21 Haziran 2017 Çarşamba


Prejama Şatosu, Ljubljana, Bled Gölü ve Vintgar Vadisinden sonra, Trieste’ye dönmeden önceki son durağımız olan Piran’a (İtalyanca: Pirano) geldik.

Adriyatik kıyısında bulunan bu şirin kasaba Slovenya’nın en turistik yerlerinden biri, nitekim bunu lokantalarda yükselen fiyatlardan da anlayabiliyorsunuz. Ancak endişelenmeyin, çünkü yine diğer büyük Avrupa şehirlerine kıyasla daha az ödeyip, daha kaliteli ve bol yemek yiyebiliyorsunuz.

Piran, Ljubljana’dan arabayla yaklaşık 1 saat sürüyor, Trieste’den ise, trafik yoksa 25 dakika kadar. Sanıyorum Triete’den gelirken otoyola girmenize gerek kalmıyor, o yüzden Ljubljana yazımda belirttiğim gibi bir otoyol etiketi almanıza gerek olmayabilir, ancak tam emin değilim yine de araştırın. 

Biz arabamızı kasabaya inerken girişini gördüğümüz (zaten daha fazla devam etmemiz yasaktı sanıyorum) çok katlı bir otoparka park ettik. Dilerseniz her on beş dakikada bir otoparktan kalkan ücretsiz minibüslerle şehir merkezine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz, yürümek de yine 15-20 dakikayı geçmiyordur ancak hem yol yürümek için çok dar (pek kaldırım yok), hem de sıcak bir günde giderseniz yolda yürürken gölge bulamayacağınızdan minibüsle yolculuk daha uygun olacaktır. Biz gidişimizi minibüsle, dönüşümüzü güneş battığı için yürüyerek yaptık.

Piran'ın kurulduğu yarımadanın ucuna doğru gidip geriye doğru baktığınızda sanırım az da olsa otoparkın ucu gözüküyor (fotoğrafın sağ tarafında, tepenin kenarından gözüken beyaz bina). Ancak bu fotoğrafta iki yarımada var, yani fotoğrafın sol ortasına doğru üzerinde bulunduğumuz yarımada girinti yapıp bir koy oluşturuyor, o kısmı da yürümek gerekiyor.
Piran’da özel olarak görecek çok fazla bir şey yok, ancak bu kasaba uzun süre Venedik hâkimiyeti altında kaldığından mimarisi pek güzel. Zaten Slovenya’nın diğer şehirlerine göre mimari değişikliği de fark edeceksinizdir. Böylece daracık sokaklarında kısa da olsa dolaşmak, size hem Venedik’i anımsatacak, hem de sıcak bir günde gitmişseniz biraz da İtalya’nın güneyinin havasını yaşatacaktır.






Bu şirin kasabaya gelmişken deniz ürünlerinden bolca yemeden dönmeyin derim. Piran’ın uzandığı yarımada boyunca pek çok lokanta göreceksiniz. Bize hepsinin fiyatları benzer gözüktüğünden kafamıza göre birine girdik.

Sahil kayalık olmasına rağmen denize girip güneşlenen pek çok kişi göreceksiniz.
Sahil boyunca uzanan lokantalar
Yarımadanın ucunda bir kilise bulacaksınız.

İki kişilik porsiyon şeklinde hazırlanan bu balık tabağına toplamda 20€'dan az ödedik (üç çeşit balık: çipura, levrek ve lipsoz, kalamar, İtalyanca adı scampi olan karides-ıstakoz arası bir kabuklu ve patates ile ıspanak vardı). Bizi gayet doyurdu.

Gün batımını da kaçırmayın :)



Trieste orta/öndeki yarımadanın arkasında kalıyor ancak karşısı İtalya diyebiliriz :) Bu arada arkanız da Hırvatistan ama nedense ben oranın fotoğrafını çekmemişim, o kadar yakın olduğumuzu düşünmemiştim :)
Siz de bizim gibi bir hafta sonu kaçamağı olarak Piran tarafına geldiyseniz büyük ihtimalle dönüşte trafikle karşılaşacaksınız hazırlıklı olun :) Yine de ziyaret ettiğinize değecektir.


İyi eğlenceler!

0 yorum:

Yorum Gönder