Drunken (Sarhoş) sauna :) |
Geçen hafta sonu bir değişiklik yapıp araba kiraladık ve bütün yaz
gitmeyi isteyip de bir türlü vakit ayarlayamadığımız Hanko'yu ziyaret etmeye
gittik.
Hanko, Finlandiya’nın kara üzerindeki en güney noktası bu yüzden de
ülkenin en güneşli yeri sayılıyor. Elbette biz nereyse eylül sonunda
gittiğimizden ne denize girebildik ne de güneşini görebildik. Hatta Hanko
tabir-i caizse tam bir hayalet şehre dönmüştü, sanki bir zamanlar tatil
beldesiymiş de, artık kullanılmıyormuş gibi bir havası vardı :) Sezon
bittiginden olsa gerek lokantalar bile kapalıydı sadece birkaç kafe ve pub
açıktı bizim gördüğümüz.
Hanko'da gördüklerimizin ayrıntısına girmeden önce yolda durduğumuz iki
noktadan bahsetmek istiyorum. Bu iki noktayı da tesadüfen önceden bir yerlere
not etmiştim gezmek üzere, sonrasında araba da kiralayınca yolumuzu buralardan
geçirelim dedik.
İlk durağımız Helsinki'ye 30-40dakika uzaklıkta bulunan ve artık kullanılmayan
bir sauna idi. En azından öyle olduğu rivayet ediliyor diyelim :)
Bu saunayı bulmak biraz zor oldu aslında. İnternette pek çok kişi
fotoğrafını paylaşıyor, ancak tam bir nokta vermiyorlardı. Bulunduğu bölgede de
çok fazla göl olduğu için sırf göllere bakarak arama yapmak biraz güçtü. Neyse
ki sonunda bir internet sitesinden yakınında bulunduğu gölü, oradan da Google Maps üzerinden baka baka saunayı
buldum :)
Haritaya bakınca saunanın yakınında bir halk plajı ve onun otoparkı göze
çarpıyordu. Ben de en mantıklısının arabayı oraya park etmek olacağını
düşünerek otoparkın koordinatlarını bir köşeye not ettim :) (bkz. 60°14’00.2" K /
24°25’52.6" D – Tampaja Gölü).
Tampaja Gölü'nün plajı |
Otoparka hiçbir güçlükle karşılaşmadan vardık. Elbette çevrede bizim
dışımızda kimse yoktu. Önce plaja inip baktık, saunayı biraz uzaktan ve şimdiye
kadar gördüğüm fotoğraflara oranla farklı bir açıdan görüyorduk ama görüyorduk
:)
Yine de daha yakınına gidebilir miyiz diye araştırdık. Plajla sauna arasında
küçük bir dere aktığından geçiş imkânsızdı; ancak arabayla dönüşe geçerken
birkaç yüz metre ileride (otoparka gelirken geri de oluyor yani) solda sonuna
kadar açık bir bahçe kapısı gördük. Arabayı uygun bir yere park edip bir de
buradan girerek şansımızı denemeye karar verdik.
Bahçe oldukça haraptı, her yeri otlar bürümüştü. Göldeki saunayı andıran
birkaç başka kulübe ve bir zamanlar lokanta olarak kullanıldığını düşündüğüm
bir ev daha vardı. Açıkçası her halinden terk edildiği belli olsa da kendimizi
izinsiz girmiş gibi hissettiğimizden fazla dolaşmadan, doğrudan saunanın bir
iki fotoğrafını çekip oradan ayrıldık.
İkinci durağımız Raseborgs Şatosu Haraberleriydi (bkz. koordinatlar 59°59’31.5" K / 23°39’00.5"
D bu koordinatların işaret ettiği noktanın biraz gerisinde otoparka park ettik arabamızı). Elimdeki
2015 basımı rehberde harabelere giriş ücreti 2€ olmasına rağmen, varınca
fiyatın 5€’ya çıktığını öğrendik (%100’den fazla zam yapılmış yani ayıp -_-).
