Cambridge tarafından Boston merkeze bakış |
Amerika gezimizin son durağı Boston’du.
Boston’a yaklaşık olarak 1,5 gün geçirdik. Açıkçası şehri küçümsemek gibi
olmasın ama bu süre zarfında 3 kere şehir turu attık, görmek istediğimiz her
noktayı da gördük.
Bir önceki durağımız olan New York’dan
Boston’a otobüsle geçtik. Sanıyorum kişi başı 20 dolar gibi bir ücret ödedik.
Yolculuk 4 saat sürüyor, herhangi bir mola yok ama otobüsde WC vardı, biz Bolt Bus ile seyahat ettik, genel
olarak memnun kaldık. Sabah 8 gibi kalkan otobüsümüz 12’ye doğru bizi Boston’a
ulaştırdı. Otobüs terminali Boston’un göbeğinde, o yüzden çevreye ulaşımınızın
zor olacağını düşünmüyorum. Aynı merkezilik durumu havalimanı için de geçerli.
Gerçekten de neredeyse şehrin içinde olan havalimanına merkezden otobüsle
ulaşmak en fazla 15-20 dakika sürüyor.
Boston’da kaldığımız tek geceyi Club Quarters in Boston otelinde
geçirdik. İnternet, çay kahve gibi kolaylıkları bulunuyor, temiz ve merkezi bir
oteldi. Ayrıca altında her daim açık gördüğümüz bir de pub vardı. Boston’a
vardığımız ilk gün Paskalya idi, o yüzden tüm dükkan ve mağazalar kapalıydı,
şansımıza neredeyse tek açık yer bu pubdı, fazla dolanmadan girivermiş olduk.
Kaldığımız otelin en güzel yanı ise çantalarımızı
bırakırken bize hiç sorun çıkartmamış olmalarıydı. Gerçekten de bazı oteller
sizi bu konuda fazlasıyla zorlayabiliyor. Uçağımız gece 23:00’deydi, o yüzden
gündüz şehri gezmek istiyorduk, eşyalarımızı otele bırakırken özellikle
bilgisayar gibi elektronik eşyalarımızı, üzerlerine etiket yapıştırarak başka
bir kasa odasına koydular, pek hoşumuza gitti. :)
Gelelim Boston’da yapılabilecekler.
Açıkçası Boston’da yapabileceğiniz pek fazla bir şey yok. Kendi adımıza
gezilebilecek en ilginç müzenin Boston
Tea Party Museum olduğunu düşünüyorum, ama onu da gezmedik sadece uzaktan
fotoğrafladık; çünkü hem fazla çocuklar için gözüktü gözümüze, hem çok
pahalıydı, hem de gerçekten çayları denize attıklarını duyunca vaz geçtik :p
Şaka bir yana böylesine önemli olayların başlangıcına sebebiyet veren bir
limanı ve gemilerini gezmek güzel bir fikirdi, ancak daha ekonomik ve
yetişkinlere de yönelik bir şeyler ayarlayabilirlerdi diye de düşünmeden
edemedik (giriş ücreti yetişkin 25dolar, öğrenci 22dolardı.)
Yine Tea Party Museum’un olduğu kısım liman, gitmişken orayı da
turlayabilirsiniz.
Gittiğimizde yer yer kar vardı etrafta |
Şehrin sanıyorum en çok vakit
geçireceğiniz kısmı Faneuil Hall
Marketplace (sanırım Quincy Market olarak
da geçebiliyor) olacaktır. Biz Boston’dayken hava pek güzel olmadığından
dışarıda kurulmuş masalar yoktu, ama sanıyorum yazın masalar da oluyor. Faneuil
Hall’in içinde ve çevresinde hem restorantlar hem de küçük butikler bulunuyor.
Fazla bir şey beklememek gerek ama küçük hediyelikler, kartpostllar ve karın
doyurmak için kesinlikle uğramanız gereken bir nokta.
