bakımından pek parlak olarak düşünmeyin; geçen hafta, göl kenarında yürürken bir arkadaşımın çantasını, ya da çantasından birşeyi çalmaya çalışmışlar, bunun dışında oldukça fazla hırsızlık vakası olduğunu duydum. Hemen herkesin bir tanıdığının evine hırsız girmiş. Artık istanbul kadar geniş ve nüfusu bol olsaydı Cenevre'nin nolurdu bilmiyorum.
Söylemeyi unutmadan hemen ekleyeyim. Ali Kebap'ın yeni reklamı çıkmış. Yani çıkmıştı kaç haftadır da ben ancak ekleyebiliyorum resmi :D Bu reklamda da gördüğünüz üzere Ali işi genişletmiş, Döner Otel açmış :D
Gel gelelim burdaki diğer ilginç kurallara.
Marketlerde alışveriş sonrası poşet bulmanız neredeyse imkansız. Eğer olur da kasiyerden poşet isteme gafletinde bulunursanız, size garip garip bakacak ve en küçüğü 1chf olan karton torbalardan önerecektir. Bu yüzden alışverişe çıkmadan evvel yanınızda poşet, karton torba ya da çanta bulundurmanız en iyisi, aksi takdirde market çıkışında elinizde bir yığın şeyle kalabilirsiniz.
Cenevre'de akşam 8 sabah 7 saatleri arasında gürültü yapmak yasak. Buna yüksek sesle televizyon izlemek, müzik dinlemek, banyo yapmak ve sifon çekmek dahil.Yani olur da gece 1 de sifon çekerseniz biri gelip kapınıza dayanabilir.
Ayrıca pazar günleri ses yapmak hepten yasak. Tadilat yapmak, parti vermek ve taşınmak pazar günleri yasak. Olur da komşulardan izin kopartabilirseniz parti verebilirsiniz.
Buarada her çöpü usulüne göre incik cincik ayrırmak lazım. Ben bile hepsini tam olarak öğrenemedim. Renklerine göre şişeler, plastikler, yiyecek artıkları ve niceleri. En zorunun ise kağıtlar ve karton olduğunu düşünüyorum. Bu kartın ve kağıtları usulüne göre katlayıp, iple sarıp (kısacası balya yapıp diyebiliriz sanırım) kartonları toplayan görevlilerin geçtiği günlerde kapınızın önüne koymak zorundasınız. Eğer yanış katlarsanız görevliler çöpünüzü almamakla kalmıyor, bir de üzerine nasıl katlayacağınızı anlatan kağıt bırakıyorlar.
Son olarak da cumartesi gecesi katıldığım Çek Gecesini anlatıp bu yazımı da burada noktalayayım :)
Bu cumartesi günü Çek arkadaşlara Çek gecesine davetliydik. Oldukça eğlenceli geçti. İki çeşit Çek içkisi ve ayrıca çek birası vardı. Bunlar dışında da bilimumum şarap, bira ve türevleri bulunuyordu tabii ki; ancak ben fazla içkiyi karıştırmanın pek yararlı olmadığını düşünüp pek içmedim.
Gecenin asıl olayı, 3 arkadaş çek gecesinden ayrılmamızdan sonra oldu tabii.Cenevre'de cuma ve cumartesi günleri için gece otobüsleri var saat 00 ve 04 arası çalıştığı söylenen. Söylenen diyorum çünkü biz durağa gittiğimiz zaman sadece gece 1,5a kadar olduklarını gördük. Durak durak gezdik ama eve dönecek otobüs bulamadık. Bunun üzerine taksi durdurmaya karar verdik (her ne kadar deli gibi pahalı da olsalar, yürümemek için) Ancak gel gör ki burdaki taksiler durmuyor. Taksi durağını arayıp taksi çağırmanız gerekiyor. Zar zor, bir gece klübünün badigardından taksi durağının telefonunu bulduk ama 15 beklememize rağmen taksi gelmedi; bunun üzerine tekrar aradık, 5dk içinde geleceği söylendi ama yine gelmedi 8 dakikanın sonunda. Biz de yürümeye başladık. Yolda da taksi durdurmaya çalışmaya devam ettik. Neyse ki içlerinden biri bize acımış olmalı ki kabul etti. Eve vardığım saat 4,5u geçiyordu. Artık taksiye binemeseydik kaçta eve gelirdim hayal bile edemiyorum....
Harika.
YanıtlaSil