Açıkçası Finlandiya’da gördüğümüz ilk şato olduğunu (Suomenllina’yı
saymazsak) ve zaten ülkenin topu topu gezmeğe değer 3 şatosu olduğunu düşünerek
ayrıca da buralara kadar direksiyon sallamışken ziyaret etmeye karar verdik.
Giriş biletini hemen şatonun yanındaki kafe/lokantadan satın
alabiliyorsunuz. İçeri girince wc 1€ yazdığını göreceksiniz. Sanıyorum bilet
alırsanız ücretsiz oluyor ama hiç uğraşmak istemezseniz, şatonun girişine doğru
tamamen ücretsiz biyolojik tuvaletlerden bulacaksınız.
Şatonun yakınlarındaki elma ağaçlarından düşen elmacıklar |
Bilet alacağınız lokanta |
Dışarıdan oldukça küçük gözüken bu şato koca bir kaya kütlesinin
üzerine, bölge İsveç’in elindeyken inşa edilmiş. Açıkçası içerisi
beklediğimizden büyük çıktı, ancak öyle pek de görebileceğiniz bir şey yok.
Şatonun bahçesinde tam olarak ne yaptıklarını anlayamadığımız bir grup oradan oraya koşturup şişelerin üzerine çömelerek bir oyun oynuyorlardı |
Yemek salonu |
Şatoyu gezdikten sonra hemen yan tarlada otlamakta olan koyunlara da
bakmayı ihmal etmedik. Aslında şatoya tam bir orta çağ havası katan bu koyunlardı
bence.
Bu yakacak odunları da kalenin önüne gelecek şekilde pozladım ki ortaçağ havası artsın :p |
Hanko’dan önceki son durağımızı bitirdiğimizde karnımız zil çalıyordu
ancak Hanko’ya kadar sabretmeye karar verdik. Şatodan Hanko’ya gitmek yaklaşık
yarım saat sürdü. Merkeze varınca arabayı rastgele ama turist bilgilendirme
bürosunun yakınlarında bir yere park ettik ve sezon itibariyle açık kalan tek
yere, publardan birine gittik.
Karnımızı doyurup mutlu olduktan sonra sahilde turalamaya başladık. İlk
durağımız gittiğimiz pubın da bulunduğu marinanın yakınlarındaki kayalık alan
oldu. Açıkçası kayaların kendine has bir havası olduğu ve kapalı havaya rağmen
oldukça ilgi çekici olduklarını söylemekte yarar var. Deniz de az biraz yosunlu
ve denizanalı olmasına karşın oldukça temiz gözüküyordu belirteyim.
Bu yosunlar tam fosforlu gibiydi :) |
Bu kayaların üzerinde biraz hoplayıp zıpladıktan sonra Hanko’nun simgesi
olduğunu öğrendiğimiz kabinlerin olduğu plaja gittik. Plajda biraz
soluklandıktan ve etraftaki üç beş kuğunun fotoğrafını çektikten sonra hemen
plajın yanında bulunan yarımadada yürümeye başladık.
Anladığımız kadarıyla bu yarımada Hanko’nun en güney noktası ve doğal
olarak da Finlandiya’nın kara üzerindeki en uç noktası (aslında daha uçta bir
başka nokta olması lazım gibi geldi bize, fakat o kısım gümrüklü liman
olduğundan içeri girmeğe imkân yoktu).
Yarımada aslında oldukça küçük; ancak kayalık arazi yürümeyi zorlaştırdığından ve onu bunu fotoğraflayalım diye bakınca rahat rahat 1 saat geçirebiliyorsunuz. |
Koca kayaların üzerinde küçücük kalan ben :) |
Kayalar arasındaki geçişler bazen tahta köprülerle sağlanıyor |
Laponya gibi olmasa da burada da büyükçe karınca yuvaları bulduk :) |
Güneye doğru bakış :) |
Bu mermerin ne olduğunu anlayamadık. Birinin mezarı gibi duruyordu ancak üzerinde hiçbir yazı yoktu. |
En güney nokta |
Eğer Finlandiya’nın en güney noktasına gitmek isterseniz o da Hanko’nun
sanırım 25-35 km açığında bulunan ve üzerinde bir deniz feneri olan adacık.
Adanın adı Bengtskar, sanırım aynı adlı bir başka ada var Hanko’nun üst
kısmında ancak orası değil. Bu adaya gitmek sanırım 2-3 saat sürüyor.
Dilerseniz günübirlik sabah saat 11’de başlayıp toplamda 6 saat süren bir tura
katılabiliyor ya da gidip yaz aylarında otel olarak da hizmet veren deniz
fenerinde konaklayabiliyorsunuz. Turlar da yine sadece yazın yapılıyor, kışın
adaya gitme imkânı yok; ancak sanıyorum yıl boyunca adada yaşayıp feneri
kontrol eden bir karı koca var. Otelde konaklama ücreti bir hayli yüksekti.
Elbette küçücük adada yemek yiyeceğiniz başka bir yer olmadığından vs. her şeye
para bayılıyorsunuz. Turlar da bana oldukça pahalı geldi aslında. Günübirlik
turların fiyatları da kişi başı 50€’dan başlıyordu. Tamam adaya gitmek zor
olmalı, ancak bu kadar pahalı olmamalı bence. Yine de gitmek isteyenler olursa
diye paylaşmış olayım dedim :)
Hanko'nun rüzgarlı bir yer olduğu kesin :) |
Şehirde pek çok heykel vardı; bunların çoğunluğunu da kuş heykelleri oluşturuyordu |
Elbette Hanko'nun tahta evleri de meşhur. Denize nazır bu evler biraz yalıyı andırıyordu; ancak çevrede pek çok inşaat olduğunu da gördük :( Üzülmeden edemedik |
Şehrin kumarhanesi de ahşaptan :) Ancak hâlen kumarhane olarak kullanılıyor mu pek anlayamadım. Bana lokanta gibi geldi. |
Yarımadadaki turumuzu da bitirdikten sonra “biz yine bir şansımızı
deneyelim” diyerek gümrüğün bulunduğu kısma da bir gittik. Burada karşımıza bir
manzara noktası çıktı. Tepeye çıkınca deniz ve ufuk manzarası güzel ancak
çevrenizde sadece tırlar var. Pek matah bir manzara değildi yani.
Böylelikle bir gezimizi daha sonlandırıp 1,5 – 2 saat uzaklıktaki
Helsinki’ye geri döndük :)
İnternette şöyle büyükce (Viking stili) bir yemek masası ararken nasıl oldu bloğunuzu buldum bilmiyorum. Yazılarınızı okurken hissiyatım tam olarak şuydu; Sanki uzun yıllardır tanıdığım bir arkadaşım gittiği, gördüğü yerleri büyük bir içtenlikle ve Bilal'e anlatıyormuşçasına anlatıyor ve bende severek, şevkle dinliyordum. Güzel anlatımınızdan vazgeçmemeniz ve eşinizle birlikte uzuuun mutlu bir hayat sürmenizi dilerim. Adanadan sevgilerle. Not: İlk kez tanımadığım birinin bloğuna yazıyorum sürç-ü lisan ettimse affola.
YanıtlaSilMerhaba Dilşat Bey,
SilÖncelikle ilginiz ve nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim. Üstelik gezi blogu yerine Viking stili yemek masası ararken buralara kadar gelmiş olmanıza rağmen yazılarıma göz atıp, yazdıklarımı samimi ve rahat okunur bulmanıza çok sevindim :)
Ayrıca güzel dilekleriniz için de çok teşekkür ederim. Size de sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür dilerim. Biz de bu soğuk ülkeden Adana'ya sevgilerimizi yolluyoruz.