Editörlüğünü Ebru Özden’in, kapak tasarımını Sertaç Altuntepe’nin yaptığı kitabım 75 sayfa ve 8 öyküden oluşuyor. Her bir öykü farklı bir ülke, farklı bir şehirde geçiyor. Öyküleri oluşturmak için seçtiğim mekânlar tesadüfi değil, hepsi de uzun yıllar yaşadığım ya da zaman geçirdiğim yerler. Bu blog yazımda da öykülerin zihninizde biraz daha oturması için, öykülerin geçtiği yerlerle bağlantılı, çektiğim çeşitli fotoğrafları paylaşacağım. Bu fotoğraflar öyküleri açık etmeyecek, ancak öyküleri okurken inceleme fırsatınız olursa olayların geçtiği yerleri zihninizde canlandırmanıza yardım edeceğini düşünüyorum; çünkü ben de öyküleri yazarken zihnimdeki sahneleri bu fotoğraflara göre kurdum.
Fotoğraflara
geçmeden önce öykülerin tarzıyla ilgili de bilgi vermek istiyorum. Tarz olarak
modern öyküye daha çok uysa da (biraz ucu açık, okuyucunun yorumlayabilmesine
olanak sağlayabilecek öyküler) bence Maupassant tarzını da yansıtıyorlar. Bunun
bir sebebi de, öyküleri kaleme almaya başladığım dönemde Maupassant’ın İthaki
Yayınları’ndan çıkan Horla ve Karanlık Öyküler kitabının çevirisini yeni
bitirmemdi. İster istemez Maupassant’ın tarzından etkilendiğimi düşünüyorum.
Yalnız burada parantez açıp “Maupassant’ın hangi tarzından?” diye de sormak
gerekiyor sanırım. Bize okullarda okutulan, Guy de Maupassant tarzı öyküler
olay öyküsü sınıfına giriyor ve giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan, okuyucunun
yorumuna kapalı öyküler olarak tanımlanıyor. Fransız yazar Maupassant’ın böyle
yazdığı pek çok öyküsü bulunuyor (nitekim edebi kariyerine 1878 yılında başlar,
1893’de 43 yaşındaki ölümüne kadar 15 yılda 300 küsur öykü kaleme alır); ancak
ucu açık, psikolojik gerilime yakın da pek çok öyküsü var. Bu öyküleri açıkçası
ben de, Horla ve Karanlık Öyküler kitabını çevirmeye başlayınca kadar işitmemiş
ya da okumamıştım. Bu nedenle Horla’daki öyküleri çevirmem benim için epey
farklı kapılar araladı. Siz de daha önce Maupassant’ın bu psikolojik gerilim
tarzındaki öyküleriyle tanışmadıysanız şiddetle tavsiye ederim :)
Gelelim benim öykülerime...
İlk öykümüz “Karanlığı
Bölen Çığlıklar” Vietnam’ın kuzeyinde, Ha Long Körfezi’nde geçiyor. 2014 yılında Vietnam’a
yaptığım yaklaşık 4 haftalık yolculuktan yola çıkarak yazdığım öyküye, Ha Long
Körfezi gezimde rehberimizin anlattıkları da epey katkı sağladı.
Vietnam hakkındaki gezi yazılarıma ulaşmakiçin de şöyle tıklayabilirsiniz.
Cenevre ve Cenevre’de hayat hakkındaki yazılarıma ulaşmakiçin şöyle tıklayabilirsiniz.
Dördüncü öyküm “En Güney Nokta,” Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde geçiyor. Güney Afrika’ya yaptığımız yaklaşık iki haftalık gezinin ardından aklımda şekillenen bu öyküyü zihnimde canlandıran bazı fotoğrafları ne yazık ki sizlerle paylaşamayacağım çünkü Cape Point Nature Reserve’e yaptığımız gezideki fotoğrafların bir kısmını, fotoğraf makinemin hafıza kartını kaybettiğim için yitirdim ;)
Güney Afrika hakkındaki gezi yazılarıma ulaşmakiçin tıklayabilirsiniz.
Beşinci öyküm “Azınlık Olmak,” Amerika Birleşik Devletleri’nin Baltimore şehrinde geçiyor. Ne yazık ki öyküde bahsettiğim pek çok rahatsızlığı ben de iki haftasını Baltimore’da geçirdiğimiz ABD gezimizde hissetmiştim. Sınıf çatışmasını bu kadar çarpıcı bir şekilde görmek gerçekten rahatsız ediciydi.
Baltimore
yazılarıma buradan, ABD
hakkındaki diğer yazılarıma da şuradanulaşabilirsiniz.
Altıncı öyküm “Öteki
Kız Yaptı,” İstanbul’da, Kadıköy’de geçiyor. Elbette doğduğum ve büyüdüğüm
yerler hakkında bir öykü eklememiş olmam düşünülemezdi :)
Yedinci öyküm “Falezlerin Gölgesinde”, Fransa’nın kuzeyinde Étretat ve Fécamp şehirlerinde geçiyor. Hemen hemen tüm Fransız sanatçıların ve yazarların bu bölgeye değindiği göz önünde bulundurulursa, falezleriyle benim de ağzımı açık bırakan bu yerlere öykülerim arasında kesinlikle yer vermeliydim. Sadece bir kez, üç-dört günlüğüne gittiğim bu bölge hem çevirisini yaptığım kitaplarda, hem izlediğim filmlerde defalarca karşıma çıktı; yine olsa yine gitmek isterim, öyle nefes kesici bir doğa.
Étretat ve Fécamp hakkındaki
yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Sekizinci ve son öyküm “Kahve Kokusunun Peşinde” ise hayatımın en önemli üç yılını geçirdiğim Finlandiya’nın Helsinki şehrinde geçiyor. Atmosfer olarak diğer öykülerden biraz daha farklı olan bu öyküm biraz polisiyeye kaçıyor; ancak gerilim duygusunu doğayla harmanlamak için pek uygun bir nokta olan Finlandiya tabii ki öyküdeki ana temayı oluşturuyor.
Finlandiya’da yaşam ve gezi hakkındaki yazılarıma ulaşmakiçin şöyle tıklayabilirsiniz.
İşte öykülerin sonunda geldik. Günümüzde edebiyatın sınırlarının, hatta bazı açılardan ülkeler arasındaki sınırların ortadan kalktığını düşünüyorum. Hepimiz dünyanın bir ucunda yayımlanan bir kitaba ya da bir diziye aynı anda erişebiliyoruz artık. Eskisine göre daha fazla gezebiliyor, hiç olmadı internet üzerinden paylaşım yapan insanlar sayesinde ülkelerin farklı özelliklerini tanıyabiliyoruz. Ben de bu öyküleri bu çerçevede, öykülerin geçtiği yerlerin tam olarak yerlisi olmasam da oralardan ilham alan bir gezginin gözünden kurmaya çalıştım. Umarım metinler sizin de hoşunuza gider ve kendinizden bir şeyler bulursunuz. Yorumlarınızı beklerim. Başka öykülerde buluşmak dileğiyle…