portekiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
portekiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2015 Pazar


24 Haziran 2010 günü Lizbon’daki son günümüzü, Lizbon’a trenle 45dk uzaklıktaki Sintra’ya ayırdık. İyi ki de ayırmışız, masal şehri gibi bir şehirdi Sintra. Herhalde Portekiz’de de en çok eğlendiğimiz yerdi (zaten bir Lizbon’u görmüştük hehe).

Sintra’da görülebilecek belli başlı 3 nokta var. Şehir merkezi, Mouros Kalesi ve Pena Sarayı ve bahçesi. Bahçe dediysem sakın küçük bir şey düşünmeyin, gerçekten kocaman bir “orman”ı var Pena’nın. Öyle bir tarafından bir tarafına yürümek pek kolay değil.

Şehir merkezinde fazla gezecek yer yok; yarım saat turladıktan sonra ring sefer yapan otobüslerden birine atlayıp kaleye doğru çıkabilirsiniz. Yürümek isterseniz o da sizin tercihiniz; ama kaç saatte tepeye çıkarsınız o bir muamma; çünkü dik ve dönemeçli bir yol sizi bekliyor. Özellikle günübirlik gittiyseniz yürüyerek vakit kaybetmeyin derim.

10 Şubat 2015 Salı


ERASMUS günlüklerine Portekiz’in incisi Lizbon ile devam ediyorum.

2010 Haziranında ERASMUS’dan arkadaşlarımla birlikte 6 günlüğüne Lizbon ve Madrid’e gittik. Gezimizin ilk durağı Lizbon’du. Lizbon’da geçirdiğim 3 gün boyunca kendimi adeta evimde gibi hissettim. Bunun önemli sebebi ise Lizbon’un hem coğrafya, hem de insan yapısı olarak Türkiye’yi andırması idi. Şehrin iki yakası arasından geçen boğaz ve köprü adeta İstanbul Boğazı’ndan bir manzarayı hatırlatırken, aslında şehrin genelinde bir İzmirlilik vardı. Gerek bina yapıları, gerek ılıman iklimi, gerekse şehrin yüksek ve alçak kısımları arasında ulaşımı sağlamak için kullanılan asansörü ile bana en çok İzmir’i anımsattı.

Lizbon, diğer Avrupa şehirlerinin çoğuna göre büyük bir şehir ve şehrin bir ucundan diğer ucuna yürümeniz pek kolay değil; ancak otobüs ve metro hattı gelişmiş olduğundan, şehir içinde ve yakınında yer değiştirmeniz zor olmayacaktır. Bir kereye mahsus olarak 1,5 euro’ya bir kart satın aldıktan sonra günlük sınırsız dolduruş kişi başına 1,6 euro gibi bir ücret. Böylece şehirde rahatça gezebilirsiniz (bu fiyatların 2010 için geçerli olduğunu unutmayalım. Şimdiye artmış olabilir).

Lizbon’da en çok hoşunuza gidebilecek şey, şehrin merkezine yakın plajlar ve ucuzluk. Gerek ulaşım, gerekse yemek-içmek olsun, Lizbon Avrupa’daki başkentlerin en ucuzudur herhalde. Üstelik hemen herkesin de gayet güzel İngilizce anlaşabiliyor olması bir turist olarak bizi sevindirdi (çünkü İspanya deneyimlerimizden sonra Portekiz’de de kimsenin İngilizce konuşamayacağına karar vermiştik).

Cenevre’den sabahın köründe bindiğimiz uçağımız 3,5 saatlik bir yolculuğun ardından saat 13 gibi Lizbon havalimanına indi (Not: Portekiz İngiltere ile aynı saat diliminde. Yani Cenevre ile 1, Tükiye ile 2 saat fark var). İlk işimiz elbetteki hostelimize gidip yerleşmekti. 3 gece boyunca ikamet ettiğimiz hostel, hem çok ucuzdu, hem de çok konforluydu. Kaldığımız iki kişilik oda hergün temizleniyor ve havlular bile değiştiriliyordu. Lizbon gürültülü bir şehir olmasına rağmen, hostelde gürültü problemi de çekmedik.