28 Şubat 2014 Cuma


2 Ocak sabahı Hue'den Hoi An'a yaklaşık olarak 3-4 saatlik bir otobüs yolculuğu ile geçtik. Yolculuk sırasında bir adet mola bulunuyor. Her ne kadar iki şehir arası çok uzak olmasa da biz Hoi An'a vadığımızda hava oldukça sıcaktı.
                                                                         
Buarada söylemeden geçemeyeceğim, Hue ve Hoi An arasında bir tünelden geçtik, bana inanılmaz uzun bir tünel gibi geldi, şimdi araştırdım da sadece 6.28 km imiş. Artık kaç kilometre ile gidiyor idiysek bana çok uzun gelmişti tünel, gerçi güneydoğu asya'nın en uzun tüneliymiş.

Hoi An Vietnam'ın en çok merak ettiğimiz şehirlerinden biriydi; çünkü Hoi An'a kadar olan yolculuğumuz boyunca yolda karşılaştığımız hemen herkes bu küçük şehri pek methetmişti. Nitekim varınca bunun nedenini anladık. Gece gündüz her yeri süsleyen renkli lambaları, küçük evleri ve nehir kıyısı ile Hoi An çok şeker bir yerdi. İşin tek kötü tarafı buranın gayet çekici olduğunu fark eden yerli halkın durumu kötüye kullanmasıydı. Bilinçli olarak kazıklamaya çalışıyorlar. Hemen herşeyin fiyatı burada iki misline çıkıyordu (örneğin su büyük 10 000 küçük 5000 dong. normal şartlarda); ancak yine de ucuza güzel yemek yenebilecek yerler var ara sokaklara girerseniz.

Pahalılık dışında bu şehrin bir diğer dezavantajı da herkesin çok ama çok ısrarcı olmasıydı. Ara ara çığlık atasım gelmedi değil, ama gülüp geçmeye çalıştım. Her yerden biri fırlıyor. Nehir kıyısında yürürken aşağıda kalıp göremediğiniz kayıklardan insanlar fırlayıp ayaklarınıza yapışabiliyor mesela ya da yolda yürüyorsunuz, yolun diğer tarafında dükkanında oturan biri size bağırıp kendi dükkanına çağırmaya çalışıyor; işin kötüsü adam dükkanın içinde, hangi dükkandan geldiği de ilk bakışta belli olmuyor.  Ancak sanırım en ilginç diyaloğu kumsalda satış yapan bir kadınla yaptık. 45 yaşlarında bir kadın, elinde genişçe bir sepetle bize yaklaştı ve genellikle küçük biblolardan oluşan incik boncuğu satmak istedi. Birsüre sonra benim fazla oralı olmadığımı anlayınca eşimi ikna etmeye çalıştı. Eğer onu ikna ederse benim de ikna olacağımı düşündü herhalde, fakat nafile, ben hiçbirşey almak istemiyordum. En sonunda kadın dayamayıp "ladyyyy, you are beautiful!" diye iç geçirerek sesini yükseltti. Ses tonu o kadar manidardı ki, söylediği cümle direkt olarak "ay al hadi artık bişi, adamı hasta etme kadın!"diyordu. Sonuç olarak (yaklaşık 15 dakikanın sonunda sanırım) bizi (beni) ikna etmeyi başardı kadın. Fiyatı kıra kıra en son abidik bir rakama 'lucky buddha' biblosu aldık bi tane.  

Bir de Vietnamda anlamlandıramadığımız bir "lucky hours" furyası var. Sanıyorum ki "lucky hour"un mantığını biraz yanlış anlamışlar. Bir kere her gün her dakika lucky hour, öte yandan lucky hour satıcılar için 'şanlı' bir zaman. Hemen yanınıza yanaşıp "hadi şekerim lucky hour, bir buddha heykeli alsana" diyorlar, ancak ne bir indirim var ne birşey. Sonuç olarak satış yaparlarsa onlar şanslı oluyor :) 

Gelelim Hoi An'da yaptıklarımıza. İlk günümüzü şehri dolaşarak geçirdik.




Kayıkların önünde bulunan gözlerin sudaki kötü yaratıkları korkuttuğuna inanılıyormuş.



Suya atılan dilek mumları görüntü olarak çok güzeldi, ancak çevre kirliliğine katkıları ayrı bir gerçek

Japon Köprüsü. Köprüye sanıyorum akşam sekiz, sabah sekiz arası girişler tek yönlü olarak paralı. Biz bir akşam girmeye çalıştığımızda para istendi, başka bir sabah ise rahatça geçtik, o yüzden bilemiyorum. Para ödemeyin, doğru zamanın ne zaman olduğuna bakın :p
Küçük küçük taburecik ve masacıklar her yerde

Gerçekten de tüm lambaların ışıkları yakılınca ortaya çok güzel bir manzara çıkıyordu
İkinci günü yine Sinhtourist aracılığıyla (adresine ilk yazımdan ulaşabilirsiniz) yakınlarda bulunan My Son tapınaklarını gezerek değerlendirdik. Sonradan fark ettik ki gerçekten de bu tapınakların yapısı Kamboçya'daki tapınakların mimarisine benziyor. Zaten düşününce aynı kökenden insanların ortaya koyduğu bir mimari oluyor. Ne yazık ki bombardmanlar yüzünden bu tapınaklar da oldukça hasar görmüş, pek fazla gezecek şey kalmamış ortada.



Tapınaklardan sonra bizi küçük bir tekneye bindirip önce bir tahta işleme köyüne, ardından da şehir merkezine getirdiler ve birşeyler yedik. Eğer tahta eşyalara merakınız varsa iyi kaliteye, makul fiyatlara güzel şeyler bulabilirsiniz gibime geldi bu tahta işleme köyünde.

Tekne ile köye doğru geçilirken atıştırmamız için birçeşit reçel verdiler. Merak etmeyin öğle yemeği bundan ibaret değil :)





İstiridye içinden süslemeler de yapıyorlardı. 

yolculuk ettiğimiz tekne

Tekne yapımından bir sahne

Bu da motosikletli vapur :) 
Yarım günlük bu gezinin ardından bir taksiye atlayıp yakındaki Cua Dai plajına gittik. Taksi gidiş dönüş 32 000 dong tutuyor. Tesadüfen şehir merkezinde bir yerlerde bulduğumuz taksi durağından bir taksiye atlayarak plaja ulaştık. Sonrasında da yemek yediğimiz lokanta bize bir taksi çağırttı.

Plaja vardığımızda her ne kadar denize girmek için geç kalmış olsak da hoş bir yürüyüş yapacak vaktimiz oldu. Bir hindistancevizi suyu eşliğinde kumsalın bir kıyısından diğerine doğru biraz yürüdük. Tamamiyle gidip dönmek biraz güç çünkü oldukça uzun bir kumsal. Ancak vaktiniz varsa, havada güzelse bir kaç günü bu plajlarda geçirebilir, hatta yüzebilirsiniz. Yine de kumsalda bulunan işaret tabelaları ve bayraklarını kontrol edin. Biz gittiğimizde denizde olan bir kaç kişi vardı ama bayraklar yüzülmemesi gerektiğini işaret ediyordu. 


Buradaki balıkçı kayıkları yuvarlaktı

Buradaki balıkçı kayıkları yuvarlaktı


Günbatımı bile farklıydı
Eğer hindistancevizi içmek isterseniz sizin için kırıyorlar.
Ertesi gün ise bu sefer Go Travel ile "Mermer Dağı"nı (Marble Mountain) ziyarete gittik. Açıkcası biraz kazıklandık. Bir kere dahil denilen öğle yemeğinin dahil olmadığı ortaya çıktı, boşu boşuna bizi bıraktıkları bir restoranın çevresinde vakit geçirmek zorunda kaldık (birşey yemedik çünkü çok pahalıydı). Öte yandan sade bir gezi için kişi başı 20 dolar gibi uçuk bir fiyat verdik ki bu Vietnamda yarım günlük bir gezi için çok fazla. Ancak Sinhtourist'in bu noktaya gezisi yoktu. O yüzden değerlendirmek istedik. Neyse ki mermer dağı oldukça ilginç bir yerdi. Vietnamlı askerler uzun yıllar bu dağda Amerikalı askerlerden saklanmayı başarmışlar.


Yukarı doğru önce bayağı merdiven çıkacaksınız, bazı yerler de azıcık tırmanmak da gerekiyor, o yüzden size tavsiyem yağmur yağmamasına dikkat edin gideceğiniz gün, yoksa kayıp düşebilirsiniz gerçekten. 
Böyle küçücük deliklerden geçmek gerekebiliyor, fazla iri olmamak lazım gibi 
Ancak yukarı ulaştığınızda manzara harika


Vietnamlıların uzun süre saklandıkları mağaraya doğru girerken

Mağaranın iç kısmı




Bu koca budhhanın karnını okşamak şans getiriyormuş :)
Dağdan sonra bir de My Son tapınaklarından çıkanların sergilendiği bi müzeye gittik Da Nang'da. Müzeyi ziyaret etmenden My Son'a gitmek de fayda var bence.


Biraz koloniciliği yansıtan bir fotoğraf olmuş

Müzeden sonra bizi Cua Dai plajının öteki kısmına bıraktılar. Sanıyorum uzaklarda kocaman bir Buddha heykeli vardı


Plajda beklerken bu küçük vatandaşa rastladık. Evindeki kumları dışarı atmakla meşguldü :)
{ Bütçe planlamanızda yardımcı olması amacıyla hazırladığım 21 günlük harcama listesini görmek için lütfen tıklayın. }

Gelelim kaldığımız otel ve uğradığımız lokantalara.

Otel: Phuong Dong Hotel Adresi: Ba Trieu, Numara 42. İnternet bağlantısında biraz sorun olduğunu söyleselerde bir süre sonra nasıl olduysa odamızdan da bağlanmaya başladık. Özellikle arkaya bakan odaların nispeten hoş bir manzarası var. Sıcak su ve klima mevcut. Fiyat kalite olarak Hoi An standartları için oldukça makuldü. Son gün Siem Reap uçuşumuz için Da Nang havalimanına gitmemiz gerekiyordu, taksiyi de otel vasıtasıyla ayarladık. Sanıyorum kaldığımız otel dilerseniz size tur ayarlayabiliyor, ancak kendi turları yok, o yüzden bir 'tur baskısı' ile de karşılaşmadık, rahattı.  Geceliği yaklaşık olarak 10 - 12 dolardı.





  • Kahvaltılarımızı hemen otelin karşısında bulunan kafede yaptık. Biraz yavaşlar ama belki bizim hep sabah etken saatte gitmiş olmamızdan kaynaklandı.
  • Cafe 43 (Tran Cao Van, Numara 43D) Burada bir kaç kere yedik. Güzel bir mekandı. Genel olarak yemek saatlerinde dolu oluyor, fakat fiyat-porsiyon uyumu iyiydi. Açık birasını tavsiye etmiyorum çünkü gazı yoktu. Genel olarak karşılaştığımız açık biraların hepsinde aynı problem vardı.
Kafenin hemen yanında bolca kuş kafesi vardı
  • Vuon Xua (Old Garden) Cafe Restaurant (Phan Chu Trinh, 33 Numara) : Biraz saklı bir yerdeydi bu lokanta, ancak gittiğinize değiyor. Porsiyonları fazla büyük değil gibiydi, ancak fiyatlar makul.
Old Garden'ın bulunduğu sokağa girmeden önce menüsüne cadde üzerinde rastlamak mümkün.

Bu şirin de bize eşlik etti yemekte

Gelmişken Hoi An'ın Cao Lau isimli yemeğini de tatmış olduk. Biraz çorba gibi, ama tam çorba da değil, fena bir yemek değildi.
  • Bir akşam yemeğimizi de Cua Dai plajının hemen girişinde bulunan (denize yüzünüze dönüp kumsaldan sola doğru yürümeye başlayın) bir lokantada deniz ürünleri yiyerek yaptık. Porsiyonlar büyük değil, ancak deniz ürünleri için makuldü fiyatlar. Balıklar ve yengeç, istakoz gibi kabuklular taze, hemen havuzdan çıkartıp pişiriyorlar. Lokantanın ismini hatırlayamadım ama mavi renk hakimdi dekorasyonda, ayrıca yengeçlerin vs. içinde bulunduğu bir kaç büyükçe akvaryum var lokantanın dış kısmında. 
Tabii ki sokak lezzetlerini tatmayı da ihmal etmedik. Örneğin bu şişlerin ne etinden olduğunu bilmiyoruz, ama tattık. Fena değildi, ama biraz fazla yağlı ve soslu.

Bunlar da tatlı niyetine, bu muzlu idi.
Bu da hindistancevizi parçalı. Yalnız ikisi de artık ne yağında pişiyorsa, oldukça ağırdı.


0 yorum:

Yorum Gönder