Müzik yapan gruplara denk gelme ihtimaliniz de var. Hava soğuk da olsa içimiz ısındı :) |
Kaynak |
Tüm bunlara ek olarak şehrin merkezinde
soluklanabileceğiniz bir park bulunuyor. İçinde fazla bir şey yok ama parklar
güzeldir, hem hayvanlar da var çevrede rahatlarsınız :)
Boston’un merkezini bitirdikten sonra
azıcık dışında çıkıp (metro ile 10 dakika kadar dışı...) şehrin meşhur
üniversitelerini dilediğiniz gibi gezebilirsiniz. Merkeze en yakın olan M.I.T.’nin (Massachusetts Institute of
Technology) içinde kampüsün haritasını alabileceğiniz, tuvaletlere nasıl
ulaşabileceğinizi sorabileceğiniz bir yardım bürosu bile var. Gerçekten öğrenci
değilseniz içeride yapabilecek pek bir şeyiniz yok (ama ateşli bir Harry Potter
hayranıysanız Quidditch* oynamak için MIT’nin klüplerini kafaya almayı
deneyebilirsiniz. Biz gittiğimizde posterler her yerdeydi). İsterseniz MIT’nin
bir de müzesi varmış, içinde önemli icatlarla ilgili bilgiler veriliyormuş diye
okumuştum.
M.I.T.’den sonra
yine metro vasıtasıyla Harvard’a geçmeniz mümkün. Dilerseniz
yürüyebilirsiniz de sanıyorum ama yarım saat sürer herhalde. Biz karnımızı
hemen Harvard’ın dışında bulunan karavan-lokanta tarzı bir yerde doyurduk, açık
havada. Ayrıca kantin de bulunuyor çeşitli noktalarda. Harvard’a bana ilginç
gelen iki müze vardı, sonuçta biz hiçbirini gezmemeye karar verdik ama belki
sizin ilginizi çeker diye isimlerini paylaşmış olayım: Collection of
Historical Scientific Instruments ve Harvard Museum of Natural
History.
Ben hem MIT’yi, hem de Harvard’ı daha bir
kampüs havasında bekliyordum, ancak ikisi de yapılaşma olarak biraz İstanbul
Üniversitesi’ni andırıyordu, yani binalar yollar üzerinde, hepsi öğreğin
Boğaziçi gibi aynı kampüsün içinde değil.
Son notumu ise Fringe hayranlarına armağan
ediyorum. Sevgili Fringe hayranları, benim yaşadığım hayal kırıklığını
yaşamayın diye söylüyorum, sevgili dizimizde “Boston” diye baktığınız hiçbir nokta
Boston değil. Dizinin neredeyse %80’i Toronto’da çekilmiş. Ayrıca en basitinden
Massive Dynamic diye baktığınız bina New York’daki Dünya Ticaret Merkezi,
Harvard diye izlediğiniz üniversite ise Yale’in bir kampüsüymüş (umarım
yerlerin isimlerini karıştırmamışımdır :) ). Kısacası üzgünüm, Boston’a değil
ama Toronto’ya gitmek gerek...
Kısacası gezimizi küçük ve sakin bir
şehirde tamamlamış olduk (eminim havalar düzelince şehir de biraz hareketlenip
kendine gelmiştir) :) Amerika’nın diğer şehirlerine nazaran (kendi gördüğümüz 4
tanesi üzerinden konuşuyorum tabii ki) bana daha yaşanılası geldi.
Herkese keyifli gezmeler! :)
Havalimanındaki sallanan sandalyeler pek keyifliydi :) |
Bunlar da ABD gezimizle ilgili diğer yazılarım, ilginizi çekebilir (başlıklar açıldıkça bağlantılar aktif olacaktır.)
*Quidditch: Harry Potter serisinde
kurgulanan bir spor müsabakasına verilen isim. Uçan süpürgeler üzerinde
oynanıